1.BÖLÜM SAVAŞ BAŞLIYOR

742 13 0
                                    

30

dönüşmüştü. Büyük bir mermi, karnını yarısından alıp götürmüş gibiydi, İbrahim Çavuş şoktaydı. Aşırı kan kaybından ölmesi an meselesiydi. İki büyük kaya parçasının gömülü olduğu bir çukurun içinde oluşturdukları cepte direnmeye çalışıyordu beş asker. Kendi hatlarına uzaktaydılar. Geri dönemeyeceklerini biliyorlardı. Alanda dolaşan tanklar tespit ettikleri direniş ceplerini kimi zaman 120 mm toplarıyla havaya uçuruyor, kimi zaman da üzerinden geçiyordu. Tanklar üzerinden geçerken direniş ceplerindeki askerler hâlâ ateş ediyor oluyordu ve mermiler tankın kalın zırhına çarpıp kendilerini yaralıyordu. Sonrasında insanın tahammül edemeyeceği kemik sesleri ve sessizlik...

Sabahattin RPG roketlerini bitirmek üzereydi Bir yandan İbrahim Çavuşun yarasına bastırmaya çalışıyor, bir yandan da elinde kalan mermileri saymaya uğraşıyordu. Dört tane roketi vardı, G-3 ün mermileri de bitmişti neredeyse. Belindeki tabanca doluydu, onu sona saklamıştı ve nasıl kullanacağına henüz karar vermemişti. Düşmanın eline geçmeye niyeti yoktu. Kendisini şimdiden şehit olarak görmeye başlamıştı. Cepteki diğer askerler hep birden susup ona ve çavuşa döndüler. Yüzlerinde hiçbir ifade yoktu.

"Bitti!" dedi birisi. Duygularını anlamanın imkânı yoktu.

Sabahattin başını salladı. Mermiler tükenmişti. Orada bir tankın onları bulup öldürmesini bekleyeceklerdi. Teslim olmak kimsenin aklına gelmiyordu. Ne zaman? Mallarındaki tek soru buydu. Daha ne kadar bu manzaraya tahammül etmek zorundaydılar ve ne zaman şehit olacaklardı? Ölümün kesinleştiği anlarda insan farklı bir varlığa dönüşüyordu demek ki. Sonsuz bir mutluluk kaplıyordu içini. Varoluşun en derin yarası olan ölüm korkusu terk ediyordu bedeni ve kendisini bir geçiş alanında buluyordu insan. O alanda neyin olacağının bir önemi yoktu. Ölümün şeklinin de bir önemi yoktu.

Askerler birbirlerine bakakaldılar. İbrahim Çavuşun gözleri yukarıda belirsiz bir noktaya bakıyordu. Titreyen dudaklarından anlamsız kelimeler dökülüyordu ilk başta, sonra düzene girmeye başladı. Çavuş, kelime-i şahadet getiriyordu. Bir anda yüzünde bir aydınlık oluştu. Gökyüzüne bakmaya başladı, bedeni gerildi, sanki yattığı yerden kalkmak istiyor gibiydi. Sabahattin ona neler olduğunu anlayamadı, ölmekte olan birisinin vereceği anlamsız bir tepki olarak gördü bunu.

Bulundukları mevziye yaklaşan tank, makineli tüfek yağmuruna tutuyordu etrafı. Başlarını çıkarmalarına dahi imkân yoktu. Tank istese, bir tek top ateşi ile onları ortadan kaldırabilirdi ama yapmıyordu. Siperin üzerinden geçeceğini anladılar. Neşeyle baktılar birbirlerine. İbrahim Çavuş kollarını gökyüzüne doğru kaldırmıştı, son gücünü harcıyordu. Kimse onun neye ulaşmak için bu kadar çaba harcadığını anlamamıştı. Çavuş birilerine elini uzatıyor gibiydi, gözyaşları yüzündeki isin üzerinde izler oluşturmaya başlamıştı. Sabahattin, eliyle Çavuşun yüzündeki çamuru sildi. Çavuş ona doğru bakmıyordu, dünya ile bağlantısını kesmiş gibiydi. Saniyeler geçti, yüzünde mutlu ve gururlu bir ifade ile kendini bıraktı.

Sabahattin yanındaki askerlere bakü, öylece bekliyorlardı. Dudaklarından dökülen dualar sayesinde kendilerini yitirmedikleri-ni anladı, yoksa orada durabilmelerine imkân yoktu. Tankın gürültüsünden başka bir şey duyamaz haldeydiler. Sabahattin tank paletinin sesine karışan başka bir sesle irkildi. Uzaklardan gelen bir uğultu yükselmeye başladı. Garip bir ışık, savaş alanının üzerinde sallanır hale gelmişti. RPG roketlerini beline bağladı ve hepsinin tapasını patlamaya hazır duruma getirdi. Askerler onun ne yapmak istediğini anlamışlardı. Onlar da el bombalarını üzerlerine bağladılar aceleyle. Tuzaklanmışlardı artık, parmaklarını el bombalarının pimlerine geçirdiler. Kendilerine yaklaşmakta olan tanka acıyarak baktılar. Dört roket ve neredeyse yirmi el bombasından oluşan bir Anti-Tank mayınına dönüşmüşlerdi.

Sabahattin bir yaklaşan savaş aracına, bir havaya bakıyordu; diğer askerler de aynı durumdaydılar. Bunu anladıkları an hepsi sıkıca ellerini tuttu birbirinin. Kulaklarında aynı sesin olduğunu ve aynı ışığı gördüklerini biliyorlardı. Uğultu gittikçe arttı. Tank paletlerinin sesini bastırıyordu artık. Çukurun içine

METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin