1.BÖLÜM SAVAŞ BAŞLIYOR

860 14 0
                                    

20

Iraklı görevliler, içten içe Türk askerlerinin bu işgalcileri yerden yere vurması için dua ediyordu. Türk Birlikleri sessizliğe gömülmüştü, sadece uzaktan cehennem ateşine benzeyen patlamaların ışığıyla aydınlanacak, karanlık ve yıkıcı bir sessizliğe.

23 Mayıs 2007 - Saat: 04.25

KUZEY IRAK - TÜRK TUGAY KARARGÂHI

Türk Deniz Piyade Tugay Komutanlığı Karargâhı tam karartmadaydı. Deniz piyadeleri emredildiği gibi mangalar halinde araziye yayılmış ve dört kilometrekarelik bir hat üzerinde derin siperlere girmişlerdi. Hava savunma silahları hazırlanmış, doldurulmuş ve sürekli olarak gökyüzünü tarar vaziyette alarma geçirilmişti. Askerlerin konuştuğu tek konu, kısa süre önce gerçekleşen çatışmaydı. Herkes bir şeylerin olacağını sezebiliyordu.

İlkbaharın serin rüzgârları şafağa daha çok varken askerleri sarıyordu. Piyadeler kalın yağmurluklarının içindeydi. Hava bulutluydu ama hızlı esen rüzgârlar nedeniyle zaman zaman ay ve yıldızların ışığını görebiliyorlardı. Uç noktadaki siperlerde bulunan askerler kızılötesi kameralarıyla ufku gözlemliyor ve kısa aralıklarla karargâhı bilgilendiriyorlardı. Bu bilgiler hemen Genelkurmay Başkanlığındaki operatörlere ulaşarak üst düzey komutanlara iletiliyordu.

Deniz Piyadelerine ait olan ZMA zırhlıları mümkün olduğunca ağlarla kapatılmaya çalışılmıştı ancak bu araçları daha fazla saklamanın imkânı yoktu. Zırhlı araçların personeli araçlarından çıkmamıştı ve bir çaüşma anında karşılık vermek üzere hazır halde bekliyorlardı. Silahlarının nişangâhından dışarıyı seyrediyorlardı. Koyu bir görüntü vardı önlerinde, kızılötesi dürbünleri sayesinde geniş arazideki siperleri görebiliyorlardı. Binlerce asker, arazinin bir parçası haline gelmişti.

Siperlerin içindeki askerlerin huzursuzluğu her geçen dakika daha da artıyordu. Garip bir his kaplamıştı herkesi. Bir şeyler beklediklerinin farkındaydılar ve bu beklenti omuzlarına gitgide daha fazla yük bindiriyordu. Erlerin çoğu silahlarına dayanmış ve yarı uykulu gözlerle siperin dışına doğru bakıyordu. Kimisinin dudakları kımıldıyordu. Bazıları, içinde bulundukları durumu protesto edercesine rahat bir uykunun tam ortasmdaydı. Yüzlerinde toprak ve boya ile yaptıkları maskeler vardı. Birbirleri ile şakalaşarak zamanın daha çabuk geçmesini sağlıyorlardı ama zamanın geçmesini içten içe istemediklerini biliyorlardı.

Karargâhtaki durum da erlerin durumundan farklı değildi. Tümgeneral İhsan Er karargâhında sürekli olarak Genelkurmay ile bağlantı halindeydi ve olası durumlarla ilgili olarak fikir alışverişinde bulunuyordu. Fakat kısa bir süre sonra bu iletişimi kesmek zorunda olduklarına karar verdiler. Deniz Piyade Tugayı ve Irak taki diğer birliklerle çok zorunlu olmadıkça telsiz bağlantısı kurulmayacaktı.

Tümgeneral İhsan Paşa, karargâh çadırının dışına çıktı. Kapıda duran askerler hemen hazır ola geçtiler. İhsan Paşa askerlere eliyle rahat işareti yaptı. Üzerinde çelik yeleği vardı. M-16 otomatik tüfeğini sol tarafına asmışü. Belinde tabancası ve çok sayıda şarjör bulunuyordu. Sağ bacağından sallanan komando bıçağı da hemen dikkat çekiyordu. Başında miğferi vardı. Rütbeleri görünmüyordu. O da bir savaşçıydı. Siperlerin arasında yürümeye başladı. O siperlerin arasında yürürken askerler ayağa fırlıyordu. Hepsine gülümseyerek yanlarından geçti. Arkasında iki asker dolaşıyordu. Generali korumakla görevli bir yüzbaşı ve bir astsubay, baştan aşağı siyah-gri kamuflaj kıyafetlerini giymişlerdi. Tamamen silahlıydılar ve başlarında gece görüş dürbünü asılı bulunan miğferleri vardı. Sırtlarmdaki M-16 nm yanı sıra birer adet de MP10 yakın dövüş silahı taşıyorlardı. Ruger marka tabancaları ve komando bıçakları bellerinden sarkıyordu.

METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin