Sevgili Maça Kızı 8 Ailesi,
Yarım saatlik gecikme için sizlerden özür dilerim.
Var olun. Sağlıkla, saygıyla, sevgiyle... 💛
♠️
Bir kitapta, Bacon'un bir cümlesine rastlamıştım: "İntikam üzerine çalışan kişi, başka türlü iyileşebilecekken yarasını taze tutmuş olur." Bora'dan intikam almak için onu polise şikayet etmiş ve gizli tapınağındaki her şeyi ellerimle toprağa gömmüştüm. Pişman olmamıştım. Hiç. Kendimi başına neler geldiğini asla merak etmemeye şartlamış ve onu yok saymıştım. Hiç olmamış gibi. Bir insanı hiç olmamış gibi görmek bile varlığını hep kabul etmekti. Adını anmamaya gayret göstermek bile her an onu hatırlamaktı. Unutmak için alkole sığınmak bile, onu unutamamaktı. Hep onunla yaşamak.
"İçindeki yangın var ya... Sönecek sandığın... Sönmeyecek Nazlı. Sen o yangını öyle bir harladın ki şimdi, beni değil...kendini müebbete tutsak ettin aslında."
Kindar birisiydim. Bana yapılanı unutmayan ve zamanı geldiğinde muhakkak karşılığını vermeyi ihmal etmeyen, iğneleyici cümlelerini sakınmayan, ödeşmekten adeta haz duyan birisiydim. Fakat kimseyle ödeşmek uğruna büyük büyük planlar yapacak birisi de değildim. Vakti zamanı gelirse o vakti muhakkak değerlendirecek olmam, bir vakit kovalayacağım anlamına gelmiyordu. Fakat Bora'dan intikam almak için gerçekten kendimi aşmıştım. Bu beni hiçbir zaman mutlu etmemişti. İçim soğumadığı gibi, içimdeki ateş daha da harlanmıştı. Pişman olmamıştım. Hiç. Fakat insan bazen tek bir duygu hissedemiyordu ve tüm duygular birden içine çörekleniyordu. Ben kendimi tüm duygulardan arındırıp hissizleştirmeseydim, muhtemelen dayanamazdım.
Belki de onu müebbete mahkum etmeden çekip gitseydim Nina Adams olmazdım.
Kim olurdum, nerede olurdum, ne yapardım ya da var olabilir miydim bilmiyordum ama Nina Adams'ı seviyordum. Çünkü o Naz'ın, Nazlı'nın, Vedat ile Zeynep'in kızının, Bora'nın karısının, kısacası beni ben yapan her şeyin tüm hataları temizlenmiş üst sürümü gibiydi. Mantık insanıydı ve kalbinin sesine kulak vermiyordu. Takıntılarına teslim olarak koşulları değiştirmeye çalışmıyordu. Saymayı hayatının gerekli yerlerine dahil ediyor, gerekmediği yerde bunu asla yapmıyordu. Kabuğunu hiç kimsenin kırmasına izin vermiyor ve kendi arzularına dahi set çekebiliyordu. İfadesiz bir maske takıyor ve aklından geçenleri yüzünde ya da bakışlarında sergilemiyordu. Üşümüyordu. Üşüse bile üşümüyordu. Üşüdüğünü fark edecek birisini özlememek için, hiç üşümüyordu.
Nina Adams sıfırdı. Hiçbir şeye karışmayan, kimseyle alakalı hiçbir düşüncesi olmayan, yapması gereken ve yapmaması gerekenleri ayırt edebilen, kime neyi söyleyeceğini ve kime neyi söylemeyeceğini bilen, çoğu kez insanlara görmek istediklerini gösteren ve duymak istediklerini duyuran, kendini devamlı geliştiren, çevresini sürekli genişleten, hayatta kalma içgüdüleri baskın birisiydi. Yalnızca B planı değil, onlarca planı vardı. Her durumda ve her şartta, eldeki verilere göre, bir şekilde durumu toparlar ve yangından muhakkak bir şey alarak çıkar, eli hiç boş kalmazdı.
Nina Adams, mental bir oyundu ve bu oyunu oynamak çok eğlenceliydi.
İnsan, neye uzun süre maruz kalırsa, o oluyordu. Üşümemeye de alışıyordun, saymamaya da. Kendine devamlı acımadığını söylediğinde, bir yerden sonra acısa da duymuyordun. Düşünceleri yönetmek mümkündü ve en evvel kendine rol yapmaya alışmak zorundaydın. Çünkü bir düşünceyi değiştirmenin ilk kuralı, onun aksini düşündüğünü kendine söylemek ve daha sonra buna inanmakla oluyordu. Çayı çok sevdiğin halde, aslında çayı hiç sevmediğini kendine devamlı hatırlattığında, bir süre sonra buna inanmaya başlıyordun ve artık canın çay istemiyordu. Bunu yapmak belki çok zordu ama ben başarmıştım. OCTO sayesinde Nina Adams olmuş ve Nina Adams olduğuma da inanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...