:)

570 4 0
                                    

136

sadece Hava Kuvvetlerinin koruması altındaydı. Gerçi zaman zaman Türk Ordusunun dağınık güçleriyle çatışmaya giriliyordu, Ankara dan ayrıldıklarından beri dört yüz yirmi beş saldın bildirilmişti. Bunlardan sadece 3 ü zırhlı araçların kullanıldığı saldırılardı ve 4. Mekanize kendi tanklarını kullanarak bu saldırılan püskürtmüştü. Şimdiye kadar kayıpları hayli fazlaydı, İstanbul Savaşı başladığında ne olacağı sorusu zihnini meşgul ediyordu sürekli. Bazen kendisini dua ederken buluyordu; "Ne olur Bağdat gibi olsun, direnmesinler."

Türk Ordusu çok şiddetli karşılık vermişti. Saldırıda elde edilen baskın özelliğinin bir sonucu olarak manevra yeteneğini kısıtlanmıştı ama hâlâ çok tehlikeliydiler ve her an ciddi bir Amerikan mağlubiyetine sebep verecek kadar hırslıydılar. Manevra yapmaya kalkan ağır birlikler yoğun hava saldırısı nedeniyle zayiat verdiklerinden savaşma yetenekleri çok azalmıştı. Şehirler arasında hareket eden her araca ateş eden Amerikan pilotları, birliklere lojistik desteği imkânsız kılmıştı. Türk Ordusu yüzlerce bölünmüş piyade birliği halinde şiddetli bir gerilla savaşı veriyor ve ülkenin her yanını ölüm tarlasına çeviriyordu.

Howard Strike ve planlama subayları kendilerinden isteneni gerçekleştirmek için Türk Ordusu üzerinde böyle bir etki yaratmaları gerektiğini biliyordu. Zayıflayan ve lojistik destekten yoksun kalan ordu birimleri terörist saldırılara karşı dayanaksızdı. Herhangi bir halk hareketine karşı koyamazlardı. Eğer sakladıkları zırhlı araçları ortaya çıkarırlarsa bunların da icabına bakılırdı. Dış ülkelerden gelecek müdahalelerde ise hiç şansı yok gibiydi. Her şey planlandığı gibi ilerliyordu. Eğer İstanbul düşerse... O zaman problem çözülmüş olacaktı. Düğüm noktasıydı orası. Verilen kayıplar o zaman anlam kazanırdı işte.

Howard Strike a askerî çevrelerden baskı gelmiyor değildi, Amerikan Ordusu bütün gücüyle Türk topraklarını işgal etmeliydi. O zaman İstanbul un düşmesi daha kolay olurdu, savaşmaya bile gerek kalmazdı belki. Ancak bu baskılara karşı koymalıydı. Türk topraklarını işgal etmeye kalkarsa hiç beklemedikleri direnç noktaları ile karşılaşabilirlerdi. Ne olduğunu bilmiyorlardı ama tek bildikleri şuydu; tarih o toprakların tekin olmadığını söylüyordu.

Strike m kapısı çalınmadan açıldı. Komutan başını kaldırıp baktığında yüzünde her zamanki ciddi ifadesi ile Başkan girdi içeriye. O yayından beri pek gülmüyordu. Ama kendini hızla toparlamıştı. Savaşın başladığı günlerdeki gibi sürekli CENTCOM u mesken tutmuyordu artık. Programı elverdiğince zaman zaman uğruyor ve bilgi alıyordu. Ona kalırsa operasyonun ilk aşaması başarılı oluştu bile. Artık ikinci operasyon için düğmeye basılmalıydı.

"Nasılsın Howard?" Bu soru dalga geçmek maksadıyla sorulmuş gibi geldi usta askere.

"Teşekkürler, Sayın Başkan. Gayet iyiyim." Daha sert bir cevap verebilirdi ama buna gerek yoktu doğrusu. Howard Strike profesyonel bir askerdi.

"Howdy, arük Sevr Operasyonunun başlamasını istiyorum. Türklerin rejimi çözüldü. O topraklarda hak iddia edenleri durduracak hiçbir güç yok."

Başkan, toplantı masasına oturmuş, orada bulduğu evrakı inceliyordu. Yardımcısı Kitty de hemen yanındaki sandalyeye çökmüş, Başkanın yaptığı yorumlara kafa sallamaktaydı. Bir ara evraklardan başını kaldıran Başkan, Howard Strike a baktı.

"Merak etme, bu işi bitireceğiz Howard."

Deneyimli asker kafasını salladı. "Haklısınız Başkan. Artık ikinci aşama başlayabilir, İstanbul nasıl olsa alınacak. Sıra sizde artık. Kıbrıs Rumlarına ve Türkiye içindeki ayrılıkçı gruplara gereken mesajları


METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin