Bahar'dan
Kapıyı açıp ayaklarımı sürüye sürüye salona geçtim. Çantamı koltuğa bırakıp kabanımı çıkardım. Onu da koltuğun üstüne atıp yatak odasına geçtim elimdeki küçük paketle. Yatağa oturup paketi açtım. İçindeki kutunun kapağını açıp minik patikleri görünce gülümsedim. Bebeğim için aldığım ilk şey. Elime alıp baktım minicik patiklere. Gözlerim dolunca, patiklere bir öpücük kondurup kalktım yerimden. Patikleri şifonyerin üstüne koyup kazağımı çıkardım yavaşça. Hala uyuşukluğu geçmemişti biyopsi yapılan yerin, ağrım yoktu neyse ki. Kazağımı çıkarıp yatağın üstüne bıraktım. Başımı eğip baktım sarılı yere. Atletime tentürdiyot bulaşmış, hatta sütyenime de. Dikkatli şekilde çıkardım atletimi. Dolaptan başka bir atlet alıp banyoya geçtim. Sütyenimi de çıkarıp, bandajın kenarında kalan yerlerdeki tentürdiyotu temizledim dikkatli şekilde. Ardından temiz atletimi giydim. Sütyen takmayayım şimdi. Elimdeki pamuğu çöpe atıp, atletimle sütyenime bulaşan tentürdiyotu yıkadım ama elde yıkamayla çıkmayacak gibiydi. Kabasını temizleyip havlu pana astım ikisini de kuruması için. Sonra bir ara makine de yıkarım bunları. Yavaşça çıktım geri banyodan. Başka bir kazak giydim üstüme. Çıkardığım kazağı da kirli sepetine attım.
Allah'tan Yavuz bu gece yoktu. Yoksa farkederdi göğsümün kenarındaki bandajı. O gelmeden ben sabah erkenden bandajı çıkarırım. Zaten yara yok. Sadece iğne izi var. Üstümü çıkarmazsam görmez Yavuz. Derin bir nefes alıp kanepeye oturdum. Akşam olmak üzereydi. Yavuz n'aptı acaba? İnşallah bir sorun çıkmamıştır. Arasam mı ki? Her fırsatta arayacağım demişti, demek ki daha müsait değil. O arar nasılsa, biraz daha bekleyeyim. Yemek falan mı yesem? Hiç iştahım yok ama sabahtan beri bir şey yemedim. Bebeğim için iyi değil bu. Gideyim de bir şeyler yiyeyim. Belki Yavuz da arar o sırada.
Yavuz'dan
"Merak etmeyin, iyiyim ben."
"Merak ederim canım, ben senin kocanım, elbette merak ederim."
"Tamam Sinan, gerçekten iyiyim ben."
Sinan Leyla'nın elini sıkıca tutmuş endişeyle bakıyordu. Ben de tebessüm ederek izliyordum onları. Neyseki hepsi iyiydi. Leyla, Hafız, Avcı çok büyük olmayan yaralarla kurtulmuşlardı. Hastenede gereken müdahale yapılmış, Avcı ve Hafız çıkmışlardı bile hasteneden. Diğer yaralılar da iyiydi. Ameliyatlar iyi geçmişti. Leyla da iyiydi ama Sinan bir türlü ikna olmuyordu.
"Sinan, hadi doktoru çağır da çıkalım artık hastaneden."
"Olmaz Leyla, bu gece burda kalacağız."
"Sinan, canım, abartma. Bak herkes gitti, biz niye kalıyoruz?"
"Nasıl herkes gitti? Bizim arkadaş, iki infaz memuru hala burda."
"Sinan onlar vuruldular, ameliyat oldular, heralde hastanede kalacaklar. Bak benim bir şeyim yok. Ufak tefek çizikler sadece."
"Kolundan şarapnel parçası çıkardılar Leyla. Yüzün gözün yara bere içinde. Hastanede kalıyoruz dedim, bitti."
"Sinan gerçekten bak yorma beni. Yavuz Allah aşkına sen bir şey söyle şuna."
Gülerek döndüm Sinan'a.
"Sinan kardeşim seni anlıyorum, ben de senin yerinde olsam ben de senin gibi davranırdım. Ama gerçekten hastanede kalmanıza gerek var gibi durmuyor."
"Ya sen nerden bileceksin Yavuz Allah aşkına? Bahar sana arada doktorluk dersi mi veriyor?"
"Tamam tamam, o zaman şöyle yapıyoruz, doktoru çağırıyoruz, o gidebilirsiniz derse gidiyoruz, kalacaksınız derse kalıyoruz, oldu mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vuslat🥀
FanfictionBahar'ın mezarı başına çökmüş kendine lanet ediyordu Yavuz. Bütün bunlar onun suçuydu. Hepsi onun yüzünden olmuştu. Sevdiği kadın onun yüzünden vurulup ölmüştü. Yavuz bunun vicdan azabıyla kavrulurken, içindeki tarifsiz acı kül ediyordu onu. Sevdiği...