Eylül suratını buruşturdu...
Serkan : ben aldatıldığımı doğum günümde öğrendim Eylül... 21.yaş günümdü. Kardeşim yani Barış yanımdaydı, çok sevdiğim bir sevgilim vardı. Mutlu olmamak, bir şeyleri kutlamamak için bir sebebim yoktu. Sonra ne oldu? Benim için hazırlık yaptıklarını düşünürken ben onları basıyorum. Bir daha neden doğum günü kutlamak istemediğimi şimdi anlayabiliyor musun Eylül? Çünkü o son kez doğum günü kutladığım gün ben hayatımın en büyük sürprizini yaşadım...
Eylül bu duydukları karşısında donup kalmıştı...
Eylül : şey... evet, anlıyorum. Ama kötü anıları yaşayıp durmak, o izleri silmemek yerine onları yeni, güzel anılarla değiştirsek? Bak, bende işe yaradı, hem de çok. Yoksa işe yaramasa şuan nasıl seninle böyle olabilirdik söylesene...
Serkan biraz durdu ve Eylül'ün söylediklerini düşündü... en sonunda söylediklerinde haklılık payı olduğuna karar verip, denemeye değer buldu... ne kaybederdi ki?
Serkan : tamam. Tamam, peki dediğin gibi olsun, bu sefer kutlayalım. Ama hediye istemem, zaten sen bana seni verdin.
Eylül ona bakıp kocaman gülümsedi...
Eylül : bence bir şey daha dileyebilirsin, ben de piyangodan çıkan büyük ikramiye değilim ne de olsa...
Serkan : hımm, düşüneyim. Peki, hiç gitmemeni, kimseyle ilgilenmemeni dilerim o zaman. Çok bencilimdir, bilirsin. Seni sadece kendime isterim...
Eylül : bu konuda istediğin kadar bencil olabilirsin, bence hiç ama hiç zararı yok...
Serkan kafasını yana eğip tatlı tatlı gülümsedi...
Eylül : neyse, madem söylemiyorsun, ne yapalım, ben nasılsa bulurum sana alıcak bir şeyler.
Serkan gözlerini devirmişti...
Eylül : ben alırım, sen "bu ne Eylül, bana hiçbir şey alma, istemiyorum dememiş miydim?" diyip atarsın bir kenara, ben zaten böyle üzülmeye, itilip kakılmaya bayılırım, bilirsin, hep yaptığım şey. İstesem de bir türlü bırakamıyorum
Serkan: Eylül, ne alırsan al severim. Ama alma, hiç gerek yok. Hiçbir şey istemem, zaten istediğim her şeye sahibim...
Eylül ise onu dinlememiş, ne alacağını düşünüyordu. Serkan bunu anlayınca gülmemek için kendini zor tuttu...
Gitme vakti geldiğinde ikisi de üzgündü... koca bir sokağın ortasında konuşuyorlardı, Serkan bir anda durmuştu...
Eylül : yarın dışarı çıkabileceğimi sanmıyorum. Çok dikkat çekmemem lazım, birkaç gün de evde kalmalıyım.
Serkan : biliyorum, evet, haklısın.
Eylül : gel hadi, beraber dönelim.
Serkan : olmaz. Şey, yani, benim biraz işim var. Sen önden git, beni bekleyip daha da geç kalma...
Bu Eylül'ü şüphelendirmişti. Serkan burada ne yapacaktı ki? Yoksa Cemre'nin dediği gibi baş başa bir konuşma mı yapacaklardı?
Eylül : ne işi ki bu?
Serkan : hiç... ufak bir iş.
Eylül : seni bekleyebilirim. Birlikte gideriz
Serkan : Eylül, hiç gerek yok, gerçekten...
Eylül : annenlere mi gideceksin yoksa?
Serkan kaşlarını çatmıştı...
Serkan : yoo... hayır tabii ki. Neden onlara gideyim ki?
Eylül : bilmiyorum, başka ne işin olabilir ki? Düşündüm ki, belki de buraya kadar gelmişken...
Serkan : hayır.
Eylül : iyi, tamam. Ben gidiyorum o zaman...
Serkan, Eylül'e sarılıp vedalaştıktan sonra onun köşeyi dönmesini beklemişti ancak Eylül'ün onu gizlice izlediğinden haberdar değildi. Az ilerdeki bakkala girdi...
Eylül az kalsın gidiyordu ki Serkan elinde birkaç poşetle bakkaldan çıkıp ilerliyordu. Bu, Eylül'ü şaşırtmıştı. Ne yani alışverişini burda yapıp eve mi dönecekti? Neden alacağını burdan almıştı ki?
Serkan az ileride üstleri başlarından fakir oldukları çok belli olan 5 çocuğun arasına karışıp elindekileri kenara bırakarak onlarla futbol oynadı önce. Çocuklar neşeyle gülüyor, topu sürekli Serkan'a gönderiyorlardı. En sonunda Serkan yere çömelip kollarını açarak hepsine sarıldı. Çocuklar da bağrışıp gülerek neşeyle Serkanla oynuyordu, Serkan az kalsın yere düşüyordu. Eylül onları izleyip gülümsedi. Demek ki tek derdi çocuklardı diye geçirdi içinden... ama sonra Serkan'ın poşetlerine uzanıp her poşeti birer çocuğa uzattığını gördü. Çocuklar Serkan'ın bacağına yapışmış, teşekkür ediyorlardı. Eylül de onların yanına gidip Serkan'a sıkı sıkı sarılmak istedi ama kendini zor tuttu, şimdiye kadar çoktan gitmesi gerekiyordu, Serkan'ın onu izlediğini bilmesini istemezdi. Bu yüzden bir yandan az önce gördüklerini düşünüp tatlı tatlı gülerken bir yandan da hızlı hızlı yürüyordu, zaten eve fazlasıyla geç kalmıştı...