:)

488 1 0
                                    

139

hızında ilerledik ve çok sayıda kayıp verdik. Ama bu kayıplar bizi durduramadı. Teknolojimiz mükemmel ve hemen her çatışmada bizim hayatımızı kurtarıyor. Ve tabii düşmana ağır zayiat verdiriyor.

Şimdiye kadar pek çok direnişle karşılaşıldı. Ama Türk Ordusuna bağlı birlikler geniş anlamda sarsılmış durumda. En son olarak derin mevzilerde savunma pozisyonu alan bir mekanize taburla çatışmaya girildi. Tank birliklerimiz ve helikopterlerimizin yanı sıra yakın hava desteği veren Hava Kuvvetleri sayesinde bu tabur tamamen yok edildi. Çatışma sırasında en son teknolojiyi kullandık ve çarpışan birliklerimizi çok uzak mesafelerden komuta kontrol edebildik. Ancak uzun mesafeden açılan Türk topçu ateşi nedeniyle bazı kayıplarımız oldu.

4. Mekanize Piyade Tümeni olarak bize verilen son görevi yerine getirmek üzere hızla hareket ediyoruz. Askerlerimin bu işi bitireceğinden eminim. Türk halkının evrensel standartlarda idare edilmesi için elimizden geleni yapacağız. Evet, şimdi soruları alabilirim, çabuk olun, yapmamız gereken işler var."

Salonda gülüşmeler duyuldu.

"Ben BBC den Roger Penmore. Türk Ordusu NATO standartlarında bir ordu. Başarınız aynı zamanda Avrupa standartları açısından başarısızlık anlamına gelmiyor mu?"

"Amerikan standartları dostlarına açıkür ve sanırım bunu uygulayabilecek olanlar sorun yaşamayacaktır."

"İyi günler Komutan. Ben RAİ den Andreotti Mezzo. Şu anda tam olarak yerinizi belirtebilir misiniz?"

"Sayın Mezzo, bir Türk gazetesinden olmadığınıza emin misiniz?"

Salon yine kahkahalara boğuldu.

"Sorunuzu cevaplamam mümkün değil ama Eskişehir bölgesini geçtik. Bu geçişimiz Eskişehir için iyi olmadı. Bize karşı pek çok saldırı yapıldı ve buna sert karşılık verdiğimiz için pek çok yıkıma tanık olundu. Halen o bölgede şiddetli çatışmalar oluyor."

"Şehir işgal mi edildi?"

"Hayır, böyle diyemeyiz, sadece saldırılarda kullanıldığı tespit edildi ve bu noktalara yoğun ateş açılması sonucu tahribat var."

"Ne tarz saldırılardı bunlar?"

"Hemen hemen her tür ağır silahın kullanıldığı saldırılardı. Kimi zaman zırhlı araçlarla da çatışmaya girildi ve hepsi yok edildi. Bu çatışmalarda yirmi kadar tankımı kaybettim. Ancak bunlar normal. Karşımızda gerçek bir ordu var, çok iyi savaşıyorlar. Onlara hayranlık duyduğumu gizleyemem. Ancak dediğim gibi Eskişehir deki insan kaybı konusunda bir bilgimiz yok. "

"Tümgeneral, Ben CNN den John Cushion. Son hedefiniz olan İstanbul u almak için yeterli gücünüz var mı?"

Bu sorunun sorulmasıyla beraber Tümgeneral Harold Flynn in delici bakışları kameraya dikildi ve saniyelerce öylece kaldı, gözlerinde bir perde vardı sanki ve o perdede oynayan görüntüleri seyrediyordu. Gazeteciler bu duruma şaşırdı.

"Komutan, soruyu tekrar etmemi ister misiniz?"

Harold Flynn kendine geldi. "Hayır, bu sorunun cevabını yakında göreceğiz. Sanırım artık işimizin başına dönmemiz gerekiyor. Şu anda bana gelen bilgiler, ileri sallardaki timlerimizin Türklerle çatışmaya girdiği yönünde ve bu duruma komuta etmeliyim."

Howard Strike gazetecilere dönerek, "Evet sayın basın mensupları bağlantımızı sona erdiriyoruz ve komutanın işinin başına dönmesine izin veriyoruz."

Bu sırada ekrandaki görüntüde komutanın resmi vardı, bakışları kameraya kilitlenmişti. Herkes bunu uydudaki akışta meydana gelen bir donma olarak değerlendirdi.

03 Haziran 2007 ÖĞLE VAKTİ

İSTANBUL - TARLABAŞI / SANSARLARIN TOPLANTISI

Yüzlerce endişeli ama kararlı göz kendisine dönüktü. Buna alışıktı aslında ama zamanın yaklaştığını düşündükçe heyecanını bastıramıyordu. Her şey çok hızlı gelişmişti Emel için. İstiklal Caddesindeki patlamada kendisine el uzatan adamın ekmek fırınında insanlara ekmek dağıttığını ve sonra da silahını alıp direniş örgütlemeye çalıştığını öğrendikten sonra onun yanında olması gerektiğine karar vermişti. Çok kısa sürede ona bir sevgi duymaya başlamıştı ama karşılarında önemli bir görev varken buna ayıracak zamanları yoktu. Bazen birbirlerinin bakışını yakalarlardı ve sevgilerinin en zirve noktası, o anlar olurdu. Eğer başarırlarsa bir gelecekleri olabilirdi belki, belki...

Şimdi Sansarlar olarak geniş katılımlı bir halk mitingi düzenlemeye çalışıyorlardı. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası İstanbul işgal edilince yapılanlar gibi...

"Hepinizle gurur duyuyorum!" Emel in sesi heyecandan titriyor ve incelip kahnlaşıyordu. Tarlabaşı nın bombalanmış ara sokağındaki yıkıntıların ortasında toplanan yüzlerce genç silahlarına sıkı sıkıya sarılmış ve birbirlerine sokulmuştu.

"Hiçbirimiz olanlara bir anlam veremiyoruz. Hiç hayal etmediğimiz şeylerle karşılaştık. Ama oldu. Bize olmaz dediğimiz şeyler oldu ve şimdi gerçeğin soğukluğu ile karşı karşıyayız."

"İstanbul un belki de tek sivil direniş birliğiyiz. Hepimiz zor durumdayız, günlerdir uyumadık, belki yakınlarımızdan kaybettiklerimiz oldu ama birilerinin bunu yapması gerekiyordu ve o birileri belki de hayatımızda ilk kez bizleriz."

"Kendinize iyi bakın, biz kimiz, neyiz ve ne yapacağız? Etrafımıza bakıyorum, neredeyse yüz yıllık çabalar küle dönüştü. Savaş uzadıkça yapılan bütün yatırımlar yok oluyor ve yok olmaya devam edecek. Ve bir gün savaşı kazanırsak ne yapacağımızı bilmiyoruz.

Oysa bugün farklı bir gün. Bugün savaşmak için bir aradayız. Birileri bizimle savaşması gerektiğini düşündü ve buna cesaret etti. Peki biz ne yapabiliriz, sadece savaşmak ve ölmekten başka?"

Sesi tıkandı, cümleler ağzına gelip duruyordu. Yakınında durup onu dinleyen Ferhat ile göz göze geldi. Ağzı kurumuştu. Genç insanlar ıslanmış tahta ve demir parçalarının arasında oturmuş, onu dinliyorlardı. Emel onların yüzüne bakarken ilerisini düşünüyordu, bir süre sonra ne halde olacaklardı? Kimler hayatta kalacaktı, kimler ölecekti ve nasıl öleceklerdi? Ferhat onun yaşadıklarını hissetti ama müdahale etmedi. Zor bir andı, bununla başa çıkamaz -sa eğer, o genç insanların Emel e güveni kalmazdı. Emel in bedeni


METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin