"Nazlı," dedi Bora'nın yumuşacık sesi. Gözlerimi ağır ağır açtığımda, kapkara gözlerini gördüm. "Uyanman gerek artık. Akşam oldu..."
"Tamam," dedim. Gülümsedim. "Çok güzeldi uyumak, dinlenmişim..." Dudakları yanağıma değdi. "Sen de uyudun mu?"
"Biraz," demeden evvel, dudakları burnuma küçücük bir öpücük kondurmuştu. "Bir şeyler yiyelim..." Sakalları boynumu huylandırdı. Kollarımı boynuna doladığımda, "Sonra Peligro hakkında konuşacağız..." dedi.
Kaşlarımı çattım. "Operasyondan önce dikkatimizi dağıtmasak mı?" diye sordum.
"Kavga mı edelim illa?" diye sordu Bora, imalı bir tonlamayla. Dudakları alnıma değdi. "Bak ben yeteri kadar alttan alıyorum, bence daha fazla zorlamamalısın."
Yüzüme arsız bir gülümseme yayıldı. "Beni öldürmediğin için teşekkür ederim," dedim, şımarır gibi. Bora başını iki yana sallarken, alt dudağımı ısırmıştım. "Bizim çocuklar, senin beni öldüreceğinden çok eminlerdi."
"Sizin çocuklar?" dedi, merakla.
"Özellikle Bat," dedim. Kaşları havalandı. "Sanırım Kara'yı fazla abartıyorlar."
"Kaşınıyorsun," dedi Bora. Güldüm. "Öldürmekten daha güzel cezalarım var..."
"Ne gibi mesela?" dedim. Dudaklarım dudaklarına kapandığında, bundan daha güzel bir ceza olamayacağını haykırır gibi, tutkuyla onu öpmeye başlamıştım fakat Bora böyle düşünmüyor olmalıydı ki, çok geçmeden dudaklarını dudaklarımdan çekmişti. "Beni öpmemek gibi mi mesela?" dedim, üzgün bir ifadeyle.
"Konuyu dağıtıyorsun ve bundan hoşlanmıyorum," dedi, kızgın bir ifadeyle. Kollarımı boynundan ayırırken, beni de yataktan kalkmaya zorlamıştı. Bir kolunu belime dolarken, parmak uçları saçlarıma ilerledi. "Saçını siyaha döndürmek mesela, daha makul bir bedel... Kızıl saçların aklıma geldikçe delirecek gibi oluyorum ve sanırım ancak saçların siyah olursa bunu unutabilirim."
"Ben sarı saçlarımdan gayet memnunum," dedim, kaşlarımı kaldırarak.
Parmaklarını saçlarımdan çekti ve sol elimi tuttu. "Alyans takmak ve asla çıkartmamak mesela... Bu da makul bir bedel. Böylece kimin karısı olduğunu unutmazsın hiç..." Elimi dudaklarına götürdü.
Başımı iki yana salladım. "Bunu başka yollarla da hatırlatabilirsin bana... Mesela derhal benimle sevişerek?"
Gamzesini huzurumda sergilediğinde, içim gitmişti. "Veya sevişmeyerek... Biraz böyle kedi gibi gezsene sen peşimde benim."
"Pirana!" dedim, ciddiyetle. Kolları tümden belime dolandığında, ellerimi omuzlarına yerleştirdim. "Ben piranayım, pişman ederim seni!"
"Evet bir hayvanlar alemi mevzubahis, farkındayım," dedi, tasvip etmez bir tavırla. Dudakları boynuma ulaştı. "O kadar da sevmem ki piranaları, ancak bu kadar olur... Fakat kim kimi pişman eder, görürürüz."
"Natalya'yı da sevmedin zaten, sorun yok..." dedim. Kokusu genzime dolarken, dili biraz daha boynumda gezerse onu zorla yatağa sokabileceğimi hissetmiştim. "Sevmezsen sev-ayh... Güzel sarı."
Dudakları dudaklarıma ulaştığında, Bora'nın da evdeki hesabı her ne ise çarşıya uyamamış olmalıydı ki, konuyu kendisinin dağıtacağı aşikardı. Belki de pişman edeceği, bilmiyordum. Bacaklarım beline sarıldığında, elleri kalçalarıma ulaştı. "Sarı saçlarını deli gönlüme bağlarım bağlamasına ama..." dedi, beni yatağa yatırırken. Üzerime kapandığı sırada, hızla kazağımı çıkartmıştı. "Nazlı'nın saçları siyah ve konu kilit benim için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...