Yavuz'dan
Yavaş yavaş yürüyordum sokakta. Hava serindi. Karabayır'ın kuru rüzgarı yüzüme vuruyordu. Hava bugün erken mi karardı yoksa bana mı öyle geldi? Derin bir nefes alıp soğuk havayı ciğerlerime doldurdum ama zerre geçmedi içimin yangını. Bu soğuk rüzgar bile fayda etmedi yüreğimde yanan ateşe.
Yanağıma süzülen yaşı sildim yavaşça. Oğullarımın ağlamaları gitmiyordu kulaklarımdan. Bahar'ın kırgın bakışları, ne zaman kapatsam gözlerimi, karşıma çıkıyordu. Bahar'ımın, karımın benim yüzümden, benim hayvanlığım yüzünden acı çekiyor oluşu ikiye katlıyordu ızdırabımı. Ben bunu hakettim, hatta daha fazlasını hakettim. Bahar ne yapsa, ne dese haklı bana.
Beni affeder mi, nasıl affeder bilmiyorum. Bunun için de pek bir umudum yok aslında. Bu akşam görmeyi umuyordum Bahar'ı, ayaklarına kapanıp ağlayarak beni affetmesi için yalvarmayı ama yüzümü bile görmek istemiyordu hala. En acı tarafı da Bahar haklıydı. Benim gibi iğrenç bir adamı neden görmek istesin ki?
Bahar'ı bu akşam göremeyince, onunla konuşamayınca yok olmuştu içimdeki umut. Bahar beni affetmeyecekti. Biz bir daha asla eskisi gibi olamayacaktık ve bunların hepsi benim suçumdu, sadece benim. İğrenç, aşağılık bir adamım ben. Hayvanın tekiyim. Karıma bunları yaptım ya, ölsem de kurtulsam bu azaptan. Hem vicdanım, hem ruhum azap çekiyor. Ben Bahar'a nasıl yaptım bunları? Bahar gibi nahif, masum, hassas, sevgi dolu bir kadını nasıl ettim de yüzümü bile görmek istemeyecek bir hale getirdim ben? Niye kaybettim kendimi bu kadar?
Hala yavaş adımlarla yolda yürürken bir çift farın ışığı aldı gözlerimi. Gözlerimi kısıp baktım hızla yaklaşan ışıklara. Korna sesi kulağımı tırmalarken, mıh gibi kalmıştım olduğum yerde. Hareket edemiyordum daha doğrusu etmiyordum. İçimde Bahar'a yaptıklarımın acısı, sırtımda söylediğim o iğrenç şeylerin yükü varken, çekilsem ne olacak ki yoldan? Bahar daha mı çok üzülecek sanki burda ölüp gitsem? Mümkün olan en fazla şekilde üzdüm zaten sevdiğim kadını. Farlar iyice yaklaşırken, kapadım gözlerimi. Sevdiklerine bunca acı yaşatan adamın yaşamaya hakkı yoktu. Ben hızlı bir çarpma beklerken, aniden yerde buldum kendimi. Korna sesi aynı hızla uzaklaşırken gözlerimi açıp baktım.
"Komutanım sen n'apıyosun Allah aşkına?! Az kalsın çarpıyordu ya araba!"
Kaşlarımı çatıp, korkuyla gözlerini açmış Kopuk'a baktım.
"Asıl sen n'apıyorsun Kopuk?"
Kopuk nefes nefese konuştu.
"E, seni kurtarıyorum komutanım. Valla aklım gitti yetişemeyeceğim diye. Sen n'oldu öyle kalakaldın yolun ortasında?"
Yutkunup çevirdim başımı. Ayağa kalkıp üstümü başımı silkeledim. Ardından Kopuk'a bakmadan yürüdüm tekrar. Kopuk da koşar adım geldi yanıma.
"Komutanım, bak bugünden beri bir tuhaf haldesin. Ne oluyor bilmiyorum ama belli ki çok üzgünsün. Bu halde dolaşma sokaklarda. Hadi eve gidelim. Hem Bahar da merak etmiştir."
Yürümeyi kestim anında. Gözlerim doldu. Kopuk da yanıma gelip merakla baktı.
"Komutanım, hadi eve gidelim."
Yutkunup başımı Kopuk'a çevirdim.
"Benim bir evim yok artık Kopuk."
Kopuk anlamaz anlamaz baktı yüzüme.
"O ne biçim laf komutanım? Hadi gel, bu hallerin korkutuyor artık beni."
Kopuk kolumdan tutup yürütmek istedi ama kıpırdamadım yerimden. Gözyaşlarım kendiliğinden akmaya başlayınca yere bıraktım kendimi. Kaldırıma çöküverdim. Ben başımı eğmiş ağlarken Kopuk da yavaşça oturdu yanıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vuslat🥀
FanficBahar'ın mezarı başına çökmüş kendine lanet ediyordu Yavuz. Bütün bunlar onun suçuydu. Hepsi onun yüzünden olmuştu. Sevdiği kadın onun yüzünden vurulup ölmüştü. Yavuz bunun vicdan azabıyla kavrulurken, içindeki tarifsiz acı kül ediyordu onu. Sevdiği...