Sevgili yol arkadaşlarım,
İyi ki benimlesiniz. ✨💚🖤
♠️
Hızlı adımlarla, ıssız sokakta yürümeye başlamıştım. Ana yola çıkıp bir taksi bulmalıydım. Kumarhaneden çıkarken, neden bir taksi çağırttırmadığımı bilmiyordum. Telaştan unutmuştum. Aslında telaşa kapılmak, beni hataya sürüklemekten başka hiçbir işe yaramazdı fakat yaşanılan durum karşısında, duygu kontrolümü kaybetmiştim. Sokağın sonuna yaklaştığımda, yolumu kesercesine ani bir hızla duran minibüse bakarken, birkaç adım geriye gittim. Minibüsten hızla inen beş kişinin etrafımı çevirmesi, saniyeler içinde gerçekleşmişti.
"Bizimle geliyorsun," dedi, iri yarı bir adam. İngilizce konuşuyordu fakat aksanı Amerikalı olmadığını gösteriyordu.
Bakışlarım hızla, etrafımı saran beş adam üzerinde dolaşmaya başlarken, adamlardan bir diğeri koluma yapıştı. Beşini birden etkisiz hale getiremezdim. Üzerimde dar bir elbise vardı ve bacağımdaki silaha erişene kadar etkisiz hale getirilirdim. Zorluk çıkartmadan minibüse bindim. Adamlardan birisi, gözlerime siyah bir bant taktı. Bir diğeri, ellerimi arkamda bağlamıştı. Kendi aralarında İspanyolca konuşuyorlardı.
"Kızı aldık patron," dedi, bir adam. Araba hızla hareket etmeye devam ederken, kısa süreli bir sessizlik olmuştu. "Sabah görüşürüz."
"Telefonun nerede?!" diye sordu, adamlardan birisi.
"Kabanımın cebinde," dedim. Adam, cebime elini soktu ve telefonu aldı. Camdan aşağıya attığını duydum. Fakat benim bir telefonum daha vardı ve o da diğer bacağımdaydı.
"Bu ne?!" diye sordu bir adam. Flash bellekten bahsediyor olmalıydı.
"İçinde GPS olan bir şey," diye yalan söyledim. Adamın onu da camdan attığını duyduğumda, OCTO'yu kurtarmıştım fakat kendimi nasıl kurtaracağımı hala bilmiyordum. Eğer Bora gerçekten de üzerime bir yere GPS yerleştirdiyse, beni bulabilirlerdi. Fakat bunun doğruluğundan emin de değildim. Beni takip etmiş ya da tesadüfen oraya kumar oynamaya gelmiş de olabilirdi. Bir ihtimale sığınarak hayatta kalmayı sağlayamazdım. Ayrıca üzerimde gerçekten GPS varsa bile, Bora'nın tuvalette gördüğü manzaradan sonra peşimden gelip gelmeyeceğini bilemezdim. Belki de kaçırıldığımı fark etmeyecekti bile. "Beni nereye götürüyorsunuz?!" diye sordum.
"Kapa çeneni!" dedi bir adam. Eğer beni hırpalarlarsa, üzerimde bir silah ve bir telefon daha olduğunu anlarlardı. Kimliğimi ifşa edip etmemem gerektiğini bilmiyordum çünkü kim için çalıştıklarına göre, farklı hareket etmem gerekecekti. OCTO acil bir şey olmadığı sürece benim konumumu kontrol etmezdi; onlara acilen haber göndermeliydim. Tarantula eğer konumumu kontrol etmek gibi bir kıskançlığa düşerse, yine bir şekilde kurtulurdum fakat bu da yalnızca bir ihtimalden ibaretti.
Bir çözüm yolu bulmak zorundaydım.
Yol bitene dek, arabanın içinde sessiz kaldım. Geride, 5 saat 43 dakikalık mesafe bırakmıştık fakat hangi yönde olduğunu kestiremiyordum. Araba yavaşça durduğunda kapı açıldı. Yüzüme çarpan soğuk kuzeye yaklaştığımız hakkında bir ipucu verse de yeterli değildi. Beni, çok kibar olmadan arabadan indirdiklerinde, birisi üzerimi aramaya başlamıştı.
"Bak sen!" dedi bir kadın, sinir bozucu bir tınıyla. Kabanımın düğmelerinin sertçe açıldığını hissettim. Eteğimi sıyırdığında ise muhtemelen korsemle karşılaşmıştı. "Bu kaltak silah ve telefon taşıyormuş. Bora Karabey bunu güzel eğitiyor." Silahın ve telefonun bacaklarımdan alınacağını biliyordum fakat bir tokat yemeyi beklemiyordum. "Bay Şahindağ'a haber verin. Telefonu burada bırakıyoruz. Mekanı değiştirmek zorundayız. Sinyal gitti artık." Ayakkabımın topuğunu, muhtemelen kadının dizine geçirdiğimde, bir tokat daha yiyeceğimi biliyordum. Tükürüğüme bulaşan kan, kadının tam yüzüne isabet etmiş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...