:)

782 6 1
                                    

151

uyandırmıştı. Amerikalıların düşüncesiz bir kovboy gibi her yeri bombalaması Yunanlıları çok kızdırmıştı. Sokaklarında günler süren Amerikan karşıü gösteriler yapılıyordu ne zamandır. Başbakan Papahandris in açıklamaları Avrupa Birliği ve Amerika arasındaki ipleri gerecek cinstendi ama Amerikan Ordusu ve Başkan bütün dikkatini Türkiye üzerinde topladığı için dünyaya gözlerini tamamen kapatmıştı. Onların karşısında şimdi sadece Hikmet Pars in komutanlığını yaptığı, İstanbul u savunan on binlerce tam teçhizatlı Türk askeri ve polisi vardı.

4. Bölüm: DÜNYANIN MERKEZİ

BÜYÜK İSTANBUL SAVAŞI 05 Haziran 2007

Ersin sıska bir çocuktu. Yirmi üç yaşında olmasına rağmen onu görenler on beş yaşlarında olduğunu düşünürlerdi. Panik atak hastası olduğu için dört yıldır dışarı çıkmıyordu. Savaş başladığından beri durumu daha da kötüleşmişti. Atatürk Havalimanına yakın olan Yeşilköy de oturuyorlardı. Eski üç katlı bir binaydı evleri. Bodrumda yaşamak onu daha da boğuyordu, kendisini içinden hiç çıkamayacağı bir karabasanın içindeymiş gibi hissediyordu.

Anne ve babasının yüzündeki ifadelerden durumun daha da kötüye gittiğini hissedebiliyordu. Onların yüzlerinin beyazladığını görmek her şeyi zorlaştırıyordu. Silah sesleri, kendilerini korumaya çalıştıkları bodrum katma kadar ulaşıyordu. Radyodan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı ama anlam ifade eden bir haber duymaları neredeyse imkânsız gibiydi. Yiyecek stokları yoktu, bulabildiklerini yiyerek hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Ersin, beyninin patlayacak gibi olduğunu duyumsuyordu, ne yapacağını bilmeden sonu olmayan bir yolda yürüdüğünü düşünmek onun hastalığını daha da kötüleştiriyordu, ilaçlar da fayda etmemeye başlamıştı. Gittikçe artan koyu bir karanlığın içine sürükleniyordu, buna dayanamazdı. Ya bir şeyler yapacaktı ya da kendi kendisini yok eden bir girdabın içinde hayatına son verecekti.

Ersin oturup başını dizleri arasına aldığı köşeden fırlayıp kalkü. Ayakta duruyordu, elleri titriyordu ve bedeni gerilmişti. Anne babası ona ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gözleri anlamsız noktalara bakıyordu. Kapıya doğru koştu birden. Annesi atılıp kolundan yakaladı onu.

"Dur, ne yapıyorsun?" diye bağırdı. Ersin kendini tutamayacağını anladı, annesini kenara itip bodrumun kapısını açü ve hızla merdivenleri tırmandı. Apartmanın dışına çıktığında yüzüne serin bir sabah rüzgârı ile birlikte makineli tüfek seslerinin yankıları çarpü. Karşısında duran manzaraya baküğı zaman garip bir şeyler oldu, beynini kemiren bütün solucanlar çıkıp gitmişti sanki. Gökyüzü açıkü ve havadaki hafif serinlik içini gıdıklıyordu. Gözleriyle önünde geniş bir açıdan bakabildiği manzarayı taradı. Güneşin kalbinden fırlayan ışık demetlerinin portakal bulamacına döndürdüğü gökyüzünde etrafa çılgınca sıçrayan ateş kıvılcımlarını seçebiliyordu.

"Allahım!" dedi, dudaklarından kendiliğinden dökülmüştü kelimeler, insanların nerelerde olduğunu tahmin edebiliyordu, Havaalanının etrafında çok yoğun silah atışlarının izleri seçiliyordu. Ersin durup etrafa baktı. Gökyüzü bu kadar güzelken ne yapmalıydı? Silahları ateşleyenler cesur insanlar olmalı, diye düşündü. Ölüme meydan okuyorlardı, uzaklardan gelip tanımadıkları bir ülkeyi ele geçirmeye çalışmak ve onların ölümcül silahlarına karşı koymak gerçekten Ersin için hayran olunacak özelliklerdi. Biliyordu bunlar saçma düşüncelerdi ve belki de başkaları bu düşüncelerini duysa onu ayıplardı ama kimse onun içinden neler geçtiğini bilemezdi. Büyük bir enerji birikmişti kalbinde ve onu dışarı çıkarmak zorunda hissediyordu kendisini. Arkasını döndü, apartmanın kapısında anne babası onu, güvenen bakışlarla

METAL FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin