129
Düşman, yapüğı şeyin farkındaydı, İstanbul onun için son adımdı. Bu büyük şehir, zaferin ya da yenilginin adresi olabilirdi. Onunla iyi ilgilenmek durumunda olduğu için bütün gücünü burada yoğunlaştırmaya başlamıştı. Bombardımanların sürekli hale gelmesi yüzünden şehir sakinleri artık sinirsel tepkilerini kontrol edebilmekten uzakü. Amerikan ajanları, bireysel gerilimleri sosyal gerilimlere taşımak için yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Zengin mahallelerde fakirlere karşı gruplaşmalar olduğu yönünde söylentiler çıkıyordu.
Savaşın şiddeti kimin neye hizmet ettiğini gizliyordu. Varoş kesimlerde, Amerikan işgalinin getireceği güzel yaşamın reklamı yapılıyordu. Zengin semtlerde ise Amerikan destekli yönetimin ülkeyi Avrupa Birliğine sokmasının kesin olduğundan bahsediliyordu. Bu söylentileri kimin çıkarttığı belli değildi ama neticede etkilenenler oluyordu. Ruh dünyası yıkılmış insanlar her şeye inanma eğiliminde oluyordu.
Ana yollarda savaşın yarattığı tahribat büyük boyuttaydı. Milyarlarca dolarlık yol, bombalanmaktan tarlaya dönüşmüştü. Ana yollardan taşman mal azaldıkça, İstanbul da ihtiyaç maddelerini bulmak zorlaşıyordu. Amerikan saldırısı, yaklaşan büyük savaşı haber veriyordu. Arük ilk başlardaki rahatlık yoktu, eğer rahatlığın devam etmesi isteniyorsa Amerikan çıkarlarına tam olarak uyum sağlanmalıydı.
Kül rengine dönmüştü İstanbul, mevsimin hüznüne karışmıştı barut kokuları. Güneşin batüğı yerde lazer güdümlü füzelerin yaktığı ateşin ışığı dans ediyordu. Âşıkların yüzüne vuran parlaklık insanları yakan cinstendi şimdi; evleri yok ediyordu, onlarca yılda kurulan hayallerin altındaki sandalyeye tekme atıyordu.
Magazin hayatları mahvolmuştu, birkaç gün içinde jet sosyeteler, muhteşem partiler ve insanların olmak için çaba gösterdiği her şey buhar olup uçmuştu. Geriye gerçeğin tortusu kalmıştı. Barut ateşinde haşlanan gerçeğin kalıntılarına sığınmaya çalışıyordu insanlar bir süre ama bunu uzun zaman sürdürmek imkânsızdı. O güzel günlerin hatıraları, şarapnel parçalarından daha fazla acı veriyordu, silahların yarattığı terörden daha çok teslimiyet duygusunu kamçılıyordu, uyumlu olmaya ikna etmek için uğraşıyordu insanları.
Ülkenin en büyük kenti, yurdun geri kalanından ayrılmış gibiydi. İşgale uğrayan bölgelerin dışındaki yerlerde yaşayanlar İstanbul daki akrabaları için endişeleniyorlardı. İstanbul halkı ise büyük bir tarihe sahip olmanın bedelini ödüyordu. Bu kente gelirken gerçekten ne diye geldiklerini unutmuşlardı şimdi, nereye geldiklerini asla bilmediklerini anlamaktan kaynaklanıyordu şaşkınlıkları. Böylesine bir savaşın ortasında düşmanın en önemli hedefi olmuşlardı birden, bütün silahların ve taktiklerin acımasızca denendiği bir hedefin parçasıydı hepsi de. Bu duygu ortak bir ruh hali yaratıyordu yaratmasına gerçi ama yaşanan zorluklar daha önce görülmemiş boyuttaydı. Bir yandan hayatta kalma mücadelesi, bir yanda düşmanın göz boyayan vaatleri...
Zaten direniş yanlılarının en büyük engeli de buydu, insanlarda gerçek bir direniş ruhu oluşmamıştı henüz. Çok sayıda silahlı sivil vardı ama Stalingrad direnişini gerçekleştirecek bir bütünlük yoktu şimdilik. O ruhu göremedikleri için kahroluyordu direnişçiler. Bazen bir grup bulduklarında hararetle onlara direnişi anlatmak istiyorlardı ama yüzlerdeki ifade, içlerindeki enerjiyi alıp götürüyordu. Bu yorgun insanlara güç verecek bir şeyler olmalıydı, insanlar gerçekten ne ile savaştıklarını bilmiyorlardı, henüz savaşmıyorlardı bile. Tek yaptıkları, nereden geldiğini bilmedikleri bombaların hedefi olmaktan kaçmaya çalışmaktı. Su kesintileri had safhaya ulaşmıştı ama elektrik kesintileri sürekli değildi. Zaman zaman elektrikler geliyor ve televizyonlar çalışıyordu.
Washington da patlayan bomba, ilk başta bir heyecan yaratmıştı. Yenilmez görülen düşmana indirilen ağır bir darbe gibi yorumlanmıştı. Oysa sonradan gazetelerde köşe yazarları bu olayın Amerikalıların
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAL FIRTINA
AventuraMETAL FIRTINA METAL FIRTINA KAYIP NAAŞ METAL FIRTINA KURTULUŞ METAL FIRTINA 3.DÜNYA SAVAŞI METAL FIRTINA NÜKLEER DARBE METAL FIRTINA KIZIL KURT