Ne kadar olduğu bilinmeyen bir süre sonra, Wang Lin gözlerini açmış ve dışarının karanlık olduğunu görmüştü. Yatağından kalkıp bir süre gerinmişti. Bedeni çokta farklı hissettirmiyordu. Yatağın altından taş kâseyi çıkarmıştı ki sonunda beliren onuncu bulutu görmesiyle şaşkınlıktan donakalmıştı.
Genç adam aşırı heyecanlanmıştı. Boncuğa bir bakış atmış ve aceleyle evden dışarı koşturmuştu. Hızlıca geri dönmeden önce biraz pınar suyu toplamıştı. Wang Lin taş boncuğu suyun içine atmış ve karıştırmaya başlamıştı.
Bütün bunları yaptıktan sonra, genç adam pınar suyunu içmiş ve bir süre tadına bakmıştı, lakin önceki haliyle hiçbir farkı yoktu. Wang Lin taş boncuğa hayal kırıklığıyla dolu bir bakış atmış, ardından ısırmayı denemişti, ancak boncuk hala kaya gibi sertti.
Wang Lin boncuğun üzerine bir damla kan damlatmıştı ama hala bir değişiklik yoktu.
Kararsız kalmış ve bir süre dişlerini gıcırdatmıştı, ardından taş kâseyi alıp taş boncuğun üzerine sertçe geçirmişti. Wang Lin, bir kere on bulut ortaya çıkarsa bir tür değişim olması gerektiğine inanıyordu.
Gürültünün ardından, taş kâse kırılmıştı. Hatta Wang Lin' in eli de uyuşmuştu ama taş boncukta ufak bir çizik izi bile görmek mümkün değildi.
Aklına gelen her şeyi denemişti, ancak onuncu bulut ortaya çıktığından beri hiçbir değişiklik görememişti. Hayalleri suya düşmüş gibi hissediyordu, taş boncuğu umursamazca yanına fırlatmıştı.
Bir süre sonra, isteksizce taş boncuğu almak için ayaklanmıştı. Bir süre boncuğa seyrettikten sonra, uykulu hissetmeye başlamıştı. Genç adam daha yeni kalkmıştı, neden uykulu hissediyordu? Gözlerini ovuşturup boncuğu seyretmeye devam etti. Neden böyle hissettiğini bulacaktı.
Yavaşça, uyuma isteği daha da ağır basmaya başlamıştı. Boncuk gittikçe daha fazla bulanıklaşıyordu. Sonunda genç adam yere yığılmış, hala düşürmediği boncukla birlikte uykuya dalmıştı.
Genç adam bir rüya görüyordu. Rüyasında, sınırları olmayan bir boşluğa gelmişti. Burada yıldızlar yoktu, ancak etrafında parlayan cisimler vardı. Rüyada olmasına rağmen, düşünceleri oldukça netti. Neden böyle bir rüya gördüğünü merak ediyordu.
Wang Lin burada bedeninde bir sorun olduğunu hissetmemişti. Ne var ki, buradan kurtulmak için nasıl uyanacağını bilmiyordu. Genç adam çaresizlik içinde, bu sınırsız bölge de uzun süre amaçsızca dolaşmıştı.
Ne kadar olduğu belli olmayan bir süre sonra, Wang Lin gerçekten yorulmuştu ki çevresi sarsılmaya başladı. Bedeni parçalara ayrılıyormuş gibi hissediyordu, aniden çığlık atarak gözlerini açmıştı.
Genç adam çevresine bakınmış ve hala odasında olduğunu fark etmişti. Derin bir nefes alıp alnında biriken ter damlalarını elinin tersiyle silmişti. Wang Lin garip rüyanın sonunda bitmesinden dolayı mutluydu. Aniden, ifadesi gerçekten garipleşmişti. Taş boncuğa bir bakış atmış ve üzerindeki tüm bulutların kaybolduğunu algılamıştı. Bulutlar yerine, boncuğun üzerinde minicik yazılar belirmişti.
''Bu...'' Wang Lin afallamış ve aceleyle daha yakından bakmaya başlamıştı. Boncuğun üzerinde yazanlar kesinlikle tanıdık gelmiyordu, yazılar olağandışı bir tarzda yazılmıştı. Genç adam her zaman okumayı sevmişti ve boncuğun üzerinde okuyabilmek için parça parça sözcüklere anlam yüklemeyi denemişti. Sonuca gelirsek, sadece birkaç kelimeyi tahmin edebilecek durumdaydı.
Wang Lin boncuğu elinde tutarken kendi kendine mırıldanmaya başlamıştı. ''Sayılarla yazılmış bir form gibi gözüküyor. Hiçbir anlamı yok bu lanet şeyin.'' Aniden kafasında bir ampul yanmış ve tuhaf rüyayı hatırlamıştı.
''Acaba boncukla alakalı olabilir mi?'' Wang Lin biraz düşünmüş ve hemencecik yatağına uzanmıştı. Uykuya dalmaya çalışıyordu ama zaten bedeni enerjiyle doluydu, bu yüzden uyuyamazdı.
Aklına geçen sefer boncuğu seyrederken uyuyakaldığı aklına gelmişti. Böylece gözlerini bir kere bile kırpmadan boncuğu seyretmeye başlamıştı. Kısa süre sonra, uyku bastırmış ve uykuya dalmıştı.
Sınırsız boşluk tekrar ortaya çıkmıştı. Wang Lin düşünceli görünüyordu. Bu sefer, çevrede dolaşmamıştı, ama tekrar tekrar zıplamaya başlamıştı.
Zaman geçtikçe, gittikçe daha yükseğe zıplamaya başlamıştı. Başlangıçta, yalnızca yarım metre zıplayabiliyordu, ama şimdi bir metreden daha yükseğe zıplayabilecek durumdaydı. Tüm vücudu yorgunluktan ölecek hale geldikten sonra tekrar parçalanma hissi belirmişti.
Ardından genç adam uyanmıştı.
Uyandığı anda, yataktan çıkmış ve zıplamıştı. Genç adam, tıpkı rüyasındaki gibi, gerçekten normalden yükseğe zıplamıştı.
Wang Lin oldukça şaşırmıştı. Kısa sürede, heyecan yüzünde yerini edinmişti. Heyecanını yatıştırmak için birkaç derin nefes almış ve odada dolanmaya başlamıştı. Yüz ifadesi sürekli değişiyordu. Bazen kafası karışmış duruyor, bazen derin düşüncelere dalıyor ve bazen de sıkıntılı bir ifade sergiliyordu. Alnından ter damlaları süzülüyordu.
Wang Lin mırıldanmaya başlamıştı, '' Eğer rüyamda sadece egzersiz yapabiliyorsam, bu gerçekten işe yaramaz. Gerçekte de egzersiz yapabilirim, rüyamda yapmama gerek yok.''
''Bu kadar basit olamaz. Onuncu bulut ortaya çıkmadan önce boncuk oldukça fazla Ling Qi emdi, işe yaramaz olamaz. Başka bir şey olmalı, olmak zorunda! Bu kadar şeyi boşa yapmış olamam! Ne olabilir? Ne olabilir?'' Wang Lin çevresindeki her şeyi unutmuş ve tüm düşüncelerini boncuğa odaklamıştı.
''Bir dakika, olabilir mi...'' Genç adam duraksamıştı. Bir şey fark etmiş gibi duruyordu. Kendi kendine söylenmeye koyulmuştu, ''Zaman olabilir mi?''
Bu konuda düşündükten sonra, duygularını daha fazla kontrol edememişti. Heyecanla birkaç sözcüğü çığlık atmak istiyordu. Yumruklarını sıkmıştı; boncuğa bakarken bedeni titriyordu.
''Eğer gerçekten zamanla alakalıysa ben...Ben, Tie Zhu, yeteneğim ne kadar kötü olursa olsun bir ölümsüz olabilirim!'' Wang Lin sakinleşmeden önce birkaç derin nefes almıştı. Hiçbir şey demeden, yağ lambasını çıkarmış ve yağ ile doldurmuştu. Taş boncuğu tutarak yatağa oturmuş ve zamanı hesaplamaya koyulmuştu.
Beş saat sonra lamba sönmüştü.
Wang Lin aceleyle lambayı yağ ile doldurmuştu. Boncuğu seyretmeye başlamış ve boşluğa geri dönmüştü.
Bu sefer, zıplama pratiği yapmamış, bunun yerine bağdaş kurup yere oturup zamanı hesaplamaya başlamıştı.
Bir saat, beş saat, on saat, yirmi saat, kırk beş saat, elli saat!
Parçalanma hissiyatı tekrar ortaya çıkmıştı. Wang Lin gözlerini açtığında yağ lambası sönmek üzereydi.
''Geçen zamanın on katı. Rüyadayken geçen zaman normalin on katı. Hass*ktir!'' Wang Lin boncuğu sıkıca tutarken heyecanla ayaklanmıştı.
Bu, geliştirme konusunda kendine güvendiği ilk seferdi.
Saat zaten çok geç olmuştu. Wang Lin' İn kalbi heyecanla dolmuştu ancak boncuğu kullanarak pratik yapmaya başlamak için acele etmemişti. Gündüz vakti boncuğu kullanıp da birisi tarafından keşfedileceğinden korkuyordu. Eğer keşfedilirse, boncuğu elinden alırlardı, bu yüzden taş boncuğu boyutsal çantasına koymuş ve odadan ayrılmıştı.