Sevgili Maça Kızı 8 Ailesi,
Bu özel bölüm değil, öncelikle kimse panik yapmasın...
Okumak isteyen kalsın, istemeyen şimdiden sayfayı kapatabilir...😟🤷🏻♀️
"Geçmiş Hikaye" nin, her ne kadar bir buçuk ay öncesinden, 21 Mayıs 2019 akşamı 20:08'de olduğunu söylesem de Ramazan'ı hesaba katmamıştım. Bu sebeple saatini azıcık ileriye almam gerektiğini düşündüm. Akşam, 22:00'de görüşürüz...🥳
Özel bölüm için bir girizgah yazısı hazırlamıştım tabii fakat girizgahın da bir sınırı var... Çok uzun oldu. Ama her zamanki gibi kesmeye kıyamadım çünkü çok sevdim yazdıklarımı!🙄🤭 O yüzden dedim ki, ayrı bir bölümde yayınlamanın sakıncası olmaz...
Ve hatta ona geçmeden, doğum günümde yaptıklarınız için bir kez daha çok teşekkür edeyim sizlere... Yazdığınız yorumlar ve mesajlar, gönderdiğiniz mektuplar, mailler, tweetler, Instagram postları... Herkese çok teşekkür ederim. Dönemediklerim de var içinizde, bunun için özür dilerim. "İyi ki doğmuşum" dedirttiniz ve aile olduğumuzu iliklerime kadar hissetmemi sağladınız.
🙏🏻🌻💚🖤
Ben yazıya oturmam, yazı beni çağırır. Hatta yazmak zorunda olduğum zamanlardan nefret ederim çünkü bence yazmak zamansızdır. Kelimeler bilir içinden akacakları zamanı, onları rahat bırakmak gerekir.
Çok eskiden beri yazıyorum. Ben kalemi elime, henüz daha anasınıfındayken almışım. Okuma yazmayı harfli legolardan, kendi kendine söken bir çocuğum. Babam gazete okuyordu. Manşette yazan şeyi okumayı başardığımda, bakışlarını unutamıyorum. Hayrete düşmüştü. 1.Sınıf'a başlamadan, okumayı yazmayı epey ilerletmiş ve kitaplarla, kalemlerle ilişkimi başlatmıştım. 8 yaşındayken şiir yazmaya başlamıştım. İlk şiirimi oturduğumuz sokağa yazmıştım. Pencerenin kenarında oturmuş, parmaklıklardan ayağımı sarkıtmış, çocukluk arkadaşımın babasının eve girişinden dahi bir dize yaratmıştım. Yazmayla da okumayla da ilişkim hiç kesilmedi. Yaz tatillerinde hikayecikler yazardım. El yazması kaç saçma sapan -üzgünüm ama öyle- kitabım var, Allah biliyor.
Bir süre sonra, okuduğum kitapların sonlarını beğenmeyince, sonlarını kendim yazmaya ve kitabın arasına koymaya başlamıştım. Kendimi, "Bu kitabın sonu böyle bitti," diye kandırırdım ki sanırım şizofren kişiliğim o zamanlardan kalma! Dizi de izlerdim. İnanılmaz dizi izlerdim. Sonra izlediğim dizilerdeki karakterlerle, okuduğum kitaplardaki karakterleri aynı evrene sokup abuk sabuk hikayeler yazardım. Adlarını beğenmezsem değiştirirdim. Bazen mesleklerini de. Hatta bazen onlara fantastik evren yaratırdım.
Ne yaptığımı bilip bilmediğimi bilmiyorum ama hep yazar olmak istediğimi biliyorum. Çünkü kendimi bildim bileli, kafamın içindeki karakterler hiç susmuyor. Çoğu bana ait değildi. Elimde de değildi, kafamın içinde bana ait olmamasına rağmen konuşturduğum, üzerine hayaller kurduğum, -yazarlarından özür dilerim- kendimce kurgular yaptığım onlarca karakter vardı.
Yazar olmak istiyordum ama kendimi bir şekilde fen sınıfında bulmuştum. Sonra İşletme. Bir de İngilizce! Kaybolduğum bir dönemdi, fazla saçmaladığım, devamlı kendimi aradığım, bir türlü bulamadığım, üst üste hatalar yaptığım, devamlı kendi bacağıma sıktığım ve çok mutsuz olduğum bir dönem. 18 yaş ve sonrası. Hayat kaygısının aman aman boy göstermediği, bazen uçtuğum ve bazen ise yere çakıldığımı fark etmeden indiğimi sandığım. Dağıldığım, toplayamadığım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...