"Bence düşünmek istemiyor Kara... Eğer düşünse, Mehmet'in ölümü bizim elimizden olmasın diye dua eder çünkü... Bilirsin Gökhan'ı... Olayları nasıl işine geliyorsa öyle yorumlar," dedi Aydın, alayla.
"Evet... Ve Gökhan asla bu işin altından kalkamaz... Uyuşturucu işini kaldıramaz. Konduramaz kendisine bunu... Ama Mehmet'i öldürdüğümüzde kaçınılmaz son, bize bu işi yaptırırlar Aydın. Ve Nazlı'nın... Ailemin kalanının hayatta kalması için biz Mehmet'i öldüreceğiz. En kısa zamanda!" dedi.
Bora'nın yüzüne nasıl baktığımı bilmiyordum ama bakışları bana çevrilmişti. Birilerinin aldığı son nefes, Bora'yı hep asla girmek istemediği işlere itiyordu. Bu, sonsuza dek dönecek bir çark gibiydi. Dönerken Bora'dan bir parçayı da içine alıyordu. Bora ihtimaller dehlizinde kaybolurken, üstü başı çamur oluyordu. Bana çamurun içinden, belki de dışa vurmadığı ama gayet de bildiğim utançla bakıyordu.
Ben yaşayayım diye, sevdikleri daha çok nefes alabilsin diye uyuşturucu işine girmeyi düşünmesi onun içinde kendisini, uyuşturucu işine girmiş kadar kirletiyordu. Benden değil kendisinden utanıyor olmalıydı. Dedesine dair güzel anları tozlanıyordu. İnsanlığa dair değer yargıları siliniyordu. Doğmamış ve belki de gerçekten doğmamasını istemekte haklı olduğu çocukları için, tiksineceği bir baba figürüne dönüşüyordu. Sevdiğim adamın kafasının içinde şimşekler çakıyordu, kalbinde fırtınalar kopuyordu ve ben gerçekten de ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Onun elinden tutmak ve her şeyin iyi olacağını söylemek istiyordum ama buna ben bile inanmıyordum.
Daha yazı yaşayamadan, gelmesi muhtemel kışa hazırlanıyorduk birlikte; çünkü evlenmiştik.
"Hayır, bizi öldürmesinler diye yani, uyuşturucu işine girdik diyelim... Sindirdik pisliğin içinde kaybolmayı... Sonra ne olacak, onu da merak ediyorum. Ne anlarız biz amına koyayım bu işten? Kumar işine benzemez bu. Polis ensemizde olacak hep," dedi Aydın. Sıkıntılı bir nefes verdi. "İtibar kaybı da var bunun... Mafyayı bitirmeye çalışmak ne bileyim yine nereden baksan güven teşkil ediyor polise."
"Bilmiyorum..." dedi Bora ve başını ovdu.
Aydın'ın bakışları bana çevrildiğinde, yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "İzninizle ben kalkayım artık," dedi.
"İç kahveni öyle gidersin," dedi Bora. Sıkıntılı bir nefes verdi. "Aydın..." dedi. Bir şey söylemek üzere dudakları aralandı ve hemen ardından kapandı.
"Sorun yok Kara... Sana alınmadım. Bak Gökhan tripkolikliğini benden almamış," dedi Aydın, gülerek. "Bu akşam da bi' jest yaparsın olmadı..." diye ekledi ve göz kırptı.
"Oynadın mı dün akşam?" diye sordu Bora, gülümseyerek.
"Oğlum 200.000 dolarlık chipi kapıya kadar getirdiler nasıl oynamayayım," dedi Aydın gülerek. "Çok güzel jest oldu, eyvallah."
"Bir kere de keyfine oyna... Hayatında bir değişiklik olsun," dedi Bora.
"Vallahi olmuyormuş Kara. Mesleki deformasyon. Mekandaki tipleri incelerken buldum kendimi. Hile mi yapıyorlar, başka bir dertleri mi var..." dedi Aydın. Bora kahkaha atarken Aydın mahçup olmuşçasına başını iki yana sallıyordu.
Kapının önünde bekleyen bir çığ vardı ve fakat bunu görmezden gelmeyi ikisi de iyi başarıyordu.
"Kaç senedir kumarhanelerle iç içesin?" diye sordum meraklı bir ifadeyle Aydın'a. Sen de kapının önünde bekleyen çığları görmezden gelmek konusunda başarılısın Naz. Tamam belki böyle büyük dertlerin olmadı hiçbir zaman ama... İyisin yine de bu konuda!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...