Yeşille mavinin arasına konumlanmış beyaz evleri süsleyen pembe begonvillerin arasından hızlı hızlı geçerek evimize ilerliyordum. Güneş batmak üzereydi ama hâlâ tenimi yakıyordu. Bugün rüzgâr da yoktu, hava çok sıcaktı. Akşam yemeği için annemle babam beni bekliyorlardı ve ben geç kalmıştım. Adeta koşmaya başladım. Bahçe kapısına vardığımda nefes nefeseydim. İçeri girdim. Annemle babam, bahçemizdeki sofradalardı.
Beni gördüklerinde aynı anda, "Geldi," dediler.
Önce anneme sarıldım. "Anneciğim!" dedim özlemle. "Çok beklediniz mi?"
"Üç yıl, bir ay, bir gün bebeğim..." dedi annem.
Bu sürenin ne kadar uzun olduğunu bildiğim için kalbimin acıdığını hissettim.
Annemden ayrılıp kollarımı babamın boynuna doladım. "Sizi bu kadar bekletmek istemezdim. Özür dilerim."
"Önemli değil," dedi babam, kokumu içine çekerken. "Bugün, en kutlu gün! Kavuştuk ya! Önemli olan o!"
Babamdan ayrıldığımda, masadaki vişneli yaprak sarmaları görmüştüm. "Yaşasın!" dedim sevinçle. "Annemin sarmaları!"
"Sen zaten annenle babanı görmeye mi geliyorsun, yoksa vişneli yaprak sarma yemeye mi belli değil!" dedi annem, şakacı bir sitemle. "Hadi hadi, geç otur... Ama yemeğe başlama hemen. Misafir gelecek!"
Annemle babamın karşısına otururken, "Kim?" diye sordum.
"Eski bir dostum," dedi babam. Gülümsedi. "Ahmet'ler."
"Aaa?" dedim heyecanla. "Baba! Bora da gelecek mi?"
"Tabii ki gelecek!" dedi babam. Kalbim birden hızlanmıştı. Bora, annem ve babamla tanışacağı için çok mutlu olmuştum. "Torunumuzun gelişini kutlayacağız bu akşam! Onsuz olur mu?!" Yanına oturan anneme, her zamanki gibi aşkla baktı. "Zeynep'im, Zeytin'imiz de bu bahçede koşturacak... Aynı annesi gibi... Küçük, nazlı bir kız çocuğu..."
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Kız mı?!" diye sordum. "Bizim kızımız mı olacak?!"
"Evet..." dedi annem. Elime uzandı. "Aynı bizim gibi... Senin de kızın olacak..."
Denizden esen tuzlu melteme karışan bergamot kokusunu hissedince etrafıma bakındım. Bu haberi derhal Bora ile paylaşmam lazımdı. "Sevgilim?" diye seslendim. "Neredesin?" Burnum acıyınca gözlerim karanlığa açıldı. Bir yataktaydım ve Bora yanımda yatıyordu. "Sevgilim hoş geldin," dedim, ona sarılarak. "İyi geceler... Kızımız olacakmış. Rüyamda gördüm. Uyuyalım yine. Devam etsin, çünkü çok güzel bir rüya."
"Sen, bütün güzel rüyalardan daha güzelsin..." dedi Bora. Bahçe kapısından içeri girmişti. "Gerçeksin bir kere."
Yanına yaklaştım, kollarımı boynuna doladım ve "Kızmış," dedim.
"İyi. O zaman isim tartışmasına başlayabiliriz..." dedi.
"Annemle babamın önünde tartışmayalım..." dedim. Babam güldü. "Sonra tartışırız olur mu?" Bahçe kapısına döndüm. Ahmet Bey ve Betül Hanım da gelmişlerdi. "Hoş geldiniz!" dedim, Bora'dan ayrılırken. "Ben Nazlı!"
"Seni tanıyoruz Nazlı," dedi Betül Hanım. Sapsarı saçları bana Nina Adams'ı hatırlatıyordu. "Ama yine de memnun olduk..."
"Öpsene annenle babanın elini kızım," dedi annem.
Ahmet Bey'in elini öpmek için eğildiğimde, "Hayır Nazlı!" dedi Bora. Şaşkın bakışlarım gözlerine çevrildi. "Onun elini öpemezsin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...