Sonraki birkaç günde, rüya dünyasında çalışmanın yanı sıra, Wang Lin eritmek için karda toplamıştı. Ling Qi’ nin sızacağından korkmasa, çoktan kovaları kullanırdı da korkusuna su kabaklarını kullanıyordu. Yeterli su kabağına sahip olması iyiydi. Sadece birkaç gün içinde, birkaç yüz tane kar suyuyla dolu su kabağı biriktirmişti. Topladığı kar suyuyla doldurduğu su kabaklarını hesapladığında rüya dünyasında uzun süre kullanması için yeterli olduklarını fark etmişti.
Kar suyunu topladıktan sonra, Wang Lin pratik yapmaya geri dönmüştü. Pınar suyunun etkisi azalmış olsa da hala kullanışlıydı.
Bir göz kırpmayla, on gün geçmişti. Bu on gün içinde, Wang Lin daha önce hiç içmediği kadar çok pınar suyu içmişti. Neyse ki içtiği pınar suyu bedenindeki Ling Qi ile karışıyordu, öbür türlü, midesinin bu kadar suyu almasının imkânı yoktu.
İkinci katmana geçmek için gereken Ling Qi ilk katmana göre çok çok fazlaydı. Aslında, Wang Lin rüya dünyasında çoktan 9 ay pratik yapmıştı.
Eğer birinci katmanda olsaydı, çok fazla Ling Qi ile 9 aylık pratik yaptıktan sonra, iyi sonuçlar almış olurdu bile, ama şu anda, bedeninde daha fazla Ling Qi olduğunu hissetmesine rağmen, istediği sonuçlara ulaşabilecek yeterlilikte değildi.
Wang Hao’ yla buluşmak için kararlaştırdıkları gün gelmişti, bu yüzden Wang Lin rüya dünyasına girmedi. Gece yarısı civarında, kar yağmaya başlamış ve Wang Hao, Wang Lin’ in ilahi hissinin sınırlarına girmişti.
Kısa süre sonra, Wang Hao kapıyı açtı ama içeri girmeden hızlıca konuştu. ‘’Usta hap rafine etmek için beni alıp oyaladı. Acele et, takaslar başlamak üzeredir.’’
Wang Hao takas mekânına doğru koştururken Wang Lin’ de aceleyle takip ediyordu.
İkili karın içinde yürümüş ve mezhep avlularından dağın içine doğru uzaklaşmıştı.
Takip ettikleri yol oldukça kaygandı, bu yüzden Wang Hao çok yavaş ilerliyordu. Vücudu titrerken, fısıldamaya başlamıştı. ‘’Lanet havanın sorunu ne? Dağdan düşersem kuşkusuz ölürüm be! Eğer bir hayalet olsam bile biraz adalet isteyeceğim!’’
Wang Lin’ in vücudu şu anda son derece hafifti. Wang Hao’ nun rahatsızlığını pek de paylaşıyor gibi durmuyordu. Aslında, hava oldukça iyi hissettiriyordu. Takas bittikten sonra, daha fazla kar suyu toplayabileceğini düşünüyordu.
Bir süre yürüdükten sonra, Wang Hao durmuştu. Gizlice Wang Lin’ in eline yeşil bir hap sıkıştırdıktan sonra fısıldamıştı. "Neredeyse vardık. Buraya birkaç gün önce geldiğimden biliyorum, sadece birkaç dönüş kadar uzağımızda. Hapları şimdi alalım, böylece kimse kimliğimizi öğrenemez.’’
Wang Hao benzer bir hapı yutmuştu. Kalın bir sis ortaya çıkarken Wang Hao’ nun bedenini kaplamıştı. Sisin ardından boğuk bir ses kulaklarına ulaşmıştı. ‘’Nasıl? Kim olduğumu söyleyebilir misin?’’
Wang Lin, Wang Hao’ yu ilahi hissiyle taradı ve çamurumsu bir bariyer tarafından engellendiğini fark etmişti. Bu hapı almak güvende hissetmesini sağlayacaktı. Güldükten sonra konuşmaya başladı. ‘’Bu hap gerçekten muhteşem.’’ Ardından hapı yutmuş ve aynı şeyler yaşanmıştı.