1.BÖLÜM SAVAŞ BAŞLIYOR

544 4 0
                                    

123

29 Mayıs 2007 - Saat: 09.23 ANKARA

Şehrin merkezinde kuyruklar vardı, insanlar ihtiyaçlarını gidermek için belli noktalara gitmek zorundaydı. Bir gün önce televizyon ve radyo yayınları aniden kesilmişti. Gıda dağıtım noktaları kuran Amerikan askerleri bu noktalardan halka yiyecek dağıtıyordu. Ankara nm merkezinde sıkışmış olmalarına rağmen geniş bir alan onların denetimindeydi. Amerikan Ordusu dar bir alanda çok yoğun biçimde bulunuyordu ve sivil kayıpları umursamadan ateş ediyordu. Kalıcı gibi değillerdi. Ankara da olmalarına rağmen sanki her an gidecek gibiydiler. Tabii, eğer yardım zamanında gelebilirse.

Operasyon başladığı gibi garip bir biçimde devam ediyordu. 1. Zırhlı Tümenin bazı kuvvetleri Ankara nm merkezindeydi. 4. Mekanize Piyade Tümeni ise hareketlenmiş ve İstanbul a doğru harekete geçmişti. 101. Hava indirme nin saldırı helikopteri tugayı da 4. Mekanize ye eşlik ediyordu, Ankara da sarılan gücü kurtarmak gibi bir niyetleri yoktu. Kendilerini savunmak zorundaydılar. Eğer Ankara ya gömülürlerse hezimete uğrayabilirlerdi.

İbre gitgide daha hızlı biçimde İstanbul a dönüyordu, gerilim büyük hızla artıyordu. Türkiye toprakları büyük bir oyun sahası gibiydi. Düşman birlikleri bütün klasik saldırı biçimleri dışında hareket ediyor ve beklenmeyen noktalara saldırılar düzenleyerek halkın düzene olan güvenini en alt düzeye indirmeye çalışıyordu. Amerikan Özel Kuvvetler Komutanlığı na bağlı (SOCOM) birlikler ve timler Güneydoğu da pek çok nokta baskını yapıyor, halkla görüşüyor ve onları yanlarına çekmeye uğraşıyordu. Bu konuda ne kadar ilerleme sağladıkları tamamen belirsizdi. Ergenekon adlı gizli teşkilatlanma sert ve ani tedbirlerle düzeni sağlıyordu hep. Amerikan Ordusunun kasırga taktiği ile yürüttüğü savaşın sonuçlanması bekleniyordu. Operasyonun can alıcı kodu İstanbul du, İstanbul düştüğü anda düğmeye basılacak ve ikinci operasyon başlayacaktı: Operation: Sevr!

Barkın evine dönmüş, gelişmeleri bekliyordu, karısıyla hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Karısı Hale yi yalnız bırakamıyordu. Yemek almak için dağıtım merkezine gittiklerinde bile beraberdiler. Bazen eve dahi gelmeden yolda oturup yiyorlardı. Barkın sokaklarda yürürken bütün kanının başında toplandığını hissedebiliyordu. Civarda ne kadar da çok Amerikan askeri vardı. Etrafı çok hor kullanıyorlardı. Yol kenarları tuvaletti sanki. Şehirdeki hastanelerin bazıları kapatılmıştı. Sadece birkaç hastane açıktı ve onun dışında acil vakalara Amerikan Ordusunun kurduğu birkaç merkezde bakılıyordu. Ankara da hemen hemen hiç ses duyulmuyordu. 1. Süvari Tümeninin askerleri çok şaşkındı ve merkezde kıstırılmışlardı. Şiddetli bir direniş olması gerekirken herkes bir anda ortadan kaybolmuş gibiydi. Bunun i açıktı, Türkiye Cumhuriyeti beklemediği bir saldırı ile karşı karşıyaydı. Şu an Ankara nm merkezinin kontrol dışında olmasının da bir önemi yoktu. Amaç, İstanbul a giden kuvveti durdurmak ve bir an önce düşmanı tamamen yenilgiye uğratmaktı.

Barkın onayarak kalktı ve pencerenin yanma gitti. Sitenin önünde bir Bradley savaş aracı duruyordu. Askerler bir çifti aramak istiyordu ama adam buna karşı çıkıyordu. Karısı da askerleri iteleyerek ellerinden kurtulmaya çabalıyordu. Barkın kötü bir şeyler olacağını sezdi. Ne yapacağını düşündü. Karısı uyuduğu için rahatlıkla dışarı çıkabilirdi. Hemen kapıya gitti ve karısını uyandırmamaya çalışarak sessizce kapıyı açtı. Merdivenlerden hızla indi. Apartmanın kapısında belirdiğinde askerlerin, adamı dipçik darbeleri ile yere yıktığını gördü. Kan beynine fırladı, bacaklarmdaki bütün gücün uçup gittiğini hissetti. Kendine hakim olamadı ve ileri sıçradı. Askerler önlerindeki adama vurmakla o kadar meşguldü ki, Barkın m yanlarına yaklaştığını fark edemediler. Barkın hızla aralarına dalarak askerleri bir kenara itti ve adamı aralarından aldı. Az önce eğlenen askerler gitmiş, onların yerine tedirgin olmuş ve tüfeklerini Barkın a doğrultmuş olanlar gelmişti. Herkes donmuştu. Dayak yiyen adam ve karısı birbirlerine sarılmıştı, yüzleri kan içindeydi. Barkın kafasına doğrultulmuş silahlan

görünce kendisine geldi. Ellerini iki yana açarak askerlere sakin olmalarını işaret etti ama sakinleşecek gibi görünmüyorlardı. Sürekli olarak bağırıyorlar ve Barkın a yere yatmasını söylüyorlardı. Genç askerler kendilerini kaybetmiş gibiydi. Etrafta subayları da yoktu. Tam o anda üst katlardan bir kadın çığlığı duyuldu. Herkes yukarı kaldırdı başını. Pencereden kafasını uzatmış, çığlık atan, yüzü korkudan bembeyaz olmuş bir kadının başını gördüler, Hale ydi gördükleri. Barkın onu görünce kendini kaybetme aşamasına geldi. Sinirleri kontrolden çıkmış gibiydi. Amerikalı askerler kadına susmasını ve içeri girmesini söylüyorlardı ama o bunu anlayacak durumda değildi. Askerlerin dikkati, artan biçimde kadının üstüne yoğunlaşmaktaydı.

"Hale, lütfen gir içeri!" diye bağırdı Barkın. Kadın kendini kaybetmiş bir halde ağlayarak ona eve gelmesini söylüyordu. Askerler silahlarını Hale ye yöneltip içeri girmesini emretmeye başladılar, nişan almışlardı üstelik.

Silahlardan biri ateş aldı ve ses herkesin kulağını sağır etti bir anlığına. Mermi, pencerenin hemen altına çarpıp sekmişti ve çarptığı yerde toz bulutu kalkü. Kadın sustu ama içten içe hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu. Barkın önce karısına, sonra da askerlere bakü ve koşarak binanın içine girdi. Arkasından yükselen bağırtılan duyabiliyordu, her an ona ateş edebilirlerdi ama bu umurunda değildi arük. Nasıl olduysa beklediği silah sesini duymadı ve apartmanın içine dalıp merdivenlerden koşarak dairesine çıkmaya başladı. En az beklediği silah sesi kadar kötü bir ses kulaklarında yankılanmaya başlamıştı. Merdivenlerde postal seslerini duyabiliyordu, duvarlara çarparak ona ulaşıyorlardı. Birden çoklardı, peşinden geliyordu askerler.

Kendi katma gelince hızla içeri daldı ve kapıyı arkasından kilitledi. Mantıklı davranmadığının farkındaydı ama ne yapacağını bilemiyordu. Çok geçmeden kapı yumruklanmaya ve tekmelenmeye başladı. Kapının darbelere dayanma şansı yoktu, birkaç sert vuruştan sonra kulakları tırmalayan bir sesle kırıldı ve içeriye doluşan askerlerin birbirine karışan sesleri duyuldu hemen ardından. Barkın, karısı Hale yi salona soktu ve kapıyı arkalarından kapattı. Salonun kapısında askerlerin gölgelerini görmesi ile yarısı cam olan kapının camlarının aşağı inmesi bir oldu. Kapının cam kısmındaki boşlukta askerleri görebiliyorlardı. Suratları öfke ile çarpılmıştı. Üç beyaz yüzlü sarışın ve bir de siyahi asker vardı. Barkın ne yapacağını bilemiyordu. Kendisine gelmişti doğrusu, işgal edilen bir şehirde yaşadığının farkına varıyordu her geçen saniye. Askerler kilidi kırıp içeri girdiler, gözlerinden ateş saçılıyordu, hiç şakaları olmadığını anladı o an.

"Lütfen, lütfen sakin olun!" diye bağırdı. Sesi titriyordu, boğazı kurumuştu ve korkudan dizlerinin bağı çözülmek üzereydi. Amerikalı askerler de ona bağırıyordu. Ne dediklerini çok iyi anlayabiliyordu.

"Yat yere, geri zekalı seni. Neden işimize karıştın?"

"Gebereceksin pis Türk! Öleceksiniz! Bunlar Washington ı yok ettiler, hepsini öldürmen!"

Barkın içinde bulunduğu şoka rağmen cümleyi duymuştu, "Washington! yok mu ettiler?!" diye düşündü. -Bu nedenle mi televizyon yayını kesilmişti? Bir an sevindi ama şu anda kendini ve Hale yi düşünmeliydi.

Barkın kollarını iki yana açarak Hale nin önüne geçti. Kadın şoka girmişti. Sesi soluğu tamamen kesilmişti. Askerlere bakarken sanki hiçbir şey görmüyormuş gibiydi. Zenci asker silahını doğrulttu ve Barkın a yere yatmasını söyledi bir kez daha, eliyle de kadına kendisine gelmesini işaret etti. Barkın şaşırdı, hiçbir şey anlamamıştı. Bakışlarıyla bunu belli etti ama askerlerin tahammülü kalmamıştı. Siyah asker, tüfeği aşağı doğrultup tetiğe bastı, Barkın in boğuk sesi yankılandı sonrasında ve genç adam yere yuvarlandı.

METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin