''Sarılı i*ne mi?'' Wang Lin şaşırmıştı. Aklına gelen ilk figür ona gülen sarı kıyafetler giymiş öğrenciydi, ancak emin olamıyordu.
''Ah? Onu görmedin mi? Öğrenci işlerinden sorumlu herif işte. İsimsiz bir öğrenci ama gelişim yapma iznine sahip. Sarı sarı ortalıkta gezip durur, tam şerefsiz gibi görünüyor zaten. Hepimiz onu sansar veya sarılı i*ne diye çağırırız.'' Zhang Hu bir yandan su içmiş bir yandan açıklamıştı.
Wang Lin tatlı patatesten bir ısırık aldıktan sonra söylendi. ''Biliyorum onu, bugün görmüştüm. Yarından itibaren on kova su getirmemi söyledi yoksa aç kalacakmışım''
Zhang Hu şaşırmıştı. Wang Lin' e biraz baktıktan sonra sordu, ''Kardeşim, önceden onu gücendirecek bir hareket yapmış mıydın?''
Wang Lin hayır anlamında kafa salladı ve söylendi. ''Neden ki?''
Zhang Hu Wang Lin' e acıyarak bakmadan edemedi. ''Wang Lin kovaların evde kullandıklarına benzediğini mi sanıyorsun? Şu boyutlarda?'' Elleriyle tahmini boyutlarını gösterdi.
Wang Lin kötü hissetmeye başlamış ve kafa sallamıştı.
Zhang Hu acı acı gülümsedi. '' Sarılı i*neyi kızdırmış olmalısın. Bahsettiğimiz kovalar bu oda boyutunda, on kovayı doldurmak... Wang Lin bu tatlı patatesleri yiyemem, sakla şunları. Şanslıysan 4-5 günde bir yemek alabilirsin. Burada yenisin ve dağda yiyecek bulunan her yer kapatılmış durumda. Sadece kıdemli öğrenciler oralardan yiyecek toplayabilir. Mesela ben, yarın vahşi meyvelerle yetineceğim.'' Dedikten sonra Zhang Hu, kalan patatesleri masaya koymuş ve kendini yatağa atıp uykunun kollarına bırakmıştı.
Wang Lin düşündükçe öfkeleniyordu ama hemen ailesinin beklenti dolu gözlerini düşündü ve zorla öfkesini bastırdı. Yatakta yatarken öfkeyle dolu bir şekilde uykuya daldı. (?)
Hava daha aydınlanmamışken Wang Lin yataktan kalkmıştı. Zhan Hu hala horluyordu. Wang Lin gri kıyafetlerini giydi ve çabucak sansarla önceden buluştukları yere gitti. Varmasının üzerinden çok geçmemişti ki güneş doğu sınırlarında belirmişti. Sarı giysili genç kapıları açtı ve Wang Lin' e tuhaf tuhaf baktı. ''En azından zamanında gelebiliyorsun. Bir kova al ve doğuya git. Dağın su kaynağını göreceksin, işte oradan taşıyacaksın suyu.''
Wang Lin' e daha fazla ilgi göstermemişti. Bağdaş kurup yere oturdu ve yüzüne vuran güneşle birlikte yavaş yavaş nefes almaya başladı. Burnundan, tıpkı kıvrılan iki ejderhaya benzeyen, neredeyse maddeleşmiş iki sis çıkmaya başlamıştı.
Wang Lin onu kıskançlıkla izledi. Ardından odaya girdi ve etrafına bakınmaya başladı. Sonunda, kapının arkasındaki on kovayı gördü ve acı bir gülümsemeyle birlikte doğu kapısına doğru yürümeye başladı.
Wang Lin uzun bir yürüyüşten sonra ulaşmak istediği yere gelmişti. Manzara oldukça güzeldi ve akan suyun sesi de rahatlatıcıydı. Burası insanı büyüleyebilirdi.
Ne var ki bu güzelliği takdir edecek zamanı yoktu. Ne zaman kova dolsa, hemen alır ve aceleyle dağa dönerdi.
Wang Lin hava kararana bu döngüyü devam ettirmişti. Halen bir büyük kovayı doldurabilmiş değildi. Karnında taşıdığı tatlı patatesleri olmasa, devam etmek için kendinde güç bulamayacağı belliydi. Kolları ve bacakları uyuşmuş ve ağrımaya başlamıştı. Ne zaman hareket etse canı yanıyordu.
Wang Lin biraz düşündükten sonra yarım kova suyu boş bir yere taşımıştı. Çevresine bakınıp kimse olmadığına emin olduktan sonra taş boncuğu kovanın içine attı ve biraz eğildi. Ardından boncuğu almış ve kovayı kafaya dikmişti. Birden karnında bir sıcaklık hissetti ve kaslarındaki ağrı ortadan kaybolmuştu.
Etkisi çiy damlalarını içtiği zamankinden az olsa da yine de Wang Lin' i heyecanlandırmıştı. Göğsüne dokundu ve boncuğun yerini ayarladı. Bu hazineyi birinin öğrenmesine izin veremezdi.
Yarım kova suyu bitirdikten sonra kaslarındaki uyuşukluk hissi kaybolmuş ve tüm bedeni enerjiyle dolmuştu. Anında su taşıma işine devam etmek için yola koyuldu.
O gece, taş boncuğu başka bir yarım kova suya batırmış ve içmişti. Geri geldiğinde şüphe çekmemek içinde yüzüne yorgun bir ifade yerleştirmişti.
Biraz zaman geçtikten sonra Zhang Hu geri gelmişti. Yüzündeki yorgun ifade hala değişmemişti. İkili biraz konuştu ve Zhang Hu kararsızlıkla Wang Lin' in uzattığı iki parça tatlı patatesi aldı. Hemencecik hepsini yemiş ve yatağında uykuya dalmıştı.
Zaman hızla akarken göz açıp kapayana kadar Wang Lin Heng Yue tarikatında birinci ayını doldurmuştu.
Wang Lin, Zhang Hu' nun işinin yakacak odun toplamak olduğunu öğrenmişti. Zhang Hu yemek yiyebilmek istiyorsa önce yeteri kadar yakacak odun toplamalıydı. Heng Yue Tarikatına girip isimsiz bir öğrenci olduğundan beri geçirdiği üç yılda yakacak odun toplamıştı. Üç yıl önce, üç veya dört günde bir yemek yiyebiliyordu, ama şimdi bu süre kısalmış ve iki günde bir yemek yemeye başlamıştı.
Zhang Hu' ya göre, isimsiz öğrenciler on yıl boyunca işlerle uğraşır ve en basit ölümsüz tekniğini öğrenene kadar günde üç öğün yemek bile yiyemezlerdi.
Gerçek öğrenciler ise öyle değildi. Kendi ustaları vardı, hiçbir ev işiyle ilgilenmelerine gerek yoktu ve kendilerine ait odaları vardı. Tek yaptıkları kendilerini ölümsüzlüğe adamaktı.
Bir de, gerçek öğrenciler ve isimsiz öğrenciler arasında, Wang Hao gibi yardım alan ama sadece basit bir yardımcı olanlarda vardı.
Bu insanların ev işleriyle ilgilenmesine gerek olmazdı, ayrıca düşük seviye tekniklerde çalışabilirlerdi. Sadece efendilerinin verdiği işi bitirmeleri gerekliydi. Ne var ki, bu insanlar çok az yetenek sahibiydiler ve bütün hayatları boyunca yardımcı olmaktan ileriye geçemeyeceklerdi.
Konu yeteneğe gelince, Wang Lin Zhang Hu' dan herkesin basit ruhsal enerjiye sahip olduğunu öğrenmişti. Herkes bu enerjiye sahipti lakin herkesin sahip olduğu enerji miktarı değişiyordu. Eğer biri yeterli ruhsal enerjiye sahipse bir yılda ölümsüz tekniklerini öğrenebilirdi ama yeterli ruhsal enerjiye sahip değilse bu onlarca hatta yüzlerce yıl sürebilirdi.
Bir insanın yaşama süresi sınırlıydı. Vasat yeteneğe sahip birisi hayatı boyunca asla iyi yerlere gelemezdi. Tarikatın ruhsal enerjiye bu kadar önem vermesinin nedeni de buydu.
Wang Lin geçirdiği bir ay boyunca her su taşıyışında taş boncuğu içine attığı sudan bolca içiyordu, böylece bedeni gittikçe güçleniyordu. Önceden 10 devasa kovayı doldurmak altı gününü alırken şimdi sadece üç gününü alıyordu.
Ne var ki kimseyi şüphelendirmemek için Wang Lin her zaman gün doğumundan erken kalkıyor ve küçük kovasını alıp dağa doğru yürümeye başlıyordu. Başkalarını şaşırtsa da işlerini üç gün içinde bitirebiliyordu ve herkes daha erken kalkıp daha geç yattığını düşündüğü için kimse ondan şüphelenmiyordu.