♠️
Türkiye'nin en büyük özel kuruluşlarından birisi olan Karabey Holding'in İstanbul'daki merkez binasında, bu kuruluşun sahibi ve yöneticisi olan Bora Karabey'in masasında oturmuştum. Kuşkusuz enteresan olan hayat beni oradan oraya savururken, yolumun bir gün Türkiye'nin ekonomisine yön veren masalardan birisine düşeceğini tahmin etmek çok zor değildi; çünkü ben geleceği acayip parlak bir matematikçiydim. Naz'cığım, holdingin CEO'su olmadın, hatırlatayım istedim. Holdingin CEO'su olmamıştım fakat bir zamanlar fakir ama zeki bir üniversite öğrencisiyken, şimdi bu koltukta oturmaya hak kazanmıştım. Naz, Bora Karabey'in sevgilisi olduğun için o koltukta oturuyorsun, çok havalanma istersen. Ayrıca sözde sevgilisiyken de oturmuştun yani n'olmuş? Ne değişti hayatında?
Şimdi her şey bambaşkaydı... Limitinin ne kadar olduğunu bilmediğim bir kredi kartım vardı. Son model, kırmızı renkte bir spor arabam vardı. Bankada param, kasada altınlarım vardı. İşte yıllardır aradığım keramet bu koltuktaydı; ve o gün, bu koltukta, arkadaşlarımın bana gönderdikleri soruları yanıtlarken bana bulaşan efsun sayesinde bugün zengin ve de hâlâ zeki bir üniversite öğrencisi olmuştum. Naz'cığım, biz halk arasında ona "zengin koca bulan üniversite öğrencisi" diyoruz, bil istedim. Bora ve ben tektik; onun koltuğu benim koltuğum sayılmak zorundaydı. Şimdi derhal gözle görülür bir iş yapmaya başlamalıydım. Naz saçmalama!
Bora, Karabey Holding'te bazı atılımlar yapmama ne tepki verirdi acaba?
Sakin olmalıydım. Yapacağım tek yanlış bir hareket borsadaki değerleri etkileyebilir ya da holdingi zarara sokabilirdi. Sakin olmalı ve doğru karar vermeliydim. Hayallerine bir son vermeliydin ya da; uslu bir kız olmalı ve patronculuk oynadığın o koltuktan kalkmalıydın Naz! Acaba kendimi işe mi alsaydım? Delirdin Naz, bu sefer gerçekten delirdin!
Hôtel Le Huit için yapılan çalışmaların dökümlerini incelemek şu an için yapabileceğim en zararsız eylemdi. Dosyanın kapağını açtım. Beni karşılayan Yalıkavak'ın uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı adeta kartpostal gibi görünürken, yüzümde anlamsız bir tebessüm oluşmuştu. Burası "Mandalina"ydı. Muhtemelen buraya Mandalina diyen yalnızca Eren, Anıl ve bendik. Kışın oldukça ıssız, yazınsa ulaşım zor olduğu için oldukça sakin olan bu koy, bir zamanlar Yalıkavak yerlisi dışında pek kimse tarafından bilinmezdi ve turizmin keşfetmediği bir yerdi.
Hôtel Le Huit'in Mandalina'ya yapıldığını duymuştum fakat koyun son hâlini hiç görmemiştim. Bizim sık sık gittiğimiz zamanlardaki gibi tekinsiz görünmüyordu ve gerçekten de göreni cezbedecek bir hâle bürünmüştü. Fotoğraflardaki manzaranın içinde kaybolmak istiyordum. Öyle güzel bir yapı hâline dönüşmüştü ki Mandalina'ya otel yaptıkları için kızamıyordum bile. Acaba bu otel işi kesinleşirse, otele gelen turistlere rehberlik mi yapsan Naz? Mis gibi iş. Mis gibi bir işti fakat Bodrum, birkaç saate ya da birkaç güne sıkıştırılarak gezilmeyecek kadar büyük ve de değerliydi.
"Kolay gelsin sevgilim." dedi Bora'nın düşüncelerimi bölen sesi.
"Şahane bir şeye dönüşmüş bu!" dedim, hayranlıkla. Elimde tuttuğum fotoğraflara Bora da gülümseyerek bakıyordu.
"Güzel koy. Ben de sevdim." dedi.
"Kesinlikle bu koy turizm cenneti noktası olmayı hak ediyordu." dedim, derin bir nefes aldıktan sonra. "Ve burası gerçekten iyi işletilen bir otel olmayı hak ediyor. Harcanmamalı. Ticarethaneye dönmemeli." dedim. Bora'nın bu işi kabul etmesini çok istediğimi yeni fark ediyordum.
"Duygusal bakma." dedi Bora, içten bir şekilde. Masaya yaslanmış ve kollarını bağlamıştı. Dikkatle, koltuğuna kurulan beni izliyordu. Ayağa kalktım ve ellerini tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...