Bora'nın kafa atmasıyla beraber Tarantula geriye doğru sendelemiş ve bir elini burnuna götürmüştü. Bora, bulduğu boşluktan yararlanmak istercesine Tarantula'nın avucundaki bebek künyesini alırken, Aydın belinden silahını almıştı.
"Ver alyansı," dedi Bora, sertçe.
"Önce elindeki zinciri ver!" diye çıkıştı Tarantula fakat yüzüne yediği yumruk, onun sözlerinin hükümsüzlüğünü kanıtlar nitelikteydi.
"Ver alyansı!" dedi Bora, bir kez daha. Ses tonundaki katılık ve bakışlarındaki keskinlik beni dahi ürkütüyordu. Sergio ile göz göze geldik. Karman çorman olmuş ve ne düşüneceğini bilemez gibi bana bakıyordu. Tarantula'nın eli cebine gitti. Alyansımı cebinden çıkarttı ve Bora'ya uzattı. Bora başını aşağı yukarı salladı ve Aydın'a bakışlarıyla bir işaret yaptı.
Aydın, Tarantula'nın kolundan tutup, "Yürü!" diye emretti.
"Nereye?" diye sordu Sergio, merakla.
"Bundan sonrasını izlemek sakıncalı!" dedi Bora, Aydın'la Tarantula'nın arkasından bakarak. "Bundan sonrası bayağı sakıncalı!" Birkaç adım atarak bana yaklaştı. Kapkara bakışları gözlerime değdiğinde, "Geç gelirim," dedi. Başımı belli belirsiz sallarken, yüzümdeki tedirgin ifadeyi fark etmemiş olamazdı. "Ölmeyecek, merak etme..." dedi. Elime uzandı, elimi öptü ve avucuma alyansımı koydu. "Ölmeyecek," diye fısıldadı, kendisini durmaya şimdiden şartlar gibi. Elimi bıraktı ve hızlı adımlarla salondan çıktı.
"Tarantula yalnız gelmemiştir," dedi Sergio, hızla. "Mutlaka birileri vardır."
Dudaklarım bilmiyorum der gibi büzülürken, Tarantula'nın bir kez daha Bora'yı karşısına alamayacağını az çok hissediyordum. "Göreceğiz," dedim. Ne göreceğimizi bilmesem de kendimi yine akışa bırakmıştım.
♠️
Salon hafif loş ve sessizdi. Koltuğa uzanmış beynimi dinlendiriyordum. Sergio evden çıktıktan biraz sonra Gökhan ve Begüm eve gelmişti fakat Gökhan çok kalmadan çıkmış, muhtemelen Bora'nın peşinden gitmişti. Begüm de gün içinde ortalarda gezmemiş, odasına çıkmış, hatta öğle yemeğini ve akşam yemeğini odasında yemişti. Sevim Hanım, Begüm'ün yanından fazla ayrılmıyor ve onunla bir bebekle ilgilenir gibi ilgileniyordu. Bugün, benim için, uzun zamandır arzu ettiğim fakat arzu ettiğimi bile fark etmediğim lütuf tadında bir gündü. Önce, John'un yerine geçen profesörle iletişim kurarak, Harvard'la ilişkimi kesmek istediğimi fakat herhangi bir şey olur ya da bana ihtiyaçları olursa, istedikleri zaman ulaşabileceklerini söylemiştim. Daha sonra kendimi Matematik'e vermiştim. Bora'nın yaktığını sandığım ama yakmadığı dosyanın içindeki formülleri incelemiştim. Amatör olduğunu düşündüğüm bu formüller yine de geliştirilmeye müsaitti fakat kafamı buna veremezdim. Yine de dosyayı incelemek bana iyi gelmişti ve sanki beynimdeki pası atmama sebep olmuştu. Hatta formüllerimi incelediğimde parıldayan beyin kıvrımlarından aldığım gazla bahçeye çıkmış ve spor yapmıştım.
Anahtardan gelen sesi duyduğumda, merakla yerimden kalktım. Kısa bir süre sonra, Gökhan gülümseyerek salona girdi. Ona doğru birkaç adım attığımda, merakla, "Bora nerede?" diye sordum.
"Otelde. Begüm'ün suitinde," dedi, gülerek. Anahtarını cebine koydu ve üzerindeki montun fermuarını açtı. Etrafına bakınırken, "Begüm uyuyor mu?" diye sordu.
"Uyuyor mu bilmiyorum, odasında..." dedim, yemek masasına kalçamı yaslayarak. "Yani yirmi üç dakika önce tuvalete girdiğini duydum ama yeniden yatıp uyudu mu, bilmiyorum." Gökhan derin bir nefes aldı. "Bora neden suite gitti?" diye sordum.
"E temizlenecek üstündeki kandan çamurdan," dedi Gökhan, gülerek. "İşi uzun onun. Gelmez bir iki saat daha."
"Neler oldu?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...