32
ellerinden geldiği kadar zayiat verdirmeyi planlıyorlardı. Askerler yok olmadan önce bütün güçleri ile düşman öldürmeye çalışacaklardı.
"Bu kararım kesindir çocuklar. Eğer düşman karşı koyulmaz biçimde üzerimize gelirse, elimizdeki bütün patlayıcıları bedenimize bağlayacağız ve her kavuğun içine saklanıp sonuna kadar onlara kayıp verdireceğiz. Dünyanın bunun kolay bir zafer olduğunu düşünmesine izin veremeyiz değil mi? Türk ulusunun yüzyıllardır kanla yazdığı kahramanlık destanlarına ihanet edemeyiz."
"Haklısınız komutanım, en az bir düşman öldürmeden ölmek bize haram olsun. Bu tuzaktan kurtulmak da bize haram olsun."
"Amin," diye kaüldı diğer subaylar.
Haberleşme erlerinden birisi koşarak çadırın önüne geldi ve nöbetçinin açtığı perdeden içeriye daldı. Çok heyecanlıydı, önemli bir şeyler söyleyecek gibi duruyordu:
"Komutanım, çekiliyorlar."
Askerlerin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Habercinin söylediğine inanmanın imkânı yoktu. Düşman bir birlik, yok etmek üzere olduğu bir tugayı neden öylece bırakıp geri çekilirdi ki? İhsan Paşa heyecanla çadırı terk edip Amerikan askerlerini gözlemleyebileceği bir nokta arayarak koşmaya başladı. Subayları da onu takip ettiler. O an savaşın etkisini ilk kez gündüz gözüyle gerçek anlamda görebildiler. Kendi hatlarındaki Türk askerlerinin hepsinin yüzü toz ve çamur içindeydi. Bazılarının elbisesi tamamen arkadaşının kanı ile kaplanmıştı. Siperlerin durumu çok kötüydü, siper denebilecek fazla bir şey kalmamıştı ortada. Gece karşı saldırının yapıldığı alan tam bir mezarlığı andırıyordu. Yanmış tanklar, zırhlılar ve askerler, alanın her tarafını kaplamıştı. Saatler süren bir direniş olmuştu alanda, bölük son nefesine kadar savaşmıştı ve geri dönme imkânı bulamadan tamamen yok edilmişti.
İhsan Paşa, yaş dolan gözlerini kısarak kendisini tutmaya çalışıyordu. Etrafta siper almış haldeki yorgun ve bitkin askerlerinin yüzüne bakmak istemiyordu. Yüzündeki ifadenin onlara moral verecek gibi olmadığını hissedebiliyordu, bunu bilmek için aynaya bakmasına gerek yoktu. Tek bir emir vermişti ve o emir sonucu, iki yüz kırk üç asker biraz ilerisinde yanmış ve parçalanmış bir halde yerde yatıyordu. Onları elleri ile göndermişti oraya, buna nasıl dayanacağım bilemiyordu. Acı da olsa görevlerini yaptıklarını düşünüyordu. Bölük, saldırının hatları yarmasını engellemişti ve güneşi onlar sayesinde görebilmişlerdi. Şimdi gelen haber doğru ise şehit bölüğün heykeli dikilmeliydi. Eğer bir kurtuluş mümkün olursa bu, o alanda yatan şehitler sayesinde gerçekleşmiş olacaktı.
İhsan Paşa ve subaylar oldukça ileri bir noktada siper alarak dürbünle karşı hatları gözlemlemeye başladılar. Sabah saatlerinde güney taraflarına indirilen Amerikan askerleri helikopterlerle hızla geri gidiyorlardı. Güney istikameti tamamen açılmıştı neredeyse, eğer buradan kaçmak isteselerdi, askerlerin bir bölümü bunu rahatlıkla başarabilirdi. Kuzeybatıdaki esas gücün de hareket etmekte olduğu görülebiliyordu. Tanklar geride tozlu bir iz bırakarak geri çekiliyordu. Birkaç Amerikan zırhlısı ise gece savaşının geçtiği alandaki vurulmuş halde yanan tankların içinden ölülerini almak için acele ediyordu. Birkaç Amerikan askeri de vurularak düşen iki helikopterin içindeki pilotları zırhlı ambulans araçlarına taşımak için koşuyordu.
"Allah im, neler oluyor böyle?" Tümgeneral İhsan Paşa, buna bir anlam verememişti. Bütün bu savaşı neden yapmışlardı? Yoksa politikacılar bu savaşı durdurmayı başarmış mıydı? Bu çok küçük bir ihtimal olarak göründü gözüne. Bunun tersi olsaydı hemen inanırdı ama politikacıların ateşli bir savaşı durdurabileceğine hiç ihtimal vermemişti hayatında. Amerikalıların direniş nedeniyle çekilmesi biraz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAL FIRTINA
AdventureMETAL FIRTINA METAL FIRTINA KAYIP NAAŞ METAL FIRTINA KURTULUŞ METAL FIRTINA 3.DÜNYA SAVAŞI METAL FIRTINA NÜKLEER DARBE METAL FIRTINA KIZIL KURT