8 Kasım. 245 günlük anlaşmanın, varılamayan son günü. Üzerinden iki sene geçmiş. Kendi evrenimizde Nazlı ve Bora'ya değmek eşsiz bir tat benim için. Gün boyu yazdıklarınızı elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. İyi ki varsınız!
Teşekkür ederim, sevginize ve ilginize... 🌻
♠️
Gözlerimi açtığımda, Leo ile sarmaş dolaştık. Leo, bir bacağını bacaklarımın üzerine atmış, yanağını ise göğsüme gömmüştü. Hala derin bir uykunun içinde olduğunu nefes sesleri ele verirken, Bora'nın yanımızdan kalktığını duymadığımı fark etmiştim. Kaşlarım çatılırken, kendimi Leo'nun kollarından ve bacağından kurtarıp yataktan kalkmaya yeltendim fakat bu eylemimi sekteye uğratan Bora'nın kapkara gözleri yerimde sıçramama sebep olmuştu.
"Günaydın," dedi usulca. Yatağın biraz ilerisinde, komodinin önünde, sırtını duvara yaslayarak yere çökmüş bir halde, bana bakıyordu.
"N'apıyorsun?" diye sordum, şaşkınlıkla. Ondan farklı olarak İngilizce konuşuyordum.
"Seni izlemek, uyumaktan daha güzel..." dedi. Sesi öyle yumuşacık bir şekilde çıkmıştı ki, eğer yaşadığımız bu an bir film olsaydı, tekrar tekrar bu cümleyi dinleyebilirdim.
"Günaydın," dedim. Tatlı dil yılanı gerçekten de deliğinden çıkarır mıydı bilemiyordum ama tatlı sesi, benim sesimi yumuşatmış, dilimi Türkçe'ye çevirmişti. Bora duvarın dibinden kalkarken, ben de yataktan çıktım. Fakat bu yumuşak tınıyı takip eden sarkastik tavrımı ve dilimin İngilizce'ye dönmesini engelleyemiştim. "Bari kahvaltı hazırlasaydın."
"Hazır," dedi, hiç düşünmeden. "Fakat ben hazırlamadım." Kimin hazırladığının bir önemi yoktu, mesele karnımın doymasıydı. Yanağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu.
"Ortamızda uyuyamadın değil mi?" diye sordum, merakla. Gülümsedi fakat bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Kapıya doğru ilerlediğinde, arkasından bakakalmıştım.
♠️
"Günaydın Naz kızım."
Sevim Hanım bana bakıyor, ben Sevim Hanım'a bakıyordum. O gülümsüyordu fakat benim için aynı şey söylenemezdi. Zira ben, oldukça şaşkın, oldukça afallamış durumdaydım.
"Nasılsın? Ay nasıl özledim seni!"
Sevim Hanım, yeteri kadar bakıştığımıza ikna olmuş olacak ki, beni kendine çekip sımsıkı sarılmıştı. Hareketleri bir dostu kucaklar, çektiği özlemi dindirir gibiydi. Fakat ben hala üzerimden şaşkınlığımı atamadığım için karşılık verememiştim.
"Maşallah, sarı saç da pek yakışmış!"
Sevim Hanım bana neden tatilden dönmüşüm mualemesi yapıyordu?
"Geç otur hadi, soğumasın çayın..."
Buraya neden ve nasıl gelmişti?
"Ayyy! Kusura bakma kızım... Benim densiz oğlan, sana bi' hadsizlik yapmış. Ama Bora Bey sağ olsun, bildirmiş haddini. Sen kusura bakma!"
Bakışlarımı Bora'ya çevirdiğimde, gözlerinin içindeki yersiz memnuniyetle karşılaştım. Üzerini değiştirmiş ve kot pantolon üzerine, siyah kısa kollu bir tişört giymişti. Gökhan'ın yüzünde ise, oldukça eğlenir bir ifade vardı ve bundan hoşlanmamıştım.
"Bora aklımızı okumuş," dedi Gökhan, neşeyle. Sevim Hanım'ın dozu bünyeme fazla gelen ilgisinden kurtulurken, masaya oturdum. "Vallahi daha dün yardımcı tutma işini konuşmasak, sen söyledin sanacağım ama... Mümkün değil, bu kadar kısa sürede gelebilmesi Sevim Hanım'ın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...