186.Bölüm - Kaptan

194 20 19
                                    

Eylül : Serkan! Bu harika bir şey!

Eylül şaşkın şaşkın karşısındaki tekneye bakarken Şanslı'da ona katılırcasına iki kez havlamıştı. Serkan gülerek Eylül'ün elinden tutup onu içeri çekmişti. Şanslı da arkalarından geliyordu. Serkan ona her yeri gezdirdi...

Eylül : inanamıyorum, şimdi bir hafta boyunca burda kalıcaz, rüya gibi...

Serkan : aslında tekne gezisi için çok kısa bir süre ama idare edeceğiz, daha fazla izin vermedi patronun...

Eylül : olsun... beni de yanına aldığın için çok teşekkür ederim. Bu benim hayalimdi...

Serkan : rica ederim. O zaman ben bavullarımızı getireyim de yola çıkalım bir an önce...

Eylül heyecanla tekneyi gezerken Serkan da bavullarını getirmişti...

Serkan : hazır mısın?

Eylül : evet...

Serkan gülümseyerek dümeni eline almış, engin denizlere doğru çevirmişti teknelerini... Eylül ise mest olmuş bir şekilde izliyordu karadan ayrılışlarını...

Serkan : yemekler senden, hanım...

Eylül : derhal kaptan... ne yemek istersin?

Serkan : ne olursa, hiç farketmez.

Eylül ufak mutfağa geçmiş, marketten aldıklarını sermişti masaya. Birkaç saat içinde çorba, salata ve sebze yemeği yapmış, sofrayı bile hazırlamıştı. Ama Serkan ne zaman gelebilirdi? Beklese miydi?

Eylül, mutfakta beklemek yerine Serkan'ın yanına gidip kollarını boynuna dolamıştı...

Eylül : ne zaman bunu kullanmak için ehliyet almaya karar verdin? Nasıl oldu bu? Sen yüzmeyi...

Serkan : evet hala yüzme bilmiyorum ve endişeliyim o konuda. Sadece kafamı dağıtmak için bir hobiye ihtiyacım vardı, aynı senin ihtiyacın olduğu gibi. Ama ben denize yakın olmak istedim çünkü deniz bana seni hatırlatıyordu, yine de tek başıma yüzmek için cesaretim yoktu. Ben de ortasını buldum ve ilginç bir şekilde bundan çok fazla keyif aldım. Sanki bu istek içimde uzun zamandır varmış da yeni keşfetmiş gibiydim. Eğer seninle yeniden karşılaşmamış olsaydık bu yaz tek başıma buralara kadar gelecektim, böyle teselli bulacaktım, seni yanımda hayal ederek...

Eylül : peki hiç beni gördün mü bunca ay? Ya da evime gelip uzaktan izledin mi hiç?

Serkan : hayır, evinin yakınından bile geçmedim. Seni mutlu görmeye cesaretim yoktu.

Eylül : ama daha önce benim mutlu olmamı istediğini söylemiştin.

Serkan : evet ama bensiz mutlu olduğunu görmek benim için çok ağır bir ceza olurdu. Mutlu olduğunu zaten kabul etmiştim kendi içimde, ama gözlerimle görmeye tahammülüm yoktu.

Eylül : ama hiç mutlu değildim... ama idare etmeye çalışıyordum, yaşamak zorundaydım, kendimi bir şekilde sensizliğe alıştırmam gerekiyordu.

Serkan : aynı benim gibi...

Eylül önündeki uçsuz bucaksız denize bakıp Serkan'a daha da sarıldı. Şanslı da yanlarına gelip Eylül'ün kucağına kıvrıldı.

Serkan : ee, hanım, ne zaman bir şeyler yiyeceğim? Kaptan acıktı...

Eylül : yemekler çoktan hazır. Sadece fasulyenin soğumasını bekliyordum, soğuk daha güzel oluyor. Yani sadece kaptanın sofraya teşrif etmesi bekleniyor...

Serkan : adaya yanaşalım mı? Gökçeada burası...

Eylül : çok isterim...

Serkan yavaşça adaya yanaşmış, daha sonra tekneden inip limandaki işlemleri halletmişti. Geri döndüğünde Eylül yemekleri tabaklara servis ediyordu...

Serkan hemen masaya oturmuş, hızlı hızlı yemeklerden yemeye başlamıştı...

Serkan : yarın akşam yemekler benden...

Eylül : öyle mi? Peki ne yapacaksın?

Serkan : aslında bir tavernaya gidip balık yeriz diye düşünmüştüm. Burada çok güzel yerler olduğunu duymuştum...

Eylül : taverna? Bence biz bize olalım, balıkları alıp teknemize gelsek?

Serkan : olmaz öyle, tadı orda çıkar. Sen neden istemedin?

Eylül : taverna eşittir buram buram anason kokusu... tahammül de bir yere kadar Serkan.

Serkan : benim için mi korkuyorsun kendin için mi?altı gündür içmiyorsun, Göktuğ'un düğününden beri en uzun aran.

Eylül afalladı birden...

Eylül : ben... ben iyiyim, senin için endişeleniyorum sadece. O kadar yol katettin Serkan, onca zamandır ağzına sürmüyorsun ama buram buram kokarken de... kendine işkence çektirmek olur bu.

Serkan : olmaz... rahatsız olmuyorum çünkü.

Eylül : olur. Bu bana kendin yemen için et yemeği yaptırmak gibi bir şey olur. Yaparım ama işkence gibi bir şey olur. Bunu düşünemiyorum bile...

Serkan : sen? Sen ister miydin?

Eylül : ben rakı sevmiyorum

Serkan : doğru sen şarapçısın değil mi? Kırmızı şarap en sevdiğin...

Eylül : evet. Şampanya da severim ama rakı ve bira sevmem. Hatta kokularını bile sevmem...

Serkan : ben severim, yani severdim, ayırt etmezdim. Ama şimdilerde tadını unutmuşum gibi hissediyorum.

Eylül : unut zaten...

Serkan : aslında hile yapıyorum bazen. Bir damla dahi içmiyorum olayı bir süredir yalan oldu...

Eylül kaşlarını çattı.

Eylül : nasıl yani? Gizliden içiyor musun?

Serkan : evet...

Serkan, Eylül'ün dudaklarına götürdü parmaklarını...

Serkan : burdan... içmedim dediğin günlerde de yalan söylediğini anlıyorum yani. Kokusunu gizliyorsun bir şekilde ama tadı kalıyor...

Zoraki AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin