"Tamam ben arıyorum Caner'i... Ver telefonunu." dedi Gökhan. Bora, hiç düşünmeden telefonunu Gökhan'a uzattı. Gökhan, bir numarayı tuşlayıp telefonu hoparlöre almıştı. Bora'nın kolları, bedenimi sımsıkı sarmaladı. Saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissetmiştim. Sakinleşmek istiyordu. En çok sakin kalmaya ihtiyacı vardı; hissediyordum.
"Geç kaldın aramak için Kara...bey..." dedi Caner ve alaylı bir kahkaha attı. Bora, Caner'in sesini duyduğunda bana daha sıkı sarılmıştı. Tahammülsüzdü. Açıkçası benim de ondan pek bir farkım yoktu.
"68 milyon dolar için ne taklalar attın, anlat bakalım." dedi Gökhan. Öfkeliydi ama bu sesine çok fazla yansımıyordu. Daha çok aşağılayıcı bir ifade yerleştiriyordu sesine. "70 yaptım onu, bilgin olsun." diye devam etti.
"Ooo yardakçı! Bora Bey'ler, yiğitliklerine bok sürdüremediler demek ki..." dedi Caner. Ve bir kahkaha daha attı. Bora'nın vücudundaki gerginlik bana kadar geçiyordu. Gökhan'ın beni kumarhaneye zorla götürdüğü akşam, Caner'in en önemli piyonları olduğunu öğrenmiştim. Belli ki sorun şu an çok büyüktü. Can güvenliği kısmına değinmek bile istemiyorum Naz!
"Konuşacak mısın yoksa girdiğin delikte seni bulup, ben mi konuşturayım?" dedi Gökhan, öfkeyle.
"Tamam tamam... Sakin ol yardakçı... Anlatayım ben... Aslında çok kolay oldu..." dedi Caner, yavaş yavaş konuşarak. Bora, benden biraz ayrılıp bir sigara yakmıştı. Boşta kalan eline elimi uzattığımda, gözleri beni buldu. Orada gördüğüm ifadenin anlamını bilmiyordum ama kendini çok zor tuttuğu her halinden belliydi.
"Uğraştıracaksın illa... Kırk yılda bir adam oldun da... Bir iş mi becerdin lan? Baban seninle gurur duyacak." dedi Gökhan.
"Vallahi olayın gurur kaynağı ben olsam keşke. Ama ne yazık ki... Utanıyorum bundan. Senetleri ben ele geçiremedim. Elalem Amerika'dan senetlere uzandı ama ben buradan uzanamadım." dedi Caner ve bir kahkaha daha attı.
"Ne saçmalıyorsun?" dedi Gökhan, kafasını iki yana sallamıştı. Gözleri, Caner'in bomboş konuştuğunu Bora'ya anlatmaya çalışıyordu sanki.
"Anıl Nacar..." dedi Caner. Elindeki telefon, sesini, ses enerjisinden önce mekanik enerjiye, daha sonra elektrik enerjisine çevirip bakır teller üzerinden santral merkezine, radyo frekanslarını kullanarak baz istasyonlarına aktarmış ve milisaniyeler içinde bize ulaştırmıştı.
Fakat Caner'in kurduğu cümlelerin beynimin algı duvarlarından geçişi konusunda her zaman bir sorun yaşayacağıma artık ikna olmuştum.
Bora ve Gökhan'ın gözleri önce birbirlerini buldu; ardından bana çevrildi. Ben ise "Anıl Nacar" ismini ilk kez duymuş kadar anlamsız bakıyordum onlara.
"Ve sessizlik olur..." dedi Caner. Bu sefer tonlaması oldukça ciddiydi.
"Anıl Nacar kim?" diye sordu Gökhan, hızla. Öyle bir ifadeyle sormuştu ki, bu ismi ilk kez duyduğuna ben bile inanmıştım. Bora'nın bakışları, Gökhan'ın tekrar konuşmasıyla benim üzerimden ayrılmıştı.
"Sizi beş milyona satan düşmanınız... Tabii benim can dostum." dedi, Caner. Bu, abartısız bir şekilde, bu zamana dek duyduğum en saçma şeydi. Anıl böyle bir şeyi asla yapmazdı.
"Saçma." dedi Gökhan, sersemlemiş bir biçimde. O da benim gibi düşünüyordu. Caner alaylı ve amacına ulaşmış bir kahkaha attı. Sonrasında ise telefon kapandı. Gökhan, suratına kapatılan çağrıyı önemsemeden, elindeki telefonu ağır hareketlerle sehpanın üzerine koydu.
"Anıl'ın böyle bir şeyi yapmayacağı konusunda hemfikiriz. Peki hain kim?" dedim, kapanan telefonun hemen ardından. Bora'nın bakışları bir kez daha bana çevrildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...