"Değil Kara değil. Gözlerimle gördüm. Mehmet, biraz evvel buradaydı." dedi Gökhan. Sesi endişeliydi. Ailesinin katili, beni öldürmek için bekleyen adam mı buradaydı? Neler oluyordu? Hafiften kalksak mı artık Naz, karpuzu başka zaman kessinler.
"Bana Mehmet'in burnumuzun dibine kadar girmediğini söyle Gökhan!" dedi Bora. Dişlerinin arasından konuşmuştu.
"Daha çok adam lazım." dedi Gökhan. Sesindeki endişe artmıştı. "Anlamıyorum ya Trabzon'a gelmeye nasıl cesaret eder?! Nasıl haberimiz olmaz?!" diye devam etti. Bora, masanın üzerindeki elini yumruk yapmıştı. Çok sinirli gözüküyordu. Gökhan'ın gözlerinin içine bakarak, bir şeyler anlatıyordu hiç konuşmadan. Gökhan da anlıyordu. Aralarında, daha evvel denk gelmediğim bir dil olduğunu yeni fark etmiştim. Gökhan'ın bakışları bana yöneldiğinde, Bora da bana baktı. Ardından yeniden göz göze geldiler.
"Olur. Tamam." dedi Bora. Hiçbir şey anlamıyordum. İçimdeki merakın, yerini tedirginliğe bırakmasına ramak kalmıştı. Konuşamıyordum. Soramıyordum. Karışmak istemiyordum. İçimdeki şeytana uymamak zorundaydım.
Begüm geri geldiğinde, Bora yeniden arkasına yaslandı. Ve fakat, benimle herhangi bir temas kurmamıştı. Öte yandan, öfkesinden eser kalmamış gibiydi. Hayır hayır... İfadesiz bir yüz haline bürünmüştü. Nasıl, bu kadar kolay ve çabuk kamufle edebiliyordu kendisini?
"Abinle Naz'ın bir işi var. Biz de konağa dönelim, sonra gezeriz." dedi Gökhan, Begüm'e.
"Haydaaa! Ne işi?" diye sordu Begüm. Bakışları ben ve Bora arasında geziyordu.
"N'apacaksın? İşin ne olduğuna göre mi izin vereceksin ya da vermeyeceksin? Konağa gidiyorsun Gökhan'la." dedi Bora. Otoriter bir şekilde söylemişti bunu ama öfke yoktu ses tonunda.
"E biz neden konağa gidiyoruz? Dolaşalım işte." dedi Begüm Gökhan'a, oldukça masum bir ifadeyle.
"Begüm! Sen babaannemleri görmeye mi geldin yoksa Trabzon'u gezmeye mi?! Yürü git işte konağa!" dedi Bora. Begüm, cevap vermek üzere ağzını açtığı sırada, yanağından küçük bir makas alan Gökhan'a hızla dönmüş ve konuşamamıştı. Sanırım, susması gerektiğini hatırlamıştı. Hemen ardından, ağzının içinde bir şeyler geveleyerek ayağa kalktı. Geçmemesi gereken sınırları hatırlayan Naz'a benziyordu bu hali. Göz göze geldiğimizde, sıcacık bir gülümseme gönderdim Begüm'e. Bana göz kırptıktan sonra, Gökhan'ı beklemeden ilerlemeye başladı.
"Selim'leri göndereceğim." dedi Gökhan Bora'ya, çok ciddi bir ifadeyle. Gerilmeye başlamıştım.
"Gerek yok." dedi Bora. Sesinde ve yüzünde hâlâ hiçbir ifade yoktu.
"Kara! Bu işin şakası yok." dedi Gökhan. Sesindeki tedirginlik beni korkutuyordu.
"Yanımdaki kadını koruyabilirim!" dedi Bora, sert bir sesle. Ben, şu an tehlikede miydim?
"Seni kim koruyacak?!" dedi Gökhan Bora'ya, dişlerinin arasından tıslayarak.
"Kendimi korumayı öğreneli yıllar oluyor. Hadi abi hadi... İkile. Kimseye de bir şey çaktırma." dedi Bora, ters bir tavırla.
"Kara." dedi Gökhan ve sustu. Yaptığı vurguda çok şey anlatmıştı sanki.
"Hay sikeyim Gökhan. Beni idare etmeye çalışacağına kendi işine bak!" dedi Bora, bıkkınlıkla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...