Eylül ilk resmi iş günü olan pazartesi günü öğle yemeği arasının hemen öncesinde Merve ile çalıştığı odanın kapısının tıklatıldığını duyduysa da kafasını kaldırmadı...
Göktuğ: Eylül? Aşk olsun sana! Bir hoşgeldin yok mu?
Eylül yerinden kalkıp Göktuğ'a sarılmıştı...
Göktuğ: ilk günün hayırlı olsun prenses... bu çiçekler de sana...
Eylül, Göktuğ'un elindeki buketi almış, kokladıktan sonra da masasına bırakmıştı...
Eylül: çok güzeller.. teşekkür ederim. Ben yemeğe inecektim, sen de gelmek ister misin benimle?
Göktuğ: olur tabii, sorun olmayacaksa..
Eylül: olmaz olmaz... gel haydi...
Göktuğ ve Eylül yemekhaneye inmiş, yemeklerini alıp bir masaya oturmuşlardı...
Eylül : hadi meraktan çatlayacağım, anlat artık, nasıl teklif ettin Elena'ya?
Göktuğ: pek romantik değildi, havaalanının ortasında dizlerimin üstüne çöküp teklif ettim işte. Kızın ağzı açık kaldı ama sonra neyse ki kabul etti de rezil olmadık millete... herkes bizi izliyordu çünkü
Eylül kahkaha atmıştı...
Eylül: ya bence çok güzel olmuş... Elena çok sevinmiştir, dün ikiniz de çok mutlu görünüyordunuz..
Göktuğ: mutluyum be Eylül... onu burada kalmaya ikna edebildiğim için çok mutluyum, Elena o kadın biliyorum...
Eylül: hangi kadın?
Göktuğ: işte ömrümün sonuna kadar birlikte olmak istediğim kadın... o olduğunu biliyorum. Bir yılı geçmişti ayrı kalalı, bir kadına daha bakamadım...
Eylül, en yakın arkadaşına gıpta ile gülümsemişti...
Eylül: öyle... senin adına öyle seviniyorum. Ee, düğün ne zaman?
Göktuğ: ailesi buraya gelecek, bizimkilerle tanışacak. O zaman kararlaştırırız herhalde düğün tarihini de... ben hemen olsun istiyorum, yani hemen bu yaz.
Eylül: tamam tamam, sakin ol. O kadar da acele etme öyle. Kız gitmiyor işte bir yere
Göktuğ güldü...
Göktuğ: ertelemenin de bir anlamı yok ama... ben onu tanıyorum, o şimdi kır düğünü ister, haziran gibi yapalım işte.
Eylül de gülmüştü...
Eylül: ben de nedime oluyorum ha?
Göktuğ: e herhalde yani... nikah şahidim olacağını söylemiyorum bile... neyse şimdi beni boşver de dün nasıldı?
Eylül: çok güzeldi... Kaan harika biliyor musun? Onu görmek bile mutlu olmama yetiyor.
Eylül kafasını kaldırıp Göktuğ'a baktığında arkasında dikilen biri olduğunu farketmişti ve bu Serkan'dan başkası değildi. Serkan'ın yüzünden binbir duygunun geçtiğine tanık olmuştu...Onu farketmeyen Göktuğ ise konuşmaya devam ediyordu...
Göktuğ: sarı öküzden sonra Kaan sana çok iyi geldi valla. Seviyorum ben de onu, zaten sevilmeyecek nesi var ki?
Eylül onu uyarırcasına öksürmüştü ama Göktuğ anlamamıştı...
Göktuğ : ne oldu, bozuştunuz mu yoksa? Aaa tabii çocuk ne ümitlerle geldi sana, tüm gece de seninleydi ama bu sabah işe gelmek için çocuğu erkenden yatağından attın, değil mi? En kısa zamanda telafi etmen lazım ama nasıl?
Eylül: tamam Göktuğ... sonra konuşuruz.
Göktuğ : ne?
Göktuğ yanından geçip giden Serkan'ı anca farketmişti...
Göktuğ: ya ben bunun da burda çalıştığını unutmuştum... duydu mu sence her şeyi?
Eylül: evet... bakla ıslanmayan ağzın sayesinde
Göktuğ: ne bileyim ben onun arkamda durup beni dinleyeceğini...
Eylül: neyse olan oldu, yapılacak bir şey yok...
Göktuğ: neyse ama iyi oldu... aklı başına gelir belki..
Eylül: deme öyle...
Göktuğ: seninle bunu daha sonra konuşacağız Eylül hanım... bu arada çok değişmiş diyodun da sadece görünüş değişmiş, onun dışında yine aynı insan düşmanlığı... bak gitti en ücra köşeye oturdu, tek başına yiyor yemeğini.
Eylül : bazı şeyleri değiştiremezsin... neyse tamam sen de bakıp durma...
Bir dakika geçmemişti ki Serkan dolu tepsisini görevliye vermiş, hızlı adımlarla yemekhaneyi terketmişti...
Göktuğ; öküz dediğimi duydu galiba... düğünüme de gelmez bu şimdi...
Eylül: çağırman da gerekmiyor zaten.
Göktuğ: bilmiyorum. O zamana kadar duruma bakarız biz de...
Serkan kendini zorla odaya atmıştı. Tepetaklak olmuş gibi hissediyordu. Neden gelmişti ki? Neden burada çalışmaya başlamıştı ki sanki? O uzaktayken her şey daha iyiydi, uzaktayken düşünmüyordu ama dibindeyken, sürekli görürken kendisini alt üst olmuş hissediyordu... içeri dosyalarla giren Merve'yi görünce kendisini hemen toparladı...
Merve : Yiğit bey akşam üstü bir toplantı yapacakmış, sana da söylememi istedi...
Serkan: sağol Merve... sen beni bekleme, işin başından aşkındır senin, ben imzalayınca getiririm bunları...
Merve : aa yok, beklerim. Hem artık işim o kadar yoğun olmuyor, Eylül yükümü alıyor. Kendime ayırabileceğim çok daha vakit kalıyor artık.
Eylül, Serkan'ın kapısının önünden geçip kendi odasına giderken adını duyduğunda olduğu yerde kaldı ve hakkındakileri dinlemeye başladı...
Merve : Eylül yeni gelen kız bu arada, Yiğit beyin kişisel asistanı. Adı havalı ama işi öyle değil, daha çok ayak işlerini o yapacak artık. Kahve getir Merve'ler sona erdi anlayacağın... tanıştınız mı siz Eylül ile?
Serkan: hı hı...
Uzun bir sessizlik olmuştu, Eylül tam gidiyordu ki Merve'nin sesini yeniden duymaya başladığında vazgeçti...
Merve : Serkan, hala farketmiyor musun?
Serkan: neyi?
Merve : bunu senin yapman lazımdı ya neyse... işte sana olan ilgimin...
Serkan bunun üstüne kahkaha ile güldü... aslında pek de içten bir kahkaha değildi bu...
Serkan: evet farkındayım. Yiğit beye götürdüğün tüm o kahvelerin aynı zamanda bana da geldiğini farkettiğimden beri bunu anlamam çok zor olmadı. Yeni asistan kız geldiğinden beri kahvemi kendim alır oldum...
Asistan kız? Adını artık söyleyemez mi olmuştu?