Eylül: anne neler oluyor? Babam iyi mi? Nesi var?
Mesude : ah Eylül, baban hiç iyi değil... neler olduğunu bir bilsen... bu saatte evimizi basıp babanı içeri aldılar... bir şey yapmamız lazım.
Eylül endişeliydi...
Eylül: neden? Ne yaptı ki?
Mesude : tabii ki hiç bir şey yapmadı! Bir şey yapmış olabileceğini nasıl düşünürsün?! Babanı vergi kaçırmakla suçluyorlar... ah bu başımıza nerden geldi ki? Nasıl olur? Baban asla böyle bir şey yapmaz biliyorsun değil mi?
Eylül: peki beni neden bu saatte arıyorsun? Ben ne yapabilirim ki bu saatte?
Mesude : babanı içeri attılar diyorum Eylül, nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?! Kafayı yemek üzereyim!
Eylül: ben avukat mıyım anne? Avukatı ara, o ilgilensin bununla. Hem ben ne yapabilirim ki, hele ki gecenin bu saatinde... oraya gelsem beni içeri almazlar, hem alsalar ne olacak zaten... yarın ola hayrola.
Mesude : sakın kapatma Eylül! Babanla aran bu aralar hiç iyi değil biliyorum ama...
Eylül: anne, gerçekten yapabileceğim bir şey olsa gelirdim. Ama size şu an avukat lazım ama ben avukat değilim. Babama şu an destek lazım ve istediği benimki değil. Dolayısıyla şimdi izninle uykuma geri dönücem, sabah yeniden konuşuruz, tamam mı?
Mesude : Eylül, bir dakika... baban evden çıkarılmadan önce bir şey söyledi...
Eylül telefonu kapatmış, yüzünü yastığına gömmüştü...
Serkan: iyi misin?
Eylül: uykum bölündüğü için sinirliyim sadece...
Serkan: sakinsin... üzüleceğini düşünmüştüm...
Eylül: hayır... babamın pahalı avukatları var, sorun neyse onlar en kısa zamanda halledebilirler, muhtemelen bir yanlış anlaşılmadır. Rakip firmalardan şirketi lekelemek adına yapılmış bir şikayetten fazlası olduğunu sanmıyorum.
Serkan: daha önce böyle bir şey oldu mu?
Eylül: evet... aynı suçtan değil tabii ki ama başka şikayetler olmuştu, hepsi de halloldu.
Serkan: ya gerçekse? Düşündün mü?
Eylül: hayır. Babamı tanırım, o asla böyle bir şey yapmaz. Sen yapacağını mı düşünüyorsun?
Serkan: ben...
Eylül şaşırmıştı...
Eylül: bir dakika... sen bu konuda bir şey mi biliyorsun?
Serkan: aslında evet. Ama bu bilgiyle ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
Eylül: senin de başın belaya girecek mi?
Serkan: hayır...
Eylül: emin misin?
Serkan: bilmiyorum Eylül... Yoo ama hayır, ben hiçbir şey yapmadım.
Eylül: babam yaptı mı?
Serkan: pekala anlatıyorum. Ben şirkette çalışıyorken hesaplarda bir gariplik sezdim. Ama ben sadece faturaları bilgisayara geçen bir sekreterden farksızdım, elimden bir şey gelmezdi. Yine de bir hesaplama yaptım ve bir rapor hazırlayıp babanla konuşmaya gittim. Vergilerin eksik verildiğini gösterdim ama o beni dinlemedi bile. Hatta bunun için kimden şüphelendiğimi bile söyledim.
Eylül: sen başından beri biliyordun yani!
Serkan: biliyordum, onu uyardım. Ama o benim kaç senelik çalışanım, çok iyi tanıyorum, o asla böyle bir şey yapmaz dedi, raporu yüzüme fırlattı. İlerleyen günlerde de neredeyse ondan şüphelenip gözde elemanını kovma hatası yapacağını söyledi ve bunun için beni suçladı. Oysa o harika bir insanmış... şirket için çok iyi işler başarmış...
Eylül: o mesele.. bir gün arayıp sana çok sinirli olduğunu söylemişti. Söyle ona, işlere burnunu sokmasın demişti...
Serkan: evet... ben sadece sekretermişim, anlamazmışım. Ben de üstelemedim, ne yaparsa yapsın diye düşündüm, umrumda değildi açıkçası, onu neden uyarma zahmetine girdiğimi de bilmiyorum...
Eylül: bunun için seni azarladı mı bir de?!
Serkan: Eylül... ben alışkınım. Hem bu azarlama sayılmaz, umursamamak diyelim.
Eylül: inanmıyorum... seni dinlemedi ama haklı çıktın. Babam demek ki o yüzden seni görmek istemiş... şimdi anlaşıldı...
Serkan: beni mi görmek istemiş?
Eylül kafasını salladı...
Eylül: sanırım onu bir tek senin kurtarabileceğini o da biliyor... peki sen bunları polise anlatacak mısın?
Serkan: bilmiyorum. İşler o raddeye gelirse anlatabilirim...
Eylül: anlatma...
Serkan: nasıl? Neden?
Eylül: çünkü senin de başın belaya girebilir. Sen bu işe hiç bulaşma.
Serkan: babanın kurtulması bana kalsa bile mi?
Eylül bir süre düşündü...
Eylül: evet... o zaman bile...