Sevgili yol arkadaşlarım,
Maça Kızı 8'i yazarken, yazmakta olduğum satırları bırakıp geleceğe gittiğim ve oradan bazı kesitler, bazen bölümler yazdığım çok oldu bu zamana kadar. Bu bölümün bazı yerleri de, öyleli kısımlardan biri. Olduğum yeri bırakıp geleceğe koştuğum, geleceklerini gördüğüm için dönüp önceki zamanları daha da hevesle yazdığım... Uzun zamandır okumanızı istediğim bir bölümdü bu, aşırı heyecanlıyım. :')
🥹💛
Yorumlarda olacağım, sizlerle de buluşalım.🐥
Sizi çok seviyorum. Var olun. Daima.🌻
♠️
"Ba ge."
Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca dillerinden sonra öğrendiğim yepyeni bir dil vardı: Adaca.
Baba, diyordu. Gel.
"Nini."
Hadi.
"Ba ge nini."
Bora, elini açıp kapatarak bir kolunu ona doğru uzatan Ada'ya baktığında, bakışlarındaki o tanıdık ifadeyle karşılaştım: Sınırsız mutluluk.
"Geldim," dedi, yumuşacık bir sesle. Ada'nın çıplak ayaklarını sarkıtarak oturduğu yatağın önünde diz çöktüğünde bakışları bana değmişti. "Giymiyor mu çoraplarını?"
"Hayır," dedim, gözlerimi devirerek. Ada, elini Bora'nın saçlarının arasına geçirmiş, adeta seviyordu. "Çorap giydirmek, doğum yapmaktan daha zormuş!"
Bora minik bir kahkaha atınca, Ada da kıkırdadı; üstteki üç ve alttaki dört dişi huzurumuza serilince dünyanın en sevimli gülümsemesi karşımızdaydı. Bora, elimden minicik bordo çorapları aldığında Ada birden kaşlarını çatmış ve boğazından garip, tepkili, hoşnutsuz sesler çıkarmaya başlamıştı. İstemiyordu. Kendisinin birinci yaşı için seçtiğimiz kıyafet, muhtemelen umurunda bile olmayacaktı ve yaygara kopararak, kendi istediği şeyi yapacaktı.
Kime çekmişti bilmiyordum, bana değildi!
"Lütfen ama Ada, bunlar çok güzel..." dedi Bora, sevgi dolu bir tonlamayla. Ada'nın ayak parmak uçlarını öptü. "Annenle seçtik."
Ada, Bora'nın söylediğinden ne anlamıştı bilmiyordum fakat manipüle olmayacağı kesindi. "Ayı."
Hayır.
"Ne kadar güzel olmuşsun!" dedi Bora, Ada'nın dikkatini dağıtmak istercesine.
Ada, Bora'yı gözleriyle takip etti ve kafasını önüne eğerek, kısacık bordo tütüsüne baktı. Gülümserken büyük bir tepki vermişti. "Aaağğğ..." Fakat gülümsemesi çok geçmeden soldu ve sinirli bir şekilde söylendi: "Ayı!" Dikkatinin dağılması söz konusu bile değildi, kaşla göz arasında kendisine çorap giydirmeye çalıştığımı anlamıştı.
Her ne kadar Güney Yarım Küre'de de olsak, Ada'nın ayakları buz gibi olabilme özelliğine sahipti ve ne hikmetse, bu hayatta en nefret ettiği şey de çoraplardı. Benim ona çorap giydirebilmem söz konusu bile değildi, ancak babası çorap giydirebiliyordu ve fakat on dokuz gündür yeni bir huy edinmişti, artık çoraplarını kendi seçiyordu.
Bora, iki gün önce, sırf Ada'ya çorap giydirmek için, on altı dakika on dört saniye uğraşmıştı çünkü Ada, babasının kendisine gösterdiği otuz dokuzuncu çift çorabı ancak beğenmişti; artık yıkanmaktan solmuş, sarı çoraplarını. Bir tekinin yapıştırma gözlerinin ikisi, diğer tekinin ise bir tanesi düşmüş sarı çoraplarını. Civcive asla benzemeyen başarısız bir çalışma olan turuncu dudakların da yer yer silindiği sarı çoraplarını. İğrenç sarı çoraplarını. Nereden aldığımızı asla bilmediğimiz, aldığımıza da binlerce kez pişman olduğumuz, benzerini asla bulamadığımız ve Ada'yı asla vazgeçiremediğimiz sarı çoraplarını. Travmam olan sarı çoraplarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...