Tevfik : bak oğlum böyle olmaz, sen iyi değilsin, senin tedaviye ihtiyacın var. Bir psikologla görüşsen bel-...
Serkan : psikolog mu? O ne işe yarayacak? Benim hamurumda var bu. Babasına bak, oğlunu al... bir alkolü bıraktık diye adam olunmuyor işte, Eylül de olur sandı ama yanıldı...
Tevfik : onu da değiştirebilirsin, eğer konuşursan... bize anlatamıyorsun bari bir psikoloğa git, ona anlat. Ona dök içini, onu dinle, söylediklerini yap. O zaman...o zaman belki düzeltirsin karınla ilişkini...
Serkan: boşandıktan sonra dünyanın en iyi adamı olsam ne yazar? Tüm o lafları edip kıza bok gibi davrandıktan sonra karşısına çıkıp "bak ben efendi bir adam oldum, artık çok düzgün bir adamım, bir sürü çocuk da istiyorum" desem ne yazar ha? İş işten geçmiş... yarın öbür gün boşanıyoruz. Ulan kız bebeği düşürmüş haberim yok. Tek başına çekmiş her şeyi, aramış, yanında istemiş beni ama ben telefonlarını açmadım. Buna rağmen bir daha benim yüzüme bakar mı sanıyorsunuz? Ben olsam ben de bakmam...
Nazan : ben Eylül ile konuşuyorum, bu böyle olmayacak
Serkan: hayır sakın! Duydun mu beni? Sakın! Yeter be! O kızı kullanmaya bıkmadınız mı? Borcum var öde, oğlum alkolik tedavi ettir, oğlum yüzme bile bilmiyor öğret, oğlum bir kez olsun tatil yapmadı tatile çıkart, oğlum pahalı içki içmedi içir, oğlum intihar edecek engel ol! Oldu, başka?! Sakın o kızı bir daha rahatsız etmeyin. Tüm bağlantınızı kesin. Ararsa açmayın, kapıya gelirse de evde yokmuş gibi yapın, açmayın kapıyı. Eğer iletişimde olduğunuzu duyarsam bir daha ne beni görürsünüz ne de sesimi duyarsınız!
Tevfik : tamam... tamam...
Serkan telefonu kapatıp sinirle yere fırlatır. Artık bir telefonu da yoktu, harika! Kafasındaki sesler ona yetiyordu, telefona ihtiyacı yoktu... zaten haber beklediği kimsesi de yoktu...
Göktuğ ise hala Eylül'ün evindeydi.
Eylül: Göktuğ... biraz yalnız kalmak istiyorum desem bana alınır mısın?
Göktuğ: hayır tabii ki alınmam. Ama bir ihtiyacın olursa ara beni olur mu? Saat kaç olursa olsun...
Eylül: tabii ki...
Göktuğ: söz ver. Seni bir daha motosiklete tekme atmaya çalışıp neredeyse sinir krizi geçirirken de görmek istemiyorum
Eylül: iyi hatırlattın, onu da götür buradan...
Göktuğ : kaçamazsın Eylül... bu ev... bu ev sizindi. Şimdi her köşede onun hatırası yok mu? O zaman buradan da taşın.
Eylül: hayır... bu ev bana ne kadar saf, ne kadar aptal olduğumu hatırlatıyor... her şeyi bilip görmeme rağmen ona nasıl kandığımı... tüm o işaretleri nasıl görmezden geldiğimi... eğer ne kadar aptal olduğumu hatırlarsam, böylece başka bir hata falan yapamam...
Göktuğ: kendine haksızlık ediyorsun... onun yaptıklarının suçunu kendine yığıyorsun...
Eylül : ben ne olduğunu biliyorum Göktuğ... evet bunları bana o yaptı ama maalesef buna ben izin verdim. Bana bu kadar yaklaşmasına, içimi okumasına... hep ben izin verdim. Kendimi ona bu kadar açmamış olsaydım, ilk günden beri ondan uzak dursaydım o zaman böyle aptal gibi aşık olmayacak, bunların hiçbirini yaşamayacaktım... yani bunlar benim suçum, benim aptallığım.
Günler sonra,
Eylül aylar sonra ilk defa ailesiyle görüşüyordu, onları evine almış, sarılmalarına izin vermişti. Ama ne annesi ne de babası Serkan'ın konusunu açmaya cesaret edemiyordu, çünkü eğer başından beri haklı olduklarını söylerlerse onu o adamla evlendirdikleri için suçlanacak olan yine kendileri olacaktı. Kızlarını kaybetmemek için sustular...Göktuğ: Eylül, emin misin? Çok geç olmadan...
Eylül: kararımı günler önce verdim ben Göktuğ. Sorup durma. Zaten vazgeçecek olsam daha en başında davayı açmazdım
Göktuğ: yanlış yapıyorsun
Eylül: kararımı sorgulayıp bana karşı olacaksan git, kapı orda Göktuğ...
Göktuğ bunun üstüne susmuştu...
Eylül : afedersin, Göktuğ, ben sadece biraz gerginim. Bir problem çıkar diye korkuyorum, sana patladım, özür dilerim...
Mesude : en iyi avukatı tuttuk kızım, bir iki saate haber gelicek, içini ferah tut sen
Göktuğ: ben onu tutmuyorum Eylül... sadece onu bu kadar severken... karşı çıkma, her şeye rağmen onu sevdiğini, ona hala aşık olduğunu biliyorum, o gün intihar edeceğini düşündüğün zaman nasıl endişelenip evden nasıl fırladığını bir ben gördüm. Bu yüzden bu yaptığını asla anlayamıyorum. Sen onu hala seviyorsun ve bu güne kadar belki de sadece bu evliliğe tutundun, çünkü o boşanmadıkça bir umut olduğunu düşünüyordun. Buna tutunuyordun... ve bu bağ da ortadan kalkınca dağılacaksın... onu savunmuyorum ama seni düşünüyorum, senin iyiliğini istiyorum.
Eylül: bir şey olsaydı bunca zaman olurdu. Son görüşmemizden sonra, belki de pişman oldu bilmiyorum ama artık benim için çok geç
Göktuğ: şimdi ona bir şey olduğunu öğrensen için parçalanmayacak mı? Onu biriyle görünce umursamayacağını mı söylüyorsun? Onu sensiz mutlu görmeye dayanabilecek misin?
Eylül : ona bir şey olmasın, iyi olsun, hayatta olsun ama gerisi umrumda değil. Ama o bensiz mutlu olamaz, onu en büyük cezaya mahkum ettim...
Göktuğ: vazgeçmek için hala bir şansın var, biliyorsun Eylül.
Eylül: hayır... onu hayatımda istemiyorum, bunca zaman da yoktu zaten, idare ettim bir şekilde...
Mesude : pişman olacağın bir şey yapma Eylül... tamam onu ben de sevmiyorum ama...
Eylül: olmayacağım anne...