164. Bölüm - Randevu

212 21 32
                                    

Eylül çarşamba akşamı işten nasıl çıkacağını bilememişti, anında arabasına binip hızlı hızlı evine gitmeyi planlıyordu. Serkan iş çıkışı onu arayıp buluşacakları yeri ve saati söyleyecekti. İyi de neden bu vakte kadar söylememişti ki? Tam da beklediği gibi birkaç dakika sonra telefonu çaldı. Sesi arabaya vererek dikkatini yola verdi...

Eylül: Serkan bu gizli haller nedir Allah aşkına? Buluşacağımızı biliyorum ama günden başka bilgi vermedin? Ne zaman ve nerede bulaşacağız söyleyecek misin artık?

Serkan: Eylül... yarım saat sonra seni evinden almaya gelmeyi düşünüyorum. Uygun mudur?

Eylül: mümkün değil! İşten yeni çıktım. Ayrıca beni evden mi alacaksın? Ben neden kendim gelemiyorum?

Serkan : arabada mısın sen?

Eylül: evet... Yiğit bey son dakika bir sürü iş verdi, bitirmek elimden geleni yaptım ama...

Serkan: önemli değil... randevumuz dokuzda zaten, seni sekizde evinden alsam?

Eylül saate baktı, yedi olmuştu bile...

Eylül: yetişemem ki... hazırlanmam lazım, sekiz buçuk olsa? Eğer gideceğimiz yer çok uzak değilse tabii... aslında sen neden uğraşıyorsun ki ben gelirim, konum at yeter.,,

Serkan: her şeyi doğru yapmak istiyorum, izin ver de böyle olsun... uzak değil, sekiz buçukta kapındayım.

Eylül gülümseyerek biraz daha gaza bastı, bir an önce evde olmalıydı...

Hızlıca duş aldı ve saçlarının ara ara tutamlarına maşa ile şekil verdi. Giyeceklerini dün gece ayarladığı için kendini tebrik ettikten sonra makyajına başladı. Kendini kendisinden birkaç yaş büyük ve arabası olan erkek arkadaşıyla ilk kez buluşacak liseli kızlar gibi hissediyordu... kendi kendine güldü...

Şanslı birkaç kez havlayınca Eylül Serkan'ın geldiğini anlamıştı, sanırım araba bahçeye girmişti. Yanına indiğinde Serkan Şanslı ile tanışmış, başını okşuyordu...

Serkan: hazır mısın?

Eylül: evet.. gidebiliriz. Nereye gidiyoruz bu arada?

Serkan: gidince görürsün sevgilim... azcık sabret

Serkan arabayı kullanırken Eylül de koltuğunda hafifçe yan dönmüş onu izliyordu...

Serkan: hoşuna gitti bakıyorum...

Eylül: evet, çok...

Serkan sırıtırken Eylül oyununu sürdürdü...

Eylül: hem kaç gün uzakta olacaksın, o günler yerine de bakıyorum biraz...

Serkan: hiç hatırlatma... neden daha önce olmadı ki şu fuar? Bana sinir olduğun günlerde mesela, en azından gözünün önünden çekilmiş olurdum ama şimdi...

Eylül: ama kader... olsun biraz birbirimizi özleriz işte, heyecan olur, fena mı?

Serkan: heyecan mı? Aşkım kusura bakma ama aylarca seni görmedim ve bu kesinlikle heyecanlı değildi... ayrıca ben artık o zamanımızın acısını çıkarmak isterken sen biraz daha ayrılıktan söz ediyorsun...

Eylül: yapacağımız bir şey yok ama... Yiğit beye ben gelmeyeceğim diyemezsin ya... bak sakın akşamları onunla bununla eğlenmek için dışarıya çıkma...

Serkan: eğlenmek? Sensiz? Mümkün değil...

Eylül: ben baştan söyleyeyim de...

Serkan tek kaşını havaya kaldırdı...

Serkan: sadakatime dokunmak yok demiştik...

Eylül: tamam tamam... zaten ben sana güveniyorum da çevre kötü. Ayrıca başka bir ülke, farklı insanlar... lütfen değişmeden gel.

Serkan güldü...

Serkan: söz veriyorum sevgilim... fuardan otele, otelden fuara. Tek başıma...

Eylül de güldü...

Eylül: Eee bana ne getireceksin oradan?

Serkan: ne istersin?

Eylül: bilmem...

Serkan: ben düşünürüm bir şeyler...

Eylül sevinmiş gibi ellerini çırparken aklında bambaşka planlar vardı...

Serkan onu canlı müzik yapan, ama çok da salaş olmayan bir restorana getirmişti, siparişler bile önceden belirlenmişti, Eylül gülümseyip etrafa bakındı...

Eylül : çok güzelmiş burası

Serkan: evet...

Eylül: ilk defa mı geliyorsun?

Serkan: ilk defa birini getiriyorum...

Eylül gülümseyerek karşısındaki adama baktı. İşteki halinden farklı görünüyordu, çok daha rahat görünse de kıyafetleri hala çok özenli görünüyordu. Açık mavi gömleğinin üzerinde koyu mavi bir hırka vardı ama onu giymek yerine kollarını boynunda bağlayarak sırtına almayı tercih etmişti...

Eylül: anlatsana Serkan, naaptın bunca zaman?

Serkan'ın mutluluğu anında bozuldu... böyle güzel bir günde gerçekten o zamanları mı konuşacaklardı?

Serkan: pek ilginç şeyler değil...

Eylül: mesela? Yani ben sana hemen hemen her şeyi anlattım, sen de anlatsana

Serkan: dediğim gibi çok ilginç şeyler değil. Terapi terapi terapi... her haftam Deniz ile geçmeye başladı. Yoğun seanslar aldım, hem onunla hem de arkadaşı Yalçın beyle. O da psikiyatr. Önce ilaçlarla başladık, sonra Deniz'le terapilere devam ettim. İlaçları halen kullanıyorum...

Eylül : ciddi misin? Bunu bilmiyordum...

Serkan: tek bir problem değildi, bir çok problemim vardı. Sen gidince bir yenisi eklendi, panik atak. Geceleri öleceğimi sandığım kabuslara uyanıyor, bir daha da uyuyamıyordum. Yani artık ilaç kullanmam kaçınılmazdı...

Eylül ne diyeceğini bilemedi...

Serkan: sen üzül diye söylemiyorum, fazlasıyla hakettim ben bunları... ama geçmiş geçmişte kaldı ve ben kendimi çok iyi hissediyorum Eylül... o zamanlar sanki yıllar öncesinde kalmış gibi...

Eylül: sana o zamanlarını hatırlatıyor muyum?

Serkan: evet ama kötü anlamda değil. Eskiden bambaşka biri olduğumu ama şu anki halimi asla değiştirmek istemediğimi anlıyorum her gün. Tekrar o halime dönmemek için her şeyi yaparım...

Eylül: benimle arkadaş olmayı bile kabul edersin...

Zoraki AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin