Serkan koca evde yapayalnız kalmıştı... ilk gün içti durdu, kusana kadar içmişti. Ertesi gün bıraktı, ağzına hiçbir şey sürmedi. Kalan günlerde de eli ne zaman şişeye gitse aklına Eylül geliyordu, bırakması bir oluyordu. İlaçlarını alıp içmeyi bırakmıştı... Eylül görse gurur duyardı diye düşündü. Sonra bir hüzün kapladı içini, Eylül'ün nerde olduğunu bilmiyordu, ondan kaç gündür haber alamamıştı, özlemişti... sesini bile özlemişti...
Ayşe yanına geldiğinde ürkmüştü, evde yalnız olmadığını unutuyordu...
Ayşe : Serkan bey, bugün ne yemek istersiniz?
Serkan : bir şey istemem
Ayşe : taze fasulye olur mu?
Serkan : sen ne istiyorsan yap, ben yemem
Ayşe sustu ve yine de yemek yapmaya başladı... Serkan da salondan havuza baktı, en sonunda girmeye karar verdi. Havuza girer girmez en son havuza girdiklerinde Eylül'le gülüşlerini hatırladı, fazla durmadı, hemen çıktı havuzdan...
Eylül de günlerdir Meral ile Mert'in evindeydi. Meral onu yalnız bırakmamış, Mert de Eylül'e onlarda kalması için ısrar etmişti...
Meral : canısı, hiçbir şey anlatmıyorsun, korkuyorum. Halin hiç iyi değil senin..
Eylül : ne olur bir şey sorma Meral...
Meral : canısı nasıl sormam? Biz kardeş değil miyiz? Sen bana her şeyini anlatırdın, her şeyi... yıllardır bu böyle, o günü bile bana anlatmışken şimdi ne değişti?
Eylül : yapamam Meral... çok utanıyorum. Böyle bir şey düşündüğüm için, bu hale geldiğim için çok utanıyorum
Meral : mesele Güney mi?
Eylül : hayır...
Meral : Serkanla mı ilgili?
Eylül sessiz kaldı...
Meral : al işte! Serkan dimi? O bir şey yaptı sana, ya da saçma sapan konuşup üzdü seni dimi? Onu öldürücem, çok ciddiyim, artık yeter! Ne hakkı var ya seni üzmeye? Sen üzülme diye seni onunla evlendirdiler, şimdi daha çok üzülüyorsun! Gidip konuşucam onunla. Nasıl yapar ya?
Meral ayaklanınca Eylül de kalkıp onu durdurdu...
Eylül : Meral saçmalama, otur şuraya... iyiyim ben.
Meral : değilsin kardeşim, değilsin...
Mert : Eylül, istersen ben konuşayım Serkanla, şöyle erkek erkeğe... derdi neymiş bi öğreneyim.
Meral : oh, çok iyi düşündün canısı. Git konuş, bi döv şu salağı, kendine gelsin
Eylül : yok Mert, sakın... yani hiç gerek yok. Ondan kimseye hayır gelmez. İnsan gibi konuşmaz bile
Mert : e peki sen böyle üzgün mü duracaksın?
Meral : o ayyaşın teki Mert... kardeşimi üzeceği belliydi...
Eylül : ama tedavisini oluyordu, her şey güzel olacaktı, kurtulacaktı...
Meral : ondan bir halt olmaz canısı, üzülme, değmez o aptal için...
Eylül bir şey demedi, böylece konuşma bitmiş oldu. Sonra Eylül işi olduğunu söyleyerek dışarı çıkmıştı...
Serkan da doktora gitti, bugüne randevusu oldu...
Doktor : bugün arınmanın 11. Günü değil mi?
Serkan : 13. Gün... 13 gün oldu ağzıma sürmedim
Doktor : harika... bu rekor sanırım değil mi?
Serkan : evet...
Doktor : iki haftadan sonra gittikçe kolaylaştığını farkedeceksiniz... eşiniz yine gelemedi galiba?
Serkan : e-evet şey... gelemedi, o şehir dışında
Doktor : sizin yanınızda olsaydı daha iyiydi tabii ama olsun... önemli olan sizin iradeniz
Serkan : kararlıyım, bu sefer olucak... geçen sefer çok çabuk pes ettim, uğraşmadım bile...
Doktor : ben de sizi bu sefer daha kararlı gördüm... ataklarınız için ne yapıyorsunuz?
Serkan : şey... yüzüyorum. O da fayda etmezse zaten yardımcımız Ayşe bana iğne vuruyor...
Doktor : yüzmek çok güzel bir aktivite, kafa dağıtıyor değil mi?
Serkan güldü... Eylül de yüzme için aynı cümleleri kullanıyordu. Bunu ilk doktor söylese asla dinlemezdi ama Eylül söyleyince, özellikle karşısındaki kişi kabul etsin diye tatlı tatlı gözünün içine bakarken, insanın o ne isterse yapası geliyordu...
Serkan : evet... iyi geliyor
Doktor : sizi daha mutlu, daha umutlu gördüm Serkan bey. Haftaya mutlaka aynı gün aynı saatte bana uğrayın. O zamana kadar aynı dozda ilaçlarınızı almaya devam edin... eğer her şey güzel giderse, o zaman haftaya dozu biraz düşürebiliriz
Serkan, yine Eylül'ün tavsiyesine uyarak dışarıda dolandı. Eve geldiğinde Ayşe ona bir paket geldiğini söylemişti. Serkan, Eylülden olduğunu düşünüp hemen açmıştı, tahmin etttiği gibi Eylül'dendi ama boşanma dilekçesiydi...