103
Porter Goss boğazını temizledi, "Hayır efendim," dedi. "Birkaç günlük bir operasyon değil karşımızdaki. Birkaç ay evvel, Ankara daki kaynaklarımızdan; operasyonumuzu keşfeden, rapor olarak amirlerine sunan bir istihbarat grubunu haber aldık. Eğer sert bir tedbir alırsak işin incelenip ciddiyetinin sorgulanacağı korkusuyla, biraz baskı, şantaj ve rüşvetle hallettik. Ama anlaşılıyor ki o gruptan biri bu işi yapmış."
Başkan dehşetle CIA Başkanına bakıyordu. "Önlemlerimiz yok mu bizim? Bulamaz mısınız bu adamı?"
Goss en azından bu soruya olumlu cevap verebileceği için sevindi. "Kim olduğunu dosyaları tarayarak tespit ettik. Gökhan Birdağ adlı bir ajan olduğundan emin gibiyiz. Ankara dan edindiğimiz bir fotoğrafı şu anda bütün güvenlik birimlerine dağıtılıyor. En geç yirmi dört saat içinde yakalanır ama bu kadar vaktimiz olduğunu sanmıyorum."
Howard Strike konuşmaya girdi. "Başkanım, adamın söyledikleri blöf değil. Görüntüler incelendi, o bomba programlanmaya hazır. Büyük bir ihtimalle New York ta olduğunu tahmin ediyoruz. Adam kasetleri orada dağıtmış. Ama tek başına mı, onu bilmiyoruz. Washington ve New York en riskli kentler. Boşaltma işlemlerine başlasak bile panik çıkacaktır."
Robert Müller, "Bir ajans, kaseti birkaç saat içinde yayınlayacak," dedi. "Ülke içinde tam yasak koysak bile internet ve uydu antenler haberi yayacaktır ve tabii ki panik çıkacak."
Başkan birden ayağa fırladı. "Beyler, ülkemiz için çok önemli bir savaşın ortasındayken şimdi bir de nükleer terör tehdidiyle ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyorsunuz," diye bağırdı. "Eğer buna boyun eğersek ABD nin sözünü kim dinler? Uluslararası etkinliğimiz sıfıra iner. Birkaç nükleer bomba bizi esir mi alacak yani? Şimdi gidin ve o teröristi veya teröristleri bulun. Bombaları bulun. Bu savaşı şantajla sona erdiremeyiz."
Başkan çıkarken herkes birbirine baktı, birden dönüp tehditkâr bir ifadeyle gözlerini Robert Müller e çevirdi: "Alacağın her türlü önlemle kasetin kopyalarını bul ve yayınlanmamasını sağla. Her türlü yetkiyi veriyorum sana."
Robert Müller, arük çıldırmış bir Başkanla çalıştığını anlamıştı. "Başkanım, bu emrinizi yazılı olarak verir misiniz?"
Başkanın yüzünde pis bir sırıtış belirdi. "Elbette."
28 Mayıs 2007 ANKARA ÖNLERİ
Topçu ateşi düzenli bir hal almaya başlamıştı. 155 mm Howitzer 1ar yüksek patlama gücüne sahip güdümlü mermilerini Türk askerlerinin hatlarına ardı ardına yağdırıyordu. Apache ve Kiowa keşif ve saldırı helikopterleri alçaktan uçarak geniş bir alanda gözetleme yapıyor, bazı hedefleri lazerle aydınlatarak lazer güdümlü top mermilerinin onları imha etmesine yardım ediyor ve biraz sonra gerçekleşecek büyük saldırıya hazırlanıyordu.
Türk hatlarından da zaman zaman topçu ateşi açılıyordu ancak bu mevzilerin yerleri derhal tespit ediliyor, ya helikopter ya da karşı topçu ateşi ile susturuluyordu girişimler. Onlarca küçük siperden açılan ateş nedeniyle 1. Zırhlı Süvari Tümeninin ön hatlarındaki askerler derin mevzilenmek zorunda kalmıştı. Türk askerleri hiç durmaksızın ellerindeki cephaneyi açıkça görebildikleri Amerikan Kuvvetlerinin üzerine boşaltıyordu.
Tümgeneral Harvey Jackson, karşısındaki düşmanı ciddiye alıyordu. Türklerin çok iyi mevzilendiğini ve şehir içinin cehenneme döneceğini tahmin edebiliyordu. Türk Ordusunun en iyi yanlarından birisi de savunmasıydı. Türk askeri çok zor karşı saldırıya geçerdi ama bir kez karşı saldırıya başladı mı, Türk askerini durdurabilecek güçte bir ordu yoktu yeryüzünde.
Şimdiye kadar karşılarına hiç Özel Kuvvet askeri çıkmamıştı. Ankara nm içinde her yerde Özel Kuvvetlere bağlı askerlerin tuzaklanyla boğuşacaklarından adı gibi emindi Harvey Jackson. Dürbünü ile Türk hatlarını taradı, en ön safta bile yoğun bir karşı ateş görebiliyordu. Ön saflar çok umurunda değildi, o mevzilerdeki kahraman çocuklar birazdan başlayacak hava saldırısı ile saf dışı edilecekti ve tank saldırısı başladığında hat yarılacaktı zaten ama Ankara için endişeliydi. Ankara alındığı takdirde Pentagon, Hollywood tarzı bir gösteri operasyonu ile İstanbul u ele geçirmek istiyordu.
Bu sırada yanında beliren muhaberat eri, hava saldırısının başlamak üzere olduğunu belirten mesajı iletti. Bu mesaj, tugay ve tabur komutanlarına geçildikten kısa bir süre sonra gökyüzünde filolar halinde savaş uçakları belirdi. Sert dalışlar yaparak, Türk askerlerinin kurduğu mevzilere çok uzak mesafelerden bomba yağdırmaya başladılar. Alçaktan uçan A-101ar ayılar gibi kükreyerek küçük savunma ceplerine saldırıyor ve Gatling topu ile tozu dumana katıyordu. Bir süre sonra herkesi heyecanlandıran bir şey oldu, gökyüzünde çok yukarılarda beliren B-2 bombardıman uçaklarından dizi dizi atılan binlerce tonluk bombalar uzun bir sıra halinde Türk savunma hatları içinde derin boşluklar oluşturdu. Ön hatlardaki mevzilerin tamamı susmuştu neredeyse. Tankların harekâtı için fazla beklemenin anlamı yoktu. Türk Ordusu kendi topraklarını mayın tarlasına dönüştürmeyi reddettiği için bu harekâtın fazla zorlukla karşılaşması mümkün değildi.
Yüzlerce M1A2 tankı, Bradley zırhlı savaş aracı, tanksavar füzeleri ile donatılmış Humvee araçları harekete geçti. Çok uzaklarda saldırı helikopterlerinin burunlarından ateş püskürttüğünü görebiliyorlardı. Apacheler çok şiddetli bir çatışmanın içindeydi. Öndeki tanklar hareket etmekte olan araçları belirleyince toplar ateşlenmeye başladı. Alev toplan kusarak hareket eden tank ve zırhlılar o kadar hızlı ilerlediler ki ancak Polatlı nm mahalleleri görüldüğünde durdular. Ancak Polatlı daki tehlikeyi fark ettiklerinde geç kalmışlardı. İyice kamufle olmuş Türk askerleri, önlerdeki Amerikan tanklarından bazılarını vurmuştu. Havaya uçan tankların görüntüsü, savaşın tozu dumanı içinde koşturan Amerikan askerlerinin moralini bozmuştu doğrusu. Ankara önlerine kadar gelebileceklerine inanamamışlardı, neredeyse bu inançları haklı çıkacaktı ama Amerikan hava gücünün acımasız ve hiç aralıksız süren saldırıları nedeniyle karada verdikleri kayıplara rağmen Ankara önlerine kadar
gelebilmişlerdi. Kayıp miktarı tespit edilemiyordu arük. Daha doğrusu Amerikan Ordusunun yönetim kademeleri kayıp sayıları ile ilgilenmiyordu. Nasıl bir cehennemin içinde olduklarını fark ettikleri için medyayı susturacak bilgiler verip savaşa odaklanıyorlardı. Daha fazla ilerlemeleri halinde kendilerini, şiddetli bir şehir savaşının içinde bulacaklardı ki bu durumda harekâtın bütünü tehlikeye girerdi. Karada Türk askerlerinden mümkün olduğunca uzakta durmaları söylenmişti onlara, bütün işi hava desteğine havale etmeleri gerekiyordu. Yerleşim yerleri ile uğraşmadan Ankara nm merkezine ilerlemeleri gerekiyordu. Amerikan Ordusu, Türk Ordusu ile savaşarak gerçek bir işgal yapamayacağını iyi biliyordu. Bu nedenle savaş teorileri gereği ülkedeki ayrılıkçı olduğu düşünülen kesimleri harekete geçirecek bir operasyon yapıyorlardı. Şimdiye kadar bu ayrılıkçı kesimlerle ilgili bir ses çıkmamıştı, eğer bu şekilde devam ederse bir ateş denizinin ortasında, öfkeli bir Türk Ordusu ile karşı karşıya kalacaklardı ve öylesi bir durumda onları oradan kim çıkarırdı bilemiyorlardı.
Polatlı nm içindeki mahallelerden makineli tüfek ateşi geliyordu, bu ateşin düşmanı şehir savaşma çekmek için yapıldığı çok belliydi. O ateşe kanarak peşinden gitseler ne türlü tuzakların içine gireceklerini kimse bilemezdi.. Harvey Jackson, içinde düşman unsurları barındırdığını bile bile de Polatlı nm yanından geçip gidemezdi. Orayı ele geçirmesi gerekiyordu ama bu neredeyse imkânsızdı, pek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAL FIRTINA
AventureMETAL FIRTINA METAL FIRTINA KAYIP NAAŞ METAL FIRTINA KURTULUŞ METAL FIRTINA 3.DÜNYA SAVAŞI METAL FIRTINA NÜKLEER DARBE METAL FIRTINA KIZIL KURT