Telefon melodisi evin içinde yankılanırken, Bora çok da derin olmayan uykusundan uyandı. Sıkıntılı bir nefes verdiğinde başını bacağımdan çekti ve ayağa kalktı. Her kim arıyorsa kapatmıştı. Bora, antrede asılı montuna ilerledi ve montunun cebindeki telefonu eline aldı. Melodi tekrar duyulurken, ekrana kaşlarını çatarak bakmıştı. "Begüm?" dedi. Sargılı elini alnına götürüp, alnını sıvazladı. "İyi misin?" diye devam etti hızlıca. "Bir şey mi oldu?" Sorularını peşpeşe sıralıyordu çünkü gecenin bu saatinde hayırlı bir konu olacağına dair inancı, haklı olarak yoktu. "Anlamadım?" dediğinde, kaşları daha da çatılmıştı. "Kimi gördün?" Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Beyza'yı mı gördün?"
Bora'nın kapkara gözlerindeki şaşkınlığın tıpatıp aynısı benim gözlerimdeydi.
"Ne diyorsun üç numara?" dedi Bora, hafifçe gülerek. "Kim var senin yanında?" Derin bir nefes aldı. "Ver bana, Gökhan'ı ver..." dedi, kısık bir sesle. Gözleri gözlerimi bulduğunda yüzündeki yorgunluk apaçıktı. "N'oluyor oğlum?" dedi Bora. Gökhan'ı dinlerken sargılı elini ensesine götürmüş, ensesini ovalıyordu. "Ben bu kızı buraya getirttim ama hiç düşünemedim... Psikoloğundan ayrıldı," dedi. Yüzüne yerleşen kaygıyı yok edebilmek için neler vermezdim. "Kız hamile! Kocası olacak andaval cam pencere indirmeli kavga ediyor kızla! Hangimizin psikolojisi düzgün zaten?!" Sıkıntılı bir nefes verip, on saniye sessiz kaldı. "Yanında kalabilir misin?" diye sordu, merakla. "Bana ihtiyacı olduğunu biliyorum... Ama benim de Nazlı'ya ihtiyacım var. Kendim iyi değilken, Begüm'e de faydam dokunmayacak. Bak ne Eren'e ne Begüm'e tek kelime sormadım, İstanbul'a gidiyorum diye... Hapse girmeden cinayet işlemeyeyim dedim. Oraya gelirsem ve ters bir şey olduğunu anlarsam öldürürüm Eren'i ben, samimi söylüyorum." Gözlerini birkaç saniyeliğine yumarken, başını hafifçe sağa çevirmişti. "İyi tamam. Sabah konuşuruz. Ayrılma yanından. Odasında kal."
"N'olmuş?" diye sordum, Bora telefonu kapatır kapatmaz.
Telefonunu yeniden montunun cebine koydu. "Camdan bakıyormuş. Beyza'yı görmüş sözde, aşağıda. Gökhan'ı çağırmış dönüp. Gökhan görmemiş. Begüm de diyormuş ki 'Oradaydı, gördüm, eminim... Hani korku filmlerinde olur ya... Öyle...' İyi değil zaten." Yeniden yanıma yaklaştı. Bu sefer, sırtını benim gibi koltuğun arkasına yaslamıştı ve bakışları şöminedeki ateşteydi. "Ama halüsinasyon görecek kadar da kötü değil... Bilmiyorum. Ama kabus görüyor devamlı, bunu biliyorum. Annemin, babamın, ablamın yaşadığı günleri görüyor. Tarabya'daki evi. Sonra Mehmet geliyor bir şekilde ve her iyi anı mahvediyor. Özellikle hamile kaldıktan sonra, bebeğini kaybetmekten çok korkuyor. Her gece kabus... Psikoloğa gidiyor işte." Yerinden kalktı ve şömineye yaklaştı. Derin bir "Ah!" çekti. "Hapse girmeli ve ulaşılamaz olmalıydım."
"Bence şu anda kardeşinin yanında olmalısın," dedim, sakince. Bora'nın bakışları beni bulurken, yüzüme samimi bir ifade yerleştirmek için çabalamıştım. "Helikopter kiralayalım ve dönelim istersen."
"Ona iyi gelmem," dedi, kararlı bir tavırla. Gözlerine yerleşen sıkıntı silsilesini görmek katlanılamazdı. En azından düşünmek zorunda olduğum kimse olmadığı için kafamın Bora'ya kıyasla daha rahat olduğunu hissediyordum. Bakışlarını yeniden şömineye çevirdi ve şömineye odun atmaya başladı. "Konu ablamdan açılırsa, bin saat konuşur şimdi. Bir şey de diyemiyorum hamile diye. Endişeleniyorum." İç çekti. "Daha sana yaptıklarımı da anlatma fırsatım olmadı. Burada iyiyim anlayacağın."
"Çocuk gibisin," dedim, düz bir sesle. "Kaçıyorsun."
Bora, beni onaylarcasına başını salladı fakat hala yüzü şömineye dönüktü. "Kaçıyorum, evet..." dedi, çaresizce. "Bana da demediğini bırakmayacak, haklı olarak..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...