Eylül konuşamıyordu... kulakları uğuldamaya başlamıştı, Serkan da buradaydı... nasıl olurdu bu?
Yiğit : çok dikkatli ve başarılı... koca sistemi kendi başına kurdu, bütün pürüzleri farkedip bize bildirdi... baban böyle çalışkan bir adamı nasıl bıraktı ki? Serkan'a da sordum aslında, pek bir şey söylemedi. Sanırım maaşla ilgili bir durum oldu...
Aynı Serkan'dan bahsediyor olabilirler miydi gerçekten de?
Cümleler Eylül'ün ağzından istemsizce dökülmüştü...
Eylül: hayır, aslında o ayrılmadı, onu babam kovdu...
Yiğit : kovdu mu? Sebebi neydi?
Eylül: uzun zamandır babamla çalışan bir elemanı vergi kaçakçılığı ile suçladı diye...
Yiğit : öyle mi?
Eylül: babam ona inanmamış, sinirlenmiş. Ama sonra kadının vergiden para kaçırdığı, suçu da babamın üzerine attığı öğrenildi. Babam nerdeyse vergi kaçakçılığından hapis yatacaktı, onu kurtarmak Serkan'a düşmüştü...
Yiğit gülümsedi...
Yiğit : vay be Serkan! İşte bu yüzden seviyorum onu, çok dürüst ve aşırı dikkatli...
Eylül : Yiğit, özür dilerim ama ben sanırım burada çalışamıcam... sana daha birkaç dakika önce çalışırım dedim ama bilseydim buraya gelmezdim bile...
Yiğit : Eylül? Sorun ne? Eğer kişisel asistanlık falan istemiyorsan...
Eylül: hayır sorun o değil... sorun Serkan... Serkan benim eski eşim.
Yiğit şaşkınlıkla bir Eylül'e bir de Serkan'ın odasına bakıyordu...
Yiğit : sen ciddi misin?
Eylül: evet... boşanalı bir seneyi geçti ve hiç görüşmüyoruz. Açıkçası burada seninle çalışmayı çok istiyorum ama Serkanla aynı ortamda çalışmak... bilmiyorum...
Yiğit : seninle çalışmak isterim Eylül ama zorlayamam. Ama iş dünyasında birçok insanla birlikte çalışırız ama yine de aile ilişkilerini iş ile karıştırmayız. Burada ast-üst ilişkisinde olan bir sürü evli insan var, öyle ki evli olduklarını anlamazsın bile. Ama rahatsız olacağını düşünüyorsan başlamaman en doğrusu olur...
Eylül: patron sensin, sen ne önerirsin?
Yiğit : boşanma sebebiniz neydi bilmiyorum ama bence çalışabilirsin Eylül... en fazla ne kadar görüşeceksiniz ki? Bir merhaba diyemeyecek halde misiniz?
Eylül: hayır ama...
Yiğit : benim açımdan sıkıntı yok. Senin açından var-...
Kapının tıklatılmasıyla Yiğit'in lafı bölünmüştü... Yiğit kapıya doğru bakarken, arkası kapıya dönük olan Eylül'ün ise bakışları öndeydi...
Serkan: Yiğit bey, rahatsız ediyorum ama odanızda yoktunuz, burada olduğunuzu söylediler. Sistemden sevkiyata onay vermeniz gerekiyor...
Yiğit : tamam... şey geliyorum ben hemen...
Eylül, kafasını kaldırıp ayağa kalkmıştı...
Eylül: senin de işin var belli ki, ben seni tutmayayım, çıkıyorum. Yarın saat kaçta geliyorum?
Serkan: Eylül?
Yiğit : şey... saat dokuz olmadan odamda olursan çok sevinirim... hem Merve ile tanışırsın.
Eylül kafasını sallayıp odadan çıkarken Serkan'a bakmak durumunda kaldı. Karşısında çok farklı bir Serkan görmeyi beklemiyordu, bu Serkan siyah vir takım elbise giymiş, kravat takmış, ve tıraş olmuştu... şaşkın şaşkın Eylül'e bakıyordu...
Yiğit yanlarından geçip odasına giderken Serkan Eylül'ün hafifçe önüne geçmişti. Onun da karşısında çok farklı bir Eylül vardı, kestane rengi saçlarını sarı balyajları olan açık kahverengine çevirmiş ve kısaltmıştı, sesini duyana onu kadar arkadan tanıyamamıştı bile...
Eylül: merhaba Serkan...
Serkan: ben... şey. Merhaba...
Serkan o şokla başka bir şey diyememişti, Eylül yanından geçip giderken arkasından bakakalmıştı...
......
Göktuğ'un kahkahası Eylül'ün telefonun hoparlöründen taşmış, bütün mutfağı doldurmuştu...
Göktuğ: şimdi baya baya Serkanla aynı şirkette çalışacaksın öyle mi?
Eylül: evet... yoksa sen bunu biliyor muydun?
Göktuğ: saçmalama Eylül, sizin boşandığınız günden sonra Serkanla ne görüştüm ne de konuştum. Ne yaptığından haberim bile yok. Nasıl bilebilirim?
Eylül: iyi.. tamam. Eğer bilip de söylemediysen seni affetmezdim. Şok oldum, çok değişmiş... üstelik Yiğit de öve öve bitiremedi...
Göktuğ: hadi canım! Nesini övdü?
Eylül: bayılıyor ona... ilk başta çalışamam dedim ama sonra düşündüm ki neden olmasın? Artık önüme baktım ben değil mi?
Göktuğ: bunu bana mı soruyorsun gerçekten?
Eylül: konuşuyorum ben de seninle işte... Elena'nın uçağı inmedi mi?
Göktuğ: inmek üzere... Kaan gelmedi mi hala?
Eylül: yok, saat verdim, bir saate burda olur. Zaten daha doğru düzgün hiçbir şey hazırlayamadım...
Göktuğ: ne o? Serkan'ı görünce elin ayağına mı dolandı yoksa?
Eylül: saçmalama... öyle bir şey yok. Böyle konuşma benimle!
Göktuğ: tamam tamam...
Eylül: sadece çok hazırlıksız yakalandım anlıyor musun? Onu öyle birden karşımda görünce... üstelik baştan aşağı değişmiş. Sadece şaşırdım, hepsi bu...
Göktuğ: o tarz iş yerlerinin belli bir imaj kuralı var. Öyle kot - tshirt ile, saçı başı dağılmış, tıraşsız gezemez. O da mecburen ona uymuştur, hepsi bu...
Eylül: evet, haklısın... o takımı giyerken bile küfürler okuduğuna eminim.
Göktuğ kahkaha attı...
Göktuğ: sokucam şu kravata da gömleğe de... başlıcam böyle işte, kestim işte suratımı! Sanki sakalı kesince bir boka benziyoruz!
Göktuğ, Serkan'ın taklidini yaparken Eylül de kahkahalarıyla ona katılmıştı...
Eylül: iyi güldük... Allah ağlatmasın. Ben de şu yemekleri hazırlayayım, Elena'ya selam söyle...
Göktuğ telefonu kapatırken Eylül kendini yemek yapmaya vermişti... bir saat sonra kapı çaldığında Eylül büyük bir heyecanla kapıya koştu...
Eylül: Kaan? Hoşgeldin...
Eylül birden Kaan'ın kollarına atladı...