Başka bir üstat kırkayağa bakarken mırıldanmıştı. ''Hmph, Yuan Dao Tarikatı her zaman böyle, sırf tarikatımızda ruh yaratığı yok diye bize kabadayılık taslamayı deniyor. Eğer bir şansımız olursa, bu ruh yaratığını öldürmeliyiz, bakalım o zaman bu dingiller kibirli tavırlarını sürdürebilecekler mi?''
Tarikat lideri soğukça homurdandı. Aniden, önünde mor bir kılıç belirmişti. Mor kılıç gökyüzüne uçmuş ve bir anda garip bir şekil almaya başlamıştı; devasa mor bir ejderha! Heng Yue Tarikatı' nın çevresini saplayan bu devasa ejderha, kırkayağa doğru kükreyivermişti!
Bin ayaklı kırkayak aniden durmuş ve devam etmeye cesaret edememişti. Beklenmedik bir anda, kırkayağın üzerinden, birisi bomba gibi bir kahkaha atmıştı.
''Haung Long, bu mor kılıcın içinde bir ejderhanın ruhu olduğuyla alakalı söylentiler duymuştum; görünüşe göre söylentiler yalan değilmiş. Dostum, bak işte karşındayım! Buraya bir kez daha kazanmak için geldik dostum, biz kazanırsak sözünüzü tutacaksınız değil mi? Tarikatımızdan çalınan 137 hazinemizi bize geri verecektiniz, aynı zamanda, tazminat olarak da 200 uçan kılıç verecektiniz!''
Tarikat liderinin ifadesi değişmemişti. Yüzünde öfkenin kırıntıları bile görünmüyordu. Kayıtsızca, ''Dostum Ou Yang, eğer Xuan Dao Tarikatın bu sefer kazanırsa, doğal olarak Heng Yue Tarikatım sözünü tutacaktır, ancak kaybederseniz, işte o zaman ruh yaratıklarını kontrol etmenizi sağlayan tekniğinize elveda demenizi önenirim.'' Demişti.
Tarikat lideri konuşurken, mor ejderha yavaşça dağılmış ve eski mor kılıç formuna dönmüş, ardından da tarikat lideri Haung Long' un eline uçmuştu.
Bin ayaklı kırkayak tekrardan ilerlemeye başlamıştı. Yavaşça inişe geçmeden önce, Heng Yue tarikatının üzerinde birkaç tur atıvermişti. Tüm iç tarikat öğrencileri, boş alan açmak için geriye çekilmişti.
Tüm üstatlar, öğrencilerin ürkmüş ifadeleri görünce somurtmaya başlamıştı.
Kırkayak yere indikten sonra, hareket etmeyi kesmiş; düzinelerce insanda sırtından atlamıştı. Üç üstat dışında, kırkayağın sırtından aşağıya atlayanlar oldukça gençti.
Xuan Dao Tarikatı hem erkek hem kadın öğrencilerden oluşuyordu. Görünüşe göre Heng Yue Tarikatıyla dalga geçmeyi hedefliyorlardı, çünkü Heng Yue Tarikatının çok fazla mor giyimli öğrencisi yoktu, bu yüzden gelen herkes mor giyiyordu. Heng Yue Tarikatı öğrencilerini şaşırtan başka bir şey de, Xuan Dao Tarikatındaki her öğrencinin iyi görünmesiydi; erkekler oldukça yakışıklıyken tüm kadınlarda çok güzeldi.
Özellikle de en önde duran bir erkekle yanındaki kadınlar. Önde duran genç olağanüstü yakışıklıydı ve tüm vücudundan adeta erkeklik akıyordu. Kıyafetinin uzun kolları ve saçları rüzgarın altında dalgalanıyordu, arkasındaki uçan kılıçla, bakıldığında daha da havalı duruyordu. Görünüşü, birkaç kızı tamamen büyülemişti bile.
Bu yakışıklı gencin yanında duran kadın öğrenci, morumsu tıpkı bir şelale gibi duran uzun saçları, parlak kırmızı dudakları ve güzel gözleriyle kesinlikle birine kalp krizi geçirtecek bir güzellikti. Hatta Wang Lin bile kızı gördüğü zaman; kalbinin deli gibi hızlanmasına engel olamamıştı. Genç adam, kıza dikkatli bir bakış attığında oldukça şaşırmış ve çabucak daha ihtiyatlı bir tavır almıştı.
Tüm öğrencilerin; karşılarındaki topluluktakilerin yüzlerini ezberlemek isteyen bakışlar atmaya başladığını görünce, nihayet üstatlardan birisi daha fazla dayanamadan bağırmaya başlamıştı. ''Ne zaman Xuan Dao Tarikatındakiler cazibe sanatları çalışmaya başladı? Açıkça söylemek gerekirse bu hareketiniz son derece alçakça!''