Tie Zhu kalkıp çevresine bakınırken solgun görünüyordu. Çevresini gözlemlediğinde küçük doğal bir mağarada olduğunu anladı. Gün ışığı mağaranın girişinden içeri vurarak, kuş ve hayvan kemikleriyle kaplanmış mağaranın zeminini açığa çıkarmıştı.
Arkasındaki duvarda yumruk büyüklüğünde karanlık bir delik vardı. Bu deliğin ne kadar derin olduğunu anlayamadı, ancak yakından inceleyince gizemini çözmüştü. Önceden onu çeken bu güçlü kuvvet, bu küçük delikten geliyordu. Yerdeki kemik yığını tıpkı onun yaşadığı gibi çekilen hayvanlara aitti.
Delikteki çekim gücü doğal olmalıydı. Düştüğü zaman mağaranın önüne geldiği sırada, gizemli delik onu çekmiş ve hayatını kurtarmıştı. Tie Zhu, kolunun acısına katlanarak, mağaranın çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı ki aniden yerdeki kemikler deliğe çekilmeye başladı. Arkasından esen rüzgârı hissetmesinin üzerinden bir saniye geçmemişti ki mağaranın duvarına/köşesine doğru hızla uçuruldu.
Aniden, delikten inanılmaz bir çekim gücü yayılmıştı. Tüm kemikler deliğe doğru uçuşurken birbirine çarparak tıngırdadı. Bazı büyük kemikler de duvara yapışmış ve küçük deliğe sıkışmıştı.
O sırada, bir kuş mağaranın önünde uçarken içeri çekilmişti. Kuş, mağara duvarına çarpana kadar vızlamıştı.
Bir saat geçtikten sonra, çekim gücü sonlanmıştı. Wang Lin henüz ölen kuşun cesedini korkuyla izliyordu. Geçen zamanı hesaplarken, sadece oturuyor, bedeni hareket etmiyordu.
Yarım saat geçtikten sonra, bir kez daha aynı şey tekrarlandı. Bu birkaç kez daha tekrarlanmıştı. Wang Lin garip deliğin çekim gücünün zamanlamasını çözmüştü. Her 30 dakika arayla bir saatliğine çekim gücü devreye giriyordu.
İki çekim gücü arasındaki boşluktan yararlanan Wang Lin, acılar içinde mağaranın girişine süründü. -Mağaranın girişinden- aşağıya baktığında, acı dolu bir gülümseme çehresine yerleşmişti. Aşağısı ormanlık alandı ve görebildiği kısımlar kayalarla kaplanmıştı. Uçurum da, kırık koluyla tırmanamayacağı kadar dikti. Zeminle arasındaki fark birkaç düzine metreyi aşıyordu. Eğer aşağıya atlamayı denerse, kesinlikle her şey biterdi.
Yemekle dolu çantası hiçbir şekilde ulaşamayacağı dağın tepesinde kalmıştı. Şu an için yemek, çözülmesi gereken en önemli sorunuydu. Bir çözüm bulabilmek için düşünüyorken aniden çekim gücünün başlayacağı zaman aklına geldi ve aceleyle mağaranın köşesine/duvarına yöneldi.
Dış dünyadaki zaman hızla geçiyor gibi görünüyordu. Wang Lin bedeninin gitgide güç kaybettiğini hissediyordu. Kolunu artık hissedemiyordu, tamamen hissizleşmişti. Acı acı gülümsedi ve kendi kendine konuşmaya başladı: ''Burada kalırsam yavaş yavaş öleceğim; ancak atlarsam da anında öleceğime şüphe yok.''
Daha önce mağaraya çekilmiş kuşun kanlı bedenine baktı. Ufak bir tereddüdün ardından, yürüdü, kuşu eline aldı ve istemeye istemeye kuşu ısırdı. Tadı korkunçtu. Ağzındaki çiğ etin tadından sebep kusmak istese de devam etmeye karar vermişti.
Eti zar zor çiğnediğini anlayınca, geriye tek seçenek olan, etleri bütün halde yutmak kalmıştı. Tie Zhu sıcaklığın midesini karıştırdığını hissetti. Kuşu büyük ısırıklarla hızla yedi, ardından ayağa kalkıp hepsini kusmamak için derin bir nefes aldı.
Kuştan kalanları yanına fırlattı ve duvara dayanarak oturdu. Dalıp giderken, biraz ailesini düşündü, biraz da amcasını düşündü, bir anda aklına, alaycı yüz ifadeleri takılmış akrabaları gelmişti. Ayrıca Heng Yue Tarikatındaki orta yaşlı adamın karanlık, soğuk gözlerini de anımsamıştı.
Wang Lin, hipnotize olmuş gibi yarısı yenmiş kuş cesedine baktı. Göz ucuyla bakıp, kuşu daha yakından incelemek için eline aldı. Kuşun cesedinde, kuş yumurtası boyutunda kırmızı bir boncuk olduğunu gördü. Boncuğu cesetten çıkardığında gözüne araba farı tutulmuş geyik gibi şaşırmıştı.
Neden bu kuşun bedeninde bir boncuk vardı? Wang Lin köydeki öğretmenin bir zamanlar gösterdiği kitabı hatırlayınca, kalbi göğüs kafesini zorlayacak bir hızda atmaya başladı. Bazı hayvanlar normalden daha çok yaşayabilir ve vücutlarında dantian diye adlandırılan bir şey oluştururdu.
Eğer bir dantian yenilirse, -yiyenin- hayatı uzar ve güçleri artardı. Hatta kesilmiş uzuvları bile tekrardan oluşurdu!
Bu açıklamayı gördüğünde, inanmamış ve gizlice eleştirmişti, ama şimdi ölümsüzlerle tanıştıktan sonra mitlere ve efsanelere daha fazla inanmaya başlamıştı.
Wang Lin' in kalbi göğüs kafesini yırtacak kadar hızlı atıyordu. Eğer bu boncuk kitapta açıklanan dantian ise, onu yedikten sonra sadece yaraları hızlıca iyileşmekle kalmaz, bu yerden de ayrılmasını kolaylaştırırdı. Hatta Heng Yue Tarikatının testlerini bile geçebilirdi, en azından azim testini.
Ancak boncuk çok sertti. Yenilebilir gibi görünmüyordu. Giydiği yırtık pırtık kıyafetin bir parçasını boncuğu silerek asıl halini görebilmek için kullandı.
Ortaya üzerine beş bulut deseni oyulmuş gri boncuk, çıkmıştı. Çok eski görünüyordu. Wang Lin hayal kırıklığına uğramıştı, yine de pes etmek istemedi, boncuğu dişledi, sonra sessizce kendine güldü. ''Tie Zhu, çok kuruntulusun. Sadece uçmayı bilen rastgele kuşların nasıl dantianı olabilir?''
Wang Lin iç çekti. Dışarısı zaten karanlık olmuştu. Bitkin hissediyordu; boncuğu yanına aldı ve kemiklerle dolu zemine uzandıktan sonra uykuya daldı.
Mevsim sonbahar olduğundan, sıcaklık hızla düşüyordu; özellikle de dağ bölgelerinde bu durum daha etkiliydi. Soğuk hava Wang Lin' in bedenini çevreledi. Wang Lin kıvrıldı ve gece hızla geçti.
Ertesi sabah, yükselen güneşin ışıkları mağarayı aydınlatıyordu. Wang Lin'in yanındaki boncuk birkaç damla ışıl ışıl parlayan çiy üretiyordu. Bu damlalar ne zaman ortaya çıksa, yakındaki kemiklere dökülüyordu.
Bir süre sonra, Wang Lin uyandı. Sağ kolu hala şişti, durumunun daha da kötüye gittiği görülebilirdi. Wang Lin yerde otururken, kendini kötü hissediyordu.
Wang Lin kendi kendine mırıldandı, ''Bütün hayatım boyunca burada sıkışmış halde mi kalacağım?'' Yavaşça başını çevirdi ve kemiklerin üzerinde biriken damlaları fark etti. Zaten susadığından, dikkatle birkaç kemiği aldı ve damlaları içti/yaladı.
Bu damlaların tadı oldukça iyiydi. Hayal edip etmediğini anlayamadı, ama vücudu, biraz içtikten sonra sıcak ve rahat bir hisle çevrelenmişti.
Özellikle de yaralı olan kolundaki şişliğin kaşındığını ve indiğini hissediyordu. Wang Lin gözlerini ovuşturdu ve koluna daha yakından baktı. Şişkinlik gerçekten azalmıştı. Hemen kemiklere baktı ama başka çiy damlası bulamadı.
O anda, birden boncuğu fark etti ve üzerindeki çiy damlalarını gördü. Üzerinde çiy damlaları olan kemiklerin boncuğun yakınında olduğunu hatırladı. Kalbi hızla atarken, dikkatle boncuğu aldı ve üzerindeki çiy damlalarını koluna serpti.
Kolundan gelen serin ve canlandırıcı hislerin dalgalarını hissetti. Wang Lin koluna göz ucuyla baktı. Bir süre sonra gözleri parladı. Kolundaki şişkinlik gerçekten geçmişti. Kolunu sallamayı denedi. Hala biraz canı yanıyor olsa da, sorun edeceği bir şey değildi.
''Bu taş boncuk bir hazine olmalı!'' Wang Lin hoş bir sürprize uğramıştı.