Serkan şirketten çıktığında kendini eve zor attı... damarlarında dolanan o zehri çok özlemişti... özlediği içki kokusu ya da birlikte getirdiği bulantı da değildi... özlediği, birlikte getirdiği o ateş, o histi...
Eylül onu bırakacaksa belki de artık bu kadar tedaviyle uğraşmaya gerek yoktu ama Serkan o zamana kadar deneyecekti. Eylül bu halini görünce de onunla görüşmeyi bırakacaksa o zaman tedaviyi büyük bir mutlulukla bırakabilirdi...
Eylül, Serkan'ın onlara boşanma haberlerini vermediğini tahmin ettiği aileye gitmişti... ama tahmin ettiğinin aksine, Nazan onu büyük bir mutlulukla karşılamıştı...
Nazan : ah kızım... bizi öyle mutlu ettin ki... evine geldik ama yokmuşsun, sana teşekkür edemedik...
Eylül : anlamadım? Ne için?
Nazan : Serkan için tabii ki... yıllar sonra tedaviyi kabul etti, hem de tedaviye öyle şevkle sarıldı ki..
Eylül düşündü... demek ki ailesinin tedaviyi bıraktığından haberi yoktu...
Eylül : şey... sizi üzmek istemem ama Serkan tedaviyi bıraktı... benim evden ayrılma sebebim de buydu. Tabii, en azından denedi, bu da bir şey, ama bıraktı ve yeniden başlayacağını da sanmıyorum. Çok agresif davranmaya başladı, söylediğim hiçbir şeyi duymuyor gibi görünüyordu. Çareyi onu kendi haline bırakmada buldum...
Tevfik : yanlışın var... Serkan tedavi oluyor, daha iki gün önce gördüm, çok aklı başında davranıyordu, yıllar sonra en uzun konuşmamızı yaptık diyebilirim. Sanırım senin en son gördüğünden beri kararını değiştirmiş...
Eylül şaşırdı... demek ki dün Serkan'ın bahsetmeye çalıştığı şey buydu. E peki neden direkt tedaviye başladığını söylememişti ki?
Eylül onlara boşanma kararını söyleyememişti, çünkü hala şaşkındı. Serkan'ı görmek istedi, bu yüzden evine gitti ama kapıda zili çalıp bekleyen bir kadını görmüştü.
Eylül : buyrun... Ayşe'nin arkadaşı mısınız?
Kadın : Ayşe mi? Ben onu tanımıyorum. Ben Serkan bey için geldim ama yanlış ev mi?
Eylül : şey.. yok. Doğru.
Ayşe, kapıyı açtığında Eylül hızla içeri girmişti, sinirliydi. Serkan bu eve kadın mı almaya başlamıştı?
Eylül hızla, kapıyı bile çalmadan Serkan'ın odasına daldı. Serkan bu sırada üstünü giyiyordu...
Serkan : oha! Yavaş! Eylül? senin ne işin var burada?
Eylül : ne işim mi var? Burası benim evim be!
Serkan : biliyorum ama benim odamda ne işin var? Onu kastettim...
Eylül : şey.. ben... sen benim yokluğumda bu evde ne dolaplar döndürüyorsun Serkan?
Serkan : bana istediğini yap, umrumda değil dememiş miydin? Biraz para harcadım ama...
Eylül : o kadın için mi?! Umrumda değil dedim ama o içmen içindi, eve kadın getirmene göz yumamam!
Serkan: ama ona ihtiyacım var
Eylül : ihtiyaç mı? Ne diyorsun be?! Hepiniz aynısınız, size illa sevişilecek bir vücut mu lazım? Boş duramıyor musunuz beş dakika?!
Serkan : hop! Yavaş gel... ne diyorsun sen? Biri gelecekti, hemşire.. ondan mı bahsediyorsun sen?
O sırada Ayşe ve o aşağıda gördüğü kadın kapıda belirmişti... Eylül onlara bakakalmıştı...
Eylül : hemşire mi?
Serkan : evet... titremelerim ve krizlerim şiddetlendiğinde yardımcı olması için biri ile görüştüm... Ayşe yapamazdı...
Eylül : yani tedaviye yeniden başladığın doğru mu?
Serkan : evet, senin gittiğin günün ertesi hemen yeniden başladım... sen nerden öğrendin? Kim söyledi sana?
Eylül : annenle babandan...
Serkan : hay ben böyle işin...
Ayşe : Gizem hanım görüşmeye geldi Serkan bey...
Eylül : şey... siz gidebilirsiniz, onun artık yeni bir hemşireye ihtiyacı kalmadı. Eski hemşiresi onunla ilgilenecek...
Kadın boşana getirildiği için biraz sinirlenip öfleyerek merdivenleri inmeye başlamıştı... Ayşe de evle ilgili birkaç bir şey sorarak yanlarından ayrıldı...
Serkan : kalıyor musun?
Eylül : evet...
Serkan gülümsedi... Eylül de gülmüştü, ama az önce söylediklerinden dolayı hala biraz utanıyordu...
Eylül : yani bunca gündür ağzına hiç içki sürmedin mi? Hiç...
Serkan : hiç
Eylül : güzel...
Serkan : haftaya doktor kontrolüm var. Eğer böyle devam edersem, haftaya dozları azaltacağını söyledi.
Eylül : krizlerin çok mu şiddetli?
Serkan : Ayşe'yi korkutacak kadar... sakin bir anımda yanıma gelip hemşire çağırmamı teklif eden oydu...
Eylül kıkırdadı...
Eylül : Ayşe'yi böyle korkutmaya hakkın yok. Sakin kalmayı öğrenmen lazım...
Serkan : peki, sen mi öğreteceksin?
Eylül : yardımcı olurum... seve seve