Uçurumun Aşağısında

318 43 0
                                    

Sonraki günlerde, Wang Lin yemek konusunda mağaraya çekilen ve duvara yapışan kuşlara güvenmişti. Zamanının çoğunu dikkatle taş boncuğu gözlemleyerek geçiriyordu. Ne zaman çiy damlası belirse, koluna sürüyordu. Kolu tamamen iyileşene kadar da buna devam etmişti. Bu çiy damlasının son derece değerli olduğunu biliyordu, bu yüzden bir kuş kafatasında biraz biriktiriyordu.

Günün devamında, son birkaç gündür topladığı çiy damlalarını kıyafetinden kopardığı bir parçanın üzerine serdi ve boncuğu da içine yerleştirip dikkatle sardı. Düşmeyeceğine emin olduktan sonra, çekim kuvveti durduğu sıra mağaranın girişine gitti. Dişlerini, kıyafetlerini parçalara ayırmak ve birbirine bağlamak için kullandı, daha sonra oluşturduğu ipin bir ucunu kayaya ve diğer ucunu da beline bağlayıp, yavaşça tırmanmaya başladı.

Wang Lin eli kaydığında yaklaşık beş-altı metre tırmanabilmişti. Bedeni yüksek hızla düşüşe geçiyordu ki, sağlam olan kıyafetleri onu tutan bez kopmadan uçuruma doğru sallanıp bir dalı tutabileceği kadar zaman kazandırmıştı.

Wang Lin' in alnında boncuk boncuk ter damlaları belirmişti. Aşağıya bir bakış attığında, hala yirmi metreyi aşkın yükseklikte olduğunu tahmin etmişti. Bir eliyle yakaladığı dala tutunurken diğer eliyle de kopardığı kıyafetlerinden oluşturduğu ipi tuttu ve dala bağladı. Ancak böyle rahatlayabilmişti.

Dikkatlice uçurumun yanına ilerledi ve tekrardan inmeye başladı. Zeminle arasında on metre kaldığında, kıyafetlerden oluşturduğu ipin de sonuna ulaşmıştı, Wang Lin ikinciye düşünmeden kendini aşağıya bırakıverdi.

Kıyafetleri ağırlığına dayanamamış ve parçalara ayrılmaya başlamıştı, yine de düşüşünü hafifletmişlerdi. Wang Lin, aşağıya düşerken rüzgârın yüzünü okşadığını hissetti, ayrıca altındaki dallar da kırılırken, düşüşünü yavaşlatıyordu. Nasıl düşeceğini hesaplayıp kendini hazırladı, ayağını aşağıya bakacak şekilde konumlandırdı ve yere değdiği anda bir top gibi yuvarlandı.

Zemin, bedenini delip geçen bir bıçak gibi hissettirmişti, vücudunda yığınla derin yaralar açılmıştı, özellikle de bacağında açılan yara... Bu yara o kadar derindi ki; genç adamın kemiklerini açığa çıkarmıştı.

Wang Lin, bulanıklaşan görüşüyle, zar zor nefes alıyordu. Boncuğu sardığı boynundaki bez parçasını emebileceği kadar ağzına yaklaştırmaya çabaladı ve bezin içindeki çiy damlalarından biraz emdi. Kısa bir süre sonra, doğrulabilmek için uğraştı, titreyen elleriyle, bezi aldı ve bacağındaki yaraya birkaç damla çiy damlattı.

Yarasına, ferahlatıcı bir his yayılmaya başladı. Wang Lin bunları yaptıktan sonra yere yığılmış ve kendini toparlayana kadar hiçbir canavarın ona saldırmaması için dua etmeye başlamıştı.

O anda, uzaktan bir ses duyuldu.

''Neredesin Tie Zhu, nerede?''

Wang Lin sersemlemişti. Dikkatle dinledi ve sesin babasına ait olduğunu kavradı. Düşünmek için zamanı yoktu, bedeninde kalan tüm gücü toplayıp bağırdı, ''Baba! Buradayım!''

Işık hüzmesi yere inip, açıldığında, ortaya Heng Yue Tarikatından bir öğrenci ve Wang Lin' in babası çıkmıştı; genç adamın babası pek mutlu görünmüyordu. Kaşları çatılmış, yüzünde endişe dolu bir ifade belirmişti.

Tie Zhu' nun babası oğlunu gördüğünde, gözyaşlarına engel olamamıştı. Wang Lin' e doğru koşturdu ve oğluna sarıldı. Bir yandan ağlarken bir yandan da, ''Oğlum, evden kaçmakla ne planlıyordun ki? Neden bu kadar inatçısın? Eğer ölseydin biz ne yapardık hiç düşündün mü?''

Wang Lin afallamıştı. Biraz düşündükten sonra, babasının yanlış anladığını ve onun intihar etmeye çalıştığını sandığını fark etti. Kendine baktıktan sonra bedeninin nasıl hırpalanmış olduğunu gördü, acı bir kahkaha dudaklarının arasından kaçtı.

Soyadı Zhang olan Heng Yue Tarikatı öğrencisi Wang Lin' e dik dik baktı. Yukarıda kalan uçuruma baktı ve önceden parçalanmış kıyafetleri gördü. Birkaç kere zıpladıktan sonra, mağaraya ulaşana kadar tırmandı. Mağaraya çeken gücü hissetti ve şaşırmış ifadesini gözler önüne serdi. Ne var ki, hemen toparlandı ve kuvvet dikkat edilecek bir şey değilmiş gibi aşağıya atlamıştı. Yavaşça, '' Çocuğunuz intihar etmek istedi ama bu mağaradan gelen doğal çekim kuvveti onu kurtarmış olmalı. Şimdi Wang Lin bulunduğuna göre, hadi tarikata geri dönelim ve kıdemlinin bir karar vermesini bekleyelim.'' Dedi.

Heng Yue Tarikatı öğrencisi kollarını sıvadı, Tie Zhu' nun babasıyla Tie Zhu' yu yakaladı ve hızla bölgeyi terk etti. Kısa bir süre sonra, Heng Yue Tarikatının bulunduğu dağın eteklerine ulaşmışlardı, ardından merdivenleri tırmanmaya başladılar ve dağın zirvesine doğru yola koyuldular.

Buraya böyle geri dönmek Wang Lin' in karışık duygular tatmasına sebep olmuştu. Dağın zirvesinde kötü ifadeleriyle bir sürü kişi vardı. Öğrenci Zhang birinin yanına gitti ve bir şeyler fısıldadı. Yaşlı adam' ın alnı buruştu ve soğuk bir ses tonuyla konuştu. ''Çocuk bulunduysa, annesiyle kavuşturmak için misafir odasına gönderin.''

Odaya vardıklarında, Wang Lin' in annesi oğlunu gördüğü gibi, anında gözyaşlarına boğulmuş ve koşarak oğluna sarılmıştı. Ailesi Wang Lin' e olanları anlattıktan sonra, nihayet olan biteni öğrenmişti.

Evden kaçtığında, ailesi dördüncü amcasını bulmak için Wang ailesine dönmüştü. Üçü de onun güvenliğinden korkuyordu, bu yüzden Wang Zhuo' nun babasını bulmaya gitmişlerdi. Dördüncü amcanın baskısıyla, Wang Zhuo' nun babası isteksizce aile üyelerinden birkaçını Heng Yue Tarikatından yarım isteyip isteyemeyeceklerini sormak için göndermişti.

Başlangıçta görmezden gelmeyi seçtikleri bu olay, Heng Yue Tarikatının ilk defa karşılaştığı bir şeydi. Ancak, Wang Lin' in evden kaçma sebebi Heng Yue Tarikatına kabul edilmemesiydi. Her ne kadar Heng Yue Tarikatı ölümlü birinin yaşamasını veya ölmesini umursamıyor olsa da, eğer çocuk gerçekten ölseydi ve haberlerini yakındaki köyler duysaydı, aileler çocuklarının tarikata girmeyi denemesini istemezdi. İleride olabilecekler hakkında endişelendiklerinden, çevreyi aramak için birkaç öğrenci göndermişlerdi. Wang Lin' in babası hala çok endişeliydi böylelikle onları takip etti.

Daha sonra olanları biliyordu.

Bir ketılda su kaynatmaya yetecek zaman geçtikten sonra, birileri biraz ilaç göndermişti. Tie Zhu' nun annesi alelacele ilaçlarıyan getiren kişiye teşekkür etti ve dikkatle oğluyla ilgilenmeye başladı. Bu ilaç aslında ölümsüz tarikatı tarafından üretilmişti. Etkileri oldukça iyiydi. İlacı içtikten sonra, Wang Lin epey iyileştiğini ve ağrılarının azalmaya başladığını hissetti.

Wang Lin' in ebeveynleri durmaksızın teselli sözleri sarf ediyordu. Wang Lin her şeyi onlara açıklamak istiyordu, ama inanacaklarına emin olamıyordu.

O sırada, Heng Yue Tarikatının merkezinde, birkaç kıdemli öğrenci Zhang' ın etrafında, onun nasıl Wang Lin' i bulduğunu anlatmasını dinliyordu. Uzun masanın sonunda, kırmızı yüzlü bir adam kibirle, ''Bir ölümlünün hayatı nasıl benim gibi bir ölümsüz için anlam taşır. Diğer ölümsüz okullarına bakın, hangisi seçilmediği için intihar etmeye çalışan bir veledi bulmak için birilerini gönderir ki. Ne büyük rezillik!'' diye söylendi.

Yanındaki orta yaşlı adam da soğuk ifadesiyle konuşmaya dahil oldu, ''Kıdemli Ma' nın dediklerine katılıyorum. Zhao eyaletindeki tüm tarikatlardan, sadece bizim Heng Yue tarikatımız böyle davranıyor. Ancak, çocuğun bizim dağ sınırlarımızda ölmesi söz konusu olsaydı, aileler çocuklarının reddedildiğinde intihar etmeyi deneyeceğinden korkacaktır. O zaman kim bize güvenip de çocuğunu gönderecek?''

Cübbeli bir yaşlı adam çayından bir yudum aldı ve yavaşça, ''Dürüst olmak gerekirse, ölümlüler arasından öğrenci seçmemizin tek nedeni, Heng Yue Tarikatı' nın gitgide güç kaybetmesi değil mi zaten? Eğer 500 yıl önce böyle bir olay yaşansaydı, uğraşmaya herhangi biriniz yeltenir miydi? HMPH!'' dedi.

Sonunda, yüzü buruşukluk içindeki yaşlı adam iç geçirdi ve konuştu. ''Eğer bu çocuk bir kere intihar etmeyi denediyse, tekrar intihar etmeyi deneyebilir. Peh, bu meselenin uzamasını önlemek için bir istisna yapalım ve çocuğu tarikata kabul edelim.'' Konuşmasını bitirdikten sonra, orta yaşlı adama kısa bir bakış attı.

Xian LiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin