Zhang Hu sersemce masaya koşturdu. Uzun süre kaptan bardağa su dökmeye çalıştı ama tek bir damla bile ortaya çıkmamıştı. Gözlerini ovuşturdu ve çarşafların top haline geldiğini gördü, ardından Wang Lin' e bakakaldı ve, ''Wang Lin ne zaman geldin? Bunu... hayalet mi yaptı?'' dedi.
Wang Lin gülümsedi, ardından kapıyı açtı ve konuştu. ''Bilmiyorum. Geri geldiğimde zaten bu haldeydi. Neden bunu diğer öğrencilere sormayı denemiyorsun? Ha, eğer bunlar üstatlardan birinin kulağına giderse, bu karmaşayı açıklamak zorunda kalır hatta onlar tarafından sorgulanabilirsin.''
Zhang Hu kafasını salladı ve ''Unut gitsin, bende soracak göt yok. Eğer üstatlar tarafından sorgulanırsam sıçtığım kesindir. Ceza almama ihtimalim çok düşük olurdu.'' Diye söylendi.
Wang Lin onu umursamadı ve kapının önünden ayrıldı. Hala yağmur yağıyordu, boncuğun yağmur yüzünden bir sorun çıkaracağından korktuğu için hızını arttırdı. Üzerine düşen bütün yağmur damlaları boncuk tarafından emiliyordu ve genç adam birinin fark edeceğinden deli gibi korkuyordu. İlk önce odasında saklamayı düşünmüş ama sonradan dışarıya saklamanın daha güvenli olacağında karar kılmıştı.
Wang Lin, daha önce çiy damlalarını içeren su kabaklarını sakladığı yerlerden birine gitmişti. Yeni yeni sabah oluyordu ve çoğu kişi daha kalkmamıştı. Genç adam taş boncuğu gömmeden önce biri tarafından takip edilmediğinden emin olmuş, öyle gömmüştü.
Genç adam boncuğu gömme işini bitirdikten sonra iç çekti. Yağmurun dinmesini bekleyecek, ardından gelip hazineyi geri alacaktı. Wang Lin dikkatle geri dönüş yoluna koyuldu, ilerlerken çevrede kimse olmadığından emin olmak için etrafını gözlemliyordu ve işlerin dağıtıldığı yere gitti. Vardığında, bir kovayı almak üzereyken sansar yüzlü sarı giyimli öğrenci gelmişti. Öğrenci Liu, Wang Lin' i gördüğünde şaşırmış ama genç adamın elinden kovayı almak için atılırken hemen ifadesini değiştirmiş ve coşkuyla, konuşmuştu. ''Ah, bu kardeş Wang değil mi? Yolculuğun nasıldı kardeş Wang? Ailen nasıl, keyifleri yerinde mi? Senin gittiğin gün kıdemlin seni arıyordu, görüştünüz mü?''
Wang Lin donakalmıştı, sarılı ibnenin sahip olduğu yüz ifadesi çok tanıdıktı. Açıkçası babasının doğum gününde akrabaları da aynı ifadeyi sergilemişti. Wang Lin, öğrenci Liu' nun ne yapmak istediğini anlamamıştı.
''Kardeş Liu, ailemin keyfi yerinde. Endişelenmene gerek yok.'' Wang Lin, sarılı ibnenin ne hedeflediğini bilmediğinden, dikkatle yanıtladı.
Öğrenci Liu, göğsünü şişirdi ve samimi ses tonuyla konuşmaya koyuldu. ''Kardeşim, artık bu kadar erken kalkmana gerek yok. Büyük kardeşin on büyük kovayı bir günde doldurman konusunda sadece şaka yapıyordu ama sen gittin beni ciddiye aldın Hahaha. Şimdiden itibaren, günde sadece bir büyük kovayı doldursan yeter. Eğer zamanında bitiremezsen de hiç sorun yok, yemekler dağıtılırken gidip almakta serbestsin. Birisi sana laf etmeye cesaret ederse büyük kardeşine söylemen yeterli, gününü gösteririm!''
Wang Lin' in yüzünün rengi değişmişti. Tereddüt etmeden, ''Büyük kardeşim, katılmamı veya yapmamı istedin bir şey mi var?''
Öğrenci Liu' nun yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirdi ve yapmacık bir öfkeyle konuşmaya başladı. ''Küçük kardeşim, nasıl büyük kardeşine bu kadar soğuk davranabiliyorsun? Benim küçük kardeşim olduğuna göre, doğal olarak senin için endişelenmeliyim. Gelecekte, senin sorunların benim sorunlarım olacak. İş konusuna gelince, sadece biraz çalışıp çalıştığını söyleyebilirsin. Sonuçta benim düşünceme göre iyi de olsa kötü de olsa yapsanız yeter. Bugün yağmur yağdığından çalışmana gerek yok. Ah, birkaç gün önce Üstat Sun seni görmeye gelmişti. Şimdi döndüğüne göre, en iyisi gidip de bir kontrol edelim.'' Konuşmayı kesti ve Wang Lin' in tepkisini dikkatle inceledi.
Wang Lin kendi kendine fısıldadı ve kısık sesle güldü. Kalbinde, Öğrenci Liu' yu dinledikten sonra hikayenin yarısını çoktan tahmin etmişti bile. O ayrıldıktan sonra Üstat Sun, genç adama bakınmak için gelmiş olmalıydı ve Öğrenci Liu' da aralarında olası bir kin olduğundan korktuğu için bugün çok samimiydi. Yanlış anlaşılmayı belirtmeye yeltenmedi ve Öğrenci Liu'yla ilk tanıştığı zamanı taklit ederek, havaya soğuk bir 'hmph!' savurdu
Öğrenci Liu' nun kalbi Wang Lin' in tepkisini gördüğünde teklemişti. Şüphesini doğrulamıştı, bu çöp gerçekten rüyada yaşıyordu: bir üstadın dikkatini çekecek yeterlilikte olmak... Aksi halde, çok kibirli olamazdı. Bu çocuk kin tutacak birisi gibi duruyordu. Kendi kendine, ''Kesinlikle ileride benden intikam alacak.'' Diye düşündü.
Öğrenci Liu 13 yıldır isimsiz öğrenciydi ve 6 yılını işçi binasında harcamıştı. Bir üstadın isimsiz öğrencilerden birini şahsen görmeye geldiğini ne duymuştu ne görmüştü. Bir üstat tarafından gerçek öğrencilerin gönderilmesi bile nadir bir olay olarak görülüyordu. (?)
Wang Lin' in üstadı rahatsız ettiğini düşünmüyor değildi ama bu sadece tahminden ibaretti. Ne var ki, emin olamıyordu. Haklı olsaydı bir sorun olmazdı ama eğer yanlışsa işte o zaman olacaklardan korkuyordu. Yıllardır Heng Yue Tarikatında bulunuyordu ve ne kadar değersiz olduğunu biliyordu.
Bunları düşünürken, dişlerini gıcırdattı ve sarı bir kağıt parçası çıkardı, arından kağıdı Wang Lin' in eline tutuşturmuştu. ''Küçük kardeşim, kıdemli kardeşin geçen ay seni gördüğünde, sana fazla dikkat etmemişti. Bu pek de önemli olmayan küçük bir hediye. Kabul et bunu. Eğer kabul etmezsen...''
Liu sözlerini bitirme fırsatı bulamadan, Wang Lin zaten sarı kâğıdı almıştı. Bu kâğıdın önceden gördüğü, isimsiz öğrencilerin eve dönmek için kullandığı, ölümsüz tılsımlarından olduğunu anlamıştı.
''Teşekkür ederim kıdemli kardeşim. Bu küçük kardeş kibirlenmek istemiyor ama üstat beklemekte. Başka bir zamana artık.'' Wang Lin gülerek konuştu.
Öğrenci Liu kafasını sallarken biraz kıskanmıştı.'' Üstat daha önemli, küçük kardeşim çabuk git, üstadı bekletemezsin.''
Wang Lin dışarıdan sakin dursa da, içinden Üstat Sun hakkında şüphe duyuyordu. Neden şahsen gelip ona bakınmıştı? Wang Lin aceleyle avluya ilerlerken kafasında bu soru belirmişti. Durumunu iyice düşünüp tartmıştı ama sonuçta, bir sonuca varamamıştı.
''Acaba taş boncuk hakkında bir şeyler öğrenmiş olabilir mi?'' Wang Lin düşünüyordu. Sorun hakkında biraz kafa yordu. Üstada rüşvet verecek durumda değildi, ve eğer gitmezse, üstadı rencide edecekti, yani yapabileceği en iyi şey hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaktı. Sonuçta boncuk yanında değildi, düşünmeyi bıraktı ve ilerlemeye devam etti.
Çok geçmeden avluya varmış ve kim olduğunu bildirdikten sonra, aynı beyazlı genç belirmiş ve şaşırmıştı. Ezerek, ''Ne, gene mi eve döneceksin?'' dedi.
Wang Lin kaşlarını çatmıştı, konuşmak üzereydi ki avludan Üstat Sun' ın sesi kulaklarına ulaştı.
''Çabuk, çabuk onu getir! Oyalanma!''
Beyazlı öğrencinin dudakları seğirdi. Wang Lin' e düşünceli bir bakış attı, ardından Wang Lin sessizce arkasından gelirken avluya geri döndü.
Üstat Sun' ın konutuna ulaştıktan sonra, beyazlı genç ayrıldı. Ayrılmadan önce, Wang Lin' e sorgulayıcı bir bakış atmayı ihmal etmemişti.
Wang Lin kapıyı ittirip içeri girerken biraz gergindi. Girdiği anda, odadan çıkıp bahçeye gelen yaşlı adamı gördü. Yaşlı adamın yüzü kırışıklıklarla doluydu, gözleri parlaktı ve Wang Lin 'i soğuk bir bakışla inceledi.