1.BÖLÜM SAVAŞ BAŞLIYOR

559 12 0
                                    

66

Kulaklarında bir uğuldama vardı. Doktorun sözleriydi beyninde yankılanan:

"Akciğer kanseri, ne yazık ki en tehlikeli türünden ve yayılmış..."

Bunda ironik bir yan olmalıydı, Emel sigara içmez, yanında içilmesine bile izin vermezdi.

Doğup büyüdüğü Almanya dan Türkiye ye geleli, İstanbul a yerleşen bir yıl kadar olmuştu. Kıyafet çizimleriyle tekstil şirketlerini uzun süre dolaştıktan sonra nihayet Almanca ve ingilizce bilgisi nedeniyle bir işe girebilmişti. Gerçi firma onu daha çok Almanya ve ABD deki müşterileriyle irtibatta kullanıyordu ama hayatından memnundu. Şimdi bu hastalık en beklenmedik anda, tam da istediği yaşama kavuşmuşken ortaya çıkmıştı.

Evinin olduğu sokağa girerken etrafına baktı. Hiçbir şey değişmemişti; sanki değişmesi gerekiyor, onun bu hayattan çekip gideceğine bir tepki vermesi gerekiyordu dünyanın. Evine giderken apartmanın altındaki bakkala uğradı ve su, ekmek, makarna aldı. Bir yıl önce ilk girdiğinde kendini Seyfo diye tanıtmış bakkalın yüzünden düşen bin parçaydı.

"İsterseniz dükkân açıkken biraz daha bir şeyler alın," dedi Emel e. Tanıştıklarında sarı saçları, mavi gözleri ve daha çok Türkçe yi konuşma biçiminden yabancı sanmıştı onu. Emel bir an gülümsedi, Seyfo nun dediğine bir anlam verememişti ama otomatik hareketlerle birkaç paket kuru yiyecek daha aldı ve evine doğru hızlı adımlarla ilerledi.

Kendisini evin içine attıktan sonra derin bir oh, çekti. Hemen elindekileri mutfağa yerleştirip televizyonu açü. Televizyonda anlaşılmayan görüntüler vardı. Duman çıkan bir yeri gösteriyorlardı. Kamera serbest şekilde koşturarak oradan oraya gidiyor ve ellerini başı arasına almış, yüzlerinde derin kesik izleri olan insanları gösteriyordu. Görüntünün üzerinde hiçbir yorum yapılmıyordu. Kanı çekildi Emel in, bir şeyler olmaya başlamıştı. Görüntülerin nereye ait olduğunu çıkartmaya çalıştı. Ancak buna imkân yoktu. Büyük bir bina vurulmuş gibiydi ve bina çevresindeki insanlar ağlayarak etrafa koşuşturuyordu.

"Sevgili seyirciler, şimdi vurulan içişleri Bakanlığı binasının içinden çıkarılan yaralıları görüyorsunuz. Binanın tam orta yerinde patlayan bomba nedeniyle çıkan yangın henüz kontrol altına alınmış gibi görünmüyor."

Emel ayakta öylece kalakalmıştı. Dili damağı kurumuş halde odanın içinde dolaşarak televizyondaki görüntülere bakıyordu, "içişleri Bakanlığı mı? Bu hangi ülke ki?"

"Bina... Evet şimdi sesleri duyuyorsunuz sevgili seyirciler... Bunlar uçakların sesleri.. Ancak kime ait olduğunu buradan tespit etmemiz mümkün görünmüyor. Bunlar hava saldırısına kaülan Amerikan uçakları olabileceği gibi savunmaya geçen bizim hava kuvvetlerimiz de olabilir."

Tanrım, bu gördüklerim gerçek olamaz, diye düşündü. Birkaç gündür Amerika, Suriye arasında gerginlik olduğunu biliyordu ama Türkiye ne zaman savaşa girmişti?!

Her şey bir saçmalık, şaka, yalan gibi gelmeye başladı bir an, hastalık haberinden sonra böyle bir şok gelişme çok ağırdı arka arkaya. Cama gidip etrafa baktı. Sanki saniye saniye bir şeyler değişiyor gibiydi. Şimdi sokakta, hızlı adımlarla eve giden insanlar vardı. Kadınlar acele adımlarla ellerindeki torbalan sallayarak büyük ihtimalle evlerine doğru gidiyorlardı. Belirgin bir gerginlik dalgasının sinsice insanların çehresini sarmaya başladığını gördü. Bu koca ülkede yalnızdı. Ve şimdi o ülke, büyük bir saldın altındaydı.

METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin