Sun DaZhu memnuniyet hissiyle kafasını sallamıştı: ''Rozeti taşımaya devam edebilirsin. Rozet sayesinde istediğin gibi bahçeye girip çıkabilirsin, ancak unutma, benim iznim olmadan hiçbir bitkiye dokunamazsın.''
Wang Lin kafasını sallayarak onaylamıştı. Sun DaZhu' nun kendinden hoşlanmadığını biliyordu, ancak 3.katmana ulaştığını görünce, genç adamı en azından öğrencisi olarak kabul etmişti. Wang Lin saygıyla hareket ettikten sonra mekândan ayrıldı.
Çok geçmeden, genç adam ana avludaki kılıç köşküne varmıştı. Buraya yıllar önce gelmişti ve burada tekrar olmak o anları hatırlamasına sebep olmuştu.
Kılıç köşkünün dışında beyazlı bir öğrenci oturuyordu. 30 yaşlarında ve birazcık tombul görünen birisiydi. Wang Lin bu öğrenciyi tanımıyordu, görünüşe göre de yoğun eğitime katılmamıştı.
Wang Lin' e baktıktan sonra bağırmaya başlamıştı. ''Küçük kardeş, sadece 3.katmandasın. Ne işin var burada? Kılıç köşkü sadece 4.katmanda veya daha yüksek katmanda olan öğrencilerin girebileceği bir mekân.''
Wang Lin sessizliğini korumuş, Sun DaZhu' nun verdiği rozeti çıkarıp öğrenciye fırlatmıştı.
Şişko öğrenci rozeti kaptıktan sonra, sanki kahkahasına engel olmaya çalışıyormuş gibi yüzü garip bir şekle bürünmüştü. Biraz sonra, daha fazla dayanamamış ve bomba gibi bir kahkaha patlatmıştı. ''Görünüşe göre Üstat Kardeş Sun' ın böyle bir geleneği vardı. Nasıl unuturum ya! Üstat Kardeş Sun' ın garip bir geleneği var; başka tarikatlarla olan her yarışmada, uçan kılıçları sergilemeye bayılıyor adam.''
Wang Lin deli gibi utanmıştı, özellikle Sun DaZhu' nun önceki ciddi ifadesini düşününce utancı büyüyordu. Wang Lin ihtiyatla gülümsemişti.
Şişko uzun süre boyunca gülmüştü. Kahkahasını zorla bastırdıktan sonra elini sallayarak konuşmaya başlamıştı. ''Küçük kardeş, kılıç köşküne girebilirsin. Sana tavsiyem sağdan üçüncü kılıca bakman. Gerçekten muazzam bir uçan kılıç. İlk gördüğümde Zhao ülkesindeki en güzel uçan kılıç olduğunu düşünmüştüm''
Wang Lin çabucak şişkoya teşekkür ettikten sonra köşke doğru yürümeye koyulmuştu. Köşkün girişine 5 metre kala, aniden yayılan, görünüşe göre de girmesini engellemeye çalışan, enerji dalgalarını hissetmişti.
Durumu gören yağ tulumu, köşkün etrafındaki formasyonu kapamayı unuttuğunu fark etmişti. Wang Lin' e bunu söylemek istemişti, ancak tam konuşmak üzereyken, sanki boğazına balık kılçığı takılmış gibi aniden durmuştu. Gözleri kocaman açılırken Wang Lin' e inançsızca bakıyordu.
Wang Lin direnci hissettiğinde geçmişte yaşadığı utancı hatırlamıştı. Öfkeyle homurdanırken ilerlemeye devam ediyordu, 5 metre, 4 metre, 3 metre, 2 metre, 1 metre!
Direncin gücü artsa da, Wang Lin' i durdurmak mümkün değildi! Genç adam kolayca kılıç köşküne ilk adımını atmıştı. İçeri girdikten sonra, genç adam ilahi hissini yaymış ve odanın oldukça garip olduğunu fark etmişti. Duruma bakılırsa ilahi hissi sadece 3 metrelik alan içinde çalışıyordu.
Yağ tulumunun ifadesi bir anda şaşkınlıkla kaplanmıştı. Kılıç köşkünün yönetim görevini yürüten öğrenciydi, yani formasyonun gücünü çok iyi biliyordu. İç tarikat öğrencilerinden bahsetmeyi geç, çoğu üstat bile Wang Lin gibi sadece yürüyerek bu gücü aşamazdı!
Sadece öğrenci alımları başladığı zaman formasyonun gücü yüzlerce kat azaltılıyordu, bu sayede kılıç enerjilerinin biriyle eşleşip eşleşmediği görülebiliyordu.
''Hass*ktir! Formasyon mu kırıldı lan!'' Yağ tulumu tanıklık ettiği olaya inanamıyordu. Formasyonun kırıldığını düşünüyordu, bu yüzden koşturmuş ve formasyonu geçmeyi denemeye kalkışmıştı.
Daha sadece 5 metrelik sınıra girmişti ki, kendisini çalkantılı denizde sürüklenen bir yaprak gibi hissettiren güçlü baskıyı hissetmişti. Yağ tulumu insafsızca enerji tarafından savrulmuştu. Bedeni geriye doğru uçarken havada kavis almış ve sertçe yere düştükten sonra birkaç ağız dolusu kan kusmuştu. Uzun bir sürenin ardından, hislerini geri kazanabilmişti. Tüm yüzü korkuyla yıkanırken haykırmıştı. ''Hass... Kırılmamış!''
Yağ tulumunun aksine Wang Lin kolayca odaya girmişti. Girer girmez, her boyuttan düzinelerce kılıç görmüştü. Her kılıç güçle dolu kılıç niyetlerini salıvermişti.
Wang Lin her kılıcı duraksamadan teker teker incelemişti, ta ki yağ tulumunun söylediği Zha ülkesindeki en muhteşem görünen kılıcı sonunda görene dek.
Kılıcı gördükten sonra, Wang Lin' in dili tutulmuştu. Gerçekten de bu kılıç en muazzam görünüşe sahip kılıç olarak düşünebilirdi. Aslında tam olarak uçan kılıç olarak görülmemeliydi, bunun yerine daha çok dikdörtgen bir tabelayı andırıyordu.
Kılıcın gövdesi iki avuç içi genişliğinde ve bir metre uzunluğundaydı. Ayrıca tüm gövdesi altın renginde ışıldıyordu. Altın parlaklığın sebebi büyüyle efsunlanması değildi, altın renginde parlıyordu çünkü tüm kılıç tamamen altınla kaplanmıştı.
Ancak altın kaplamanın altında büyüleyici bir kılıcın yattığını düşünmüyordu, sadece normal demirden yapılmaydı.
Kabzasına iki geniş elmas yerleştirilmişti ve kılıcın püskülleri bile altınla kaplanmıştı.
Kısacası, bu kılıcı alıp şov yaparsa, insanları büyüleyecekti, belki de bunun muhteşem bir kılıç olduğunu düşünmelerini dahi sağlayacaktı.
Wang Lin çenesini sıvazlamıştı; kılıç konusunda gerçekten iyimser düşünüyordu. Eğer ilaveten bir şey olursa da, en azından gelecekte paraya ihtiyacı olduğunda, satıp çok fazla para kazanabilirdi.
Uçan kılıcın üzerinde bir tabela vardı. ''Bu kılıcın ismi Servet' tir. 500 yıl önce tarikatın üstatlarından birisi tarafından yapılmış ve tahmin edilemez bir gücü olduğu söylenmiştir. Ancak gerçekte, kılıç kırılmış ve defalarca kez tamir edilmiştir. Ancak, kılıcı yapan üstat tarikat için çok fazla çalışmıştı, son isteği de kılıca uygun birisinin çıkması umuduyla kılıç köşkünde kalmasıydı.''
''Bu kılıcı seçen kişiler özenli davranmalıdır. Eğer kırılırsa, çabucak tamir edilmelidir. Eğer satılırsa, satan kişi tarikattan atılacaktır!''
Wang Lin gülmeden edememişti. Kılıcı kavradıktan sonra konuşmaya başladı. ''Seni seçiyorum, ancak ben, Wang Lin, fakirin tekiyim, yani kırılırsan, seni bir araya getirmemi bekleme!''
Kılıcı boyutsal çantasına koyduktan sonra, genç adam odadan çıkmıştı. Dışarıda yağ tulumu gergin görünüyordu. Önceki alaycı tavırları yerine Wang Lin' i saygıyla geçirmişti.
Wang Lin' in ilahi hissi köşkteyken kısıtlanmıştı, bu yüzden yağ tulumuna ne olduğunu bilmiyordu. Yağ tulumun aniden saygılı tavırlara bürünmesi şaşırmasını sağlamıştı.
Sun DaZhu' nun bahçesine döndükten sonra, Wang Lin kılıcı çıkarmıştı. Sun DaZhu kılıcı gördüğü anda hayrete düşmüş ve bir süre kendi kendine mırıldanmıştı. Wang Lin' e düşünceli düşünceli göz gezdirdikten sonra da konuşmaya başlamıştı. ''Geçmişte bu kılıcı ilk gördüğümde, alıp götürmeye cesaret edememiştim, ama sen cesaret edebilmişsin. İyi iyi. Üç gün içindeki yarışmada bu kılıcı kullan ve üstatlara iyi bir gösteri sun bakalım.''
Üç gün sonra, Heng Yue Tarikatında çan 9 kez çalmış; sesi, uzun süre dağlarda yankılanmıştı. Tarikat patriği, tüm üstatlar ve bir sürü öğrenci ana salonun dışında bekliyordu.
Biraz sonra, gökyüzünde beliren siyah noktayı görmüşlerdi. Siyah nokta gittikçe daha da yakınlaşmıştı, ta ki yüzlerce ayağa sahip bir kırkayak ortaya çıkana kadar. Bu kırkayak tamamen siyahtı. Siyah bulutlara doğru fırlattığı yıldırım vari kükremelerle adeta bulutları ayaklarının altına alıyordu.
Tüm iç tarikat öğrencileri gözlerindeki korkuyla birlikte derin bir nefes almıştı. Bazı bayan öğrencilerin yüzleri soluklaşmış ve bacakları tutmamaya başlamıştı.
''Sorun ne sizi salaklar! Her ne kadar bu bin ayak uzunluğundaki kırkayak korkutucu görünse de, eğer herkes eline bir kılıç alıp saldırırsa, tabii ki de ölecektir!'' Tarikat patriğinin yanındaki kırmızı yüzlü adam yüksek sesle bağırmıştı. Sesi gerçekten yüksekti, görünüşe göre kırkayağın üzerindeki insanlarında duymasını istiyordu.