Eylül, Serkan'ın elinden hesabı alıp dikkatle inceledikten sonra numarayı o da görmüştü...
Eylül: inanmıyorum
Serkan: ben de
Eylül : bir de numarasını yazmış sen ara diye... tamam, yani ne zaman masaya gelse seni kesti, hem de baya baya... ama bu kadar ileri gideceğini tahmin etmezdim. Parmağındaki yüzüğü de mi görmedi?
Serkan dalga geçercesine konuşup güldü...
Serkan: sen şu surata baksana bir... sence buraya bakmaktan parmağıma bakmış mıdır sanıyorsun?
Eylül: doğru... haklılık payın var... zaten kız sana bakmaktan kolanı masaya deviriyordu az kalsın... yemekleri de karıştırmıştı, son anda düzeltti. Gözleri hep sendeydi...
Serkan boş boş baktığında Eylül bütün bunları Serkan'ın görmediğini anladı...
Eylül: ve sen bunların hiçbirini görmedin mi sahiden?
Serkan: hayır... o sırada sana bakıyordum, açıkçası garsonu hiç incelemedim. Sen karşımda böyle dururken ona bakacak değildim herhalde...
Eylül: neden ki? Yani kafanı kaldırıp bakmak çok da zor değil. Zaten insan gayri ihtiyari bakar...
Serkan: zor olacağından değil... kafamı kaldırdığımda göreceğim hiç bir yüz, karşımdaki yüzden daha fazla memnun edemez beni... bu yüzden neden başka bir yere bakmaya uğraşayım ki?
Kan, Eylül'ün suratına hücum etmişti adeta...bu adam da onu en az onu sevdiği kadar seviyordu. Bunu iyice anladığı an bu hisle mest oldu...
Kendine gelip parayı bırakarak hesabı garson kıza kendi elleriyle uzattı. Kızın bu duruma bozulduğunu görmemek için aptal olmak lazımdı...
Eylül : şey... artık kalkalım mı? Yoksa böyle güzel güzel konuşmaya devam edip beni utandırmaya devam edecek misin?
Serkan: istersen kalkabiliriz. Hem ben konuşmaya evde de devam edebilirim...
Eylül utanmış bir şekilde gülerek, çok keyifli bir şekilde restorandan çıkmıştı. Yine Serkan'ın arkasındaki yerini alıp ona sıkı sıkı sarıldı...
Serkan: aman iyice sıkı sarıl ki düşme... düşersen ne yaparız yoksa?
Eylül güldü ama hiçbir şey söylemedi. Kafasını Serkan'ın sırtına yaslayıp gözlerini yumdu. Şu an dışarıya bakmak istemiyordu, tek istediği bu anın tadını çıkarmaktı...
Eylül, gözlerini açtığında eve gitmedilerini anlaması çok da uzun sürmemişti. Aslında hemen eve gitmemeleri hoşuna gitmişti, nereye gittiklerinin de pek önemi yoktu ama Serkan'ın aklındakileri merak ediyordu. Acaba onu nereye götürüyordu? Onu yine şaşırtacağından hiç şüphe yoktu...
Serkan onu sahile getirmişti, Eylül de demek ki gezmek istiyor diye düşündü. O sırada onu ne kadar eve hapsettiğini farketti. İşe gitmesini engellemiş, motoru tamir etmesini isteyip dışarı çıkmasına, tek başına vakit geçirmesine engel olmuştu. Bu düşünce onu çok üzmüştü, bunun bitmesi için ne gerekiyorsa yapacaktı.Serkan'ı böyle sıkmaya hakkı yoktu...
Eylül: Serkan, ben bunu daha önce nasıl farkedemedim? Ben seni boğuyorum değil mi?
Serkan : o ne demek şimdi?
Eylül: çalışmanı engelliyorum, motorla ilgilenmeni, sürekli benimle evde oturmanı istiyorum. Oysa senin tek başına vakit geçirmeye de ihtiyacın var. Seni resmen eve hapsediyorum ben
Serkan bileklerini birleştirip Eylül'e doğru uzattı.
Serkan: bana göre hava hoş güzelim, istersen kelepçe de takabilirsin. Çok memnun edici bir hapis bu, inan bana, daha önce başka türlerini de denedim
Serkan keyifli bir şekilde göz kırpmıştı...
Eylül: Serkan, ben ciddiyim. Senin de bir hayatın var ve ben buna engel oluyorum. Ben gerçekten çok bencil bir insanım... bana neden söylemedin ki?
Serkan: Eylül, bak, ben bencil ve gerçekten tembel bir adamım. Çalışmak, para kazanmak dışında hiçbir getirisi olmayan bir işkence benim için. Öyle zevk için, vakit geçirmek için çalışanlardan değilim. Yani anlayacağın, beni yanında yutmak bana her açıdan bir ödül. Bana hiçbir zararı yok, hatta bu durumdan fazlasıyla memnunum... seninle vakit geçirmeyi çok seviyorum.
Eylül: ama senin erkek erkeğe de vakit geçirmeye ihtiyacın var. Herkesin vardır. Arkadaşlarınla dışarı çıkmalısın. Tek başına olmaya da ihtiyacın vardır, buna eminim. Ne biliyim araba galerileri dolaşmak, buluşup bilgisayar oyunları oynamak, halı saha maçı yapmak ya da diğer erkekler ne yapıyorsa işte. Ama sen hep evdesin, ben sana engel oluyorum.
Serkan: Eylül, gerçekten sen bu zamana kadar hiç farketmedin mi?