Hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız.
♠️
Aydın'ın dudakları bir miktar açılırken, kalbimde beliren sancıyı tarif edecek kelimelerimin olmadığını hissettim.
Aydın, Bora'ya baktı. Bora'nın şaşkın kapkara gözlerinde her ne gördüyse, başını hafifçe aşağı ve yukarı salladı. Bora hayretle Beyza Karabey'e döndü. Beyza Karabey, gözlerinden süzülen yaşları silerken, yüzünde kocaman bir suçluluk duygusu peyda olmuştu. Bu duygunun sebebi ise oldukça açıktı: Kardeşine yalan söylediği için. Oğlunun babasının Mehmet Şahindağ değil Aydın Demir olması, belki de on yıldır yaşadığını gizlemesinden bile daha ağır olabilirdi. En azından onun için ve kardeşi için. Çünkü onlar, bir zamanlar, birbirlerinin en iyi arkadaşıydılar ve bu, arkadaşlıklarının arasına giren en büyük sırdı. Bora'nın ablasının günlüğünden yırttığı sayfalardan birinin yanına, bir soru işareti karaladığı bir sırdı, hatta.
"Mehmet bunu anlar," dedi Beyza Karabey, utana sıkıla. "Anladığında da..."
Sessizlik oldu. Bu sessizlikte Bora'nın bakışları yeniden Aydın'ı bulmuştu. Aydın zorlukla yutkunurken, duyduğu gerçeği sindirmeye çalışıyordu. Hiç kimse konuşmuyordu. Beyza Karabey'in kesik hıçkırıkları dışında, hiç kimseden herhangi bir ses çıkmıyordu. Muhtemelen Bora, Aydın'ın bir şey söylemesini, bir tepki vermesini bekliyordu ama Aydın'ın gücü yoktu.
Bora'nın da gücü kalmamış olmalıydı ama o yine de on dokuzuncu saniyede süslü salona yayılan sessizliği bozdu:
"Mehmet'le beraberken, Aydın'ın babası olduğu bir çocuğa hamileydin... Ve o çocukla Mehmet'e gittin..."
Bora'nın kelimeleri, kapkara gözleri kadar ağır ve sertti.
"Sonra onunla evlenmeye karar verdin..."
Beyza Karabey'in yüzüne yayılan keder, gerçekler görünenden çok daha farklı olduğu içindi.
"Düğününüzde o beni vuracakken seni vurdu... Öldün... Ama ölmemişsin... Belli ki kaçtın... Belki de bebeğin babası Mehmet değil diyedir, kim bilir..."
Beyza Karabey'e değen kurşunun yeltenip de yapamadığını Bora'nın kelimeleri yapabilirdi.
"En son Mehmet'i seviyordun. Çok seviyordun. Uğrunda ölecek kadar çok seviyordun. Üstünde gelinliğin, sözde son nefesin... Mehmet'e zarar vermeyeyim diye çırpınıyordun... Bir söz aldın benden... Ama şimdi Mehmet'ten, onu öldürmek isteyecek kadar nefret ediyorsun. Annenin babanın katiliyken bile etmediğin, edemediğin nefreti şimdi ediyorsun..."
Bora'nın kapkara gözlerine bakmaya dayanamayan Beyza Karabey, gözlerini yumdu. "Biz senin, bizim tarafımızda olduğuna emin miyiz ya?!" diye sordu Bora. Beyza Karabey dudaklarını var gücüyle dişlemişti. "Ne malum senin Mehmet'in tarafında olmadığın?"
"Saçmalama Bora!" dedi Çınar Akbulut, sert bir tepki vererek. "Ne dediğinin farkında mısın?! Aklın alıyor mu bunu?! Aklın mı durdu?! Oğlu kaçırıldı! Mantıklı davran! Mehmet'in tarafında olmak ne kazandırabilir ona?!"
"Ne mantığı lan?!" diye bağırdı Bora. Öfkesi titreşimlere ayrılarak etrafımıza yayılıyor ve hepimizi geriyordu. "Aklımın almadığı her şeyi son birkaç saat içinde yaşadım!"
"Haklısın ama-"
"Sen sakın konuşma lan!" diye bağırdı Bora, Gökhan'a. Beyza Karabey gözlerini açarken, Bora tekrar Sergio'ya dönmüştü. "Bu konuşmaya yeltenen herif var ya... Bana günün birinde, canımı çok yakan ama karşı çıkamadığım bir önermeyle gelmişti. 'Kara! Eğer Beyza, Mehmet'in, senin ya da ailen için ama doğrudan sevdiğin kadın için bir tehdit oluşturacağını düşünseydi... Esasen, öldürülmesi gerektiğine ikna olurdu... Ama... Dahası da var... Eğer bugün senin sevdiğin kadın, Mehmet'i öldürmek isteseydi, Beyza gözünü kırpmadan senin sevdiğin kadını öldürürdü,' demişti. Al sana mantık!" Tıpkı Çınar Akbulut gibi, Beyza Karabey de şaşkınlıkla Gökhan'a bakmıştı. "Ben bugün... Oradan buraya nasıl geldik anlamıyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
Narrativa generale"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...