Eylül: benimle arkadaş olmayı bile kabul edersin...
Serkan: evet de, sen...
Serkan anlamamış gibi bakarken Eylül onu bu dertten kurtardı...
Eylül: Deniz hanımla görüşüyorum ben de... yani seni çekiştirmek için değil yanlış anlama, kendim için gittim. İşinde gerçekten çok iyi...
Serkan: öyledir... ama sen neden gidiyorsun onu anlamadım? Bilmediğim bir şey mi var?
Eylül: bilmediğin bir şey değil... benim de sıkıntılarım var Serkan. Aşamadığım, hala travmasını yaşadığım şeyler. Birini çözmeye başladım ama diğerleri öylece duruyor...
Serkan onların neler olduğunu biliyordu. En baştaki travmasının artık kaybettikleri bebekleri olduğundan emindi...
Eylül: biri hariç hepsi bizim için ortak, o yüzden konu illa ki sana geldi. Senin dedikodunu yapmak gibi bir niyetimiz olmadı yani...
Serkan: ki travmalarının birisi tam olarak da bendim zaten...
Eylül : öyle de diyebiliriz... aslında sen değildin, sana olan duygularımdı. Çelişip duruyordu ve bu beni çileden çıkarıyordu...
Serkan: hala onu seviyor olamazsın.. o halimi yani
Eylül: sevmiyorum... aşığım. O benim ilk aşkım ve bilirsin ki ilk aşklar kolay unutulmuyor...
Serkan: bence sadece aşk olduğunu sandın, olmazdı Eylül, ona aşık olamazdın... ama bence şimdi aşıksın...
Eylül: şu an aşık olduğumu biliyorum zaten, aksini iddia etmiyorum.
Serkan kahkaha atınca Eylül de ona gülümseyerek baktı. Ne kadar güzel gülüyordu...
Serkan: ah Eylül... ciddiyim, ne yapıyorsun bilmiyorum ama bana aşırı iyi geliyorsun. İçim açılıyor...
Eylül : aşk Serkancım, aşk... çünkü aynısını ben de hissediyorum...
Serkan, Eylül'ün masada duran elini alıp dudaklarına götürmüştü...
Eylül: bir şey daha sorabilir miyim?
Serkan: tabii, ne istersen...
Eylül: sadakatini sorgulamıyorum, yanlış anlama. Sadece.... yani biz ayrıydık sonuçta, boşanmıştık da zaten, acaba hiç... yani hiç biri...
Serkan: hayır... hiç. Bir kadın düşünemeyecek kadar kötü haldeydim Eylül. Zaten senden başkasına bırak dokunmayı, bakmayı bile içimden geçirmedim... sabah sen, öğlen sen, akşam sen... Eylül de Eylül, yedim Deniz'in kafasının etini...
Eylül kahkaha attı...
Serkan: çok güzel gülüyorsun...
Eylül: Deniz'e acıdım şu anda...
Serkan: ben anlatmaktan hiç sıkılmam da o dinlerken sıkılmış olabilir... peki sen?
Eylül: ben ne?
Serkan: sen... yani Kaan sevgilin değilmiş onu anladım da, öncesi? Hiç biri oldu mu? Olabilir, yanlış anlama, olsa da hakkında farklı bir şey düşünmeyeceğim, benimki sadece merak...
Eylül: hayır... sen yokken hayatıma giren tek erkek altı yaşında, onu da tanıyorsun...
Eylül gülümseyince Serkan da ona gülümsemişti. Yemekler gelince ikisi de susmuş ve müziği dinlemeye başlamışlardı. Eylül, şarap kadehine yönelicekken Serkan ondan önce davrandı ve kadehini doldurdu... o ise sadece su içiyordu...
Eylül: hiç rahatsız olmuyor musun?
Serkan : rahatsız olduğum tek şey senin biraz fazla içtiğini öğrenmem.
Eylül: inan bana kafanda kurduğun kadar değil... hem bak kaç gün oldu içmedim...
Serkan: iki gün... iki gün oldu fazla ara vermiş mi sayıyorsun kendini? Beni korkutuyor bu durum...
Eylül : hoşuma gidiyor ama onsuz yaşayamam durumu yok, merak etme...
Serkan : bilmiyorum... ama zamanla anlarım ben nasıl olsa...
Eylül: sen de anlayıp rahatlayacaksın...
Serkan: umarım öyledir. Çünkü ilk başta hep böyledir Eylül. Hoşuna gider, içme sıklığın artar, miktar artar, dayanabildiğini gördükçe daha da hoşuna gider... sonrası benim gibi...
Eylül: inan bana öyle değil...
Serkan: umarım... yemek hoşuna gitti mi? Beğenmediysen başka bir şey söyleyebilirim...
Eylül : hayır, her şey harika...
Uzun bir süre müziği dinlediler. Diğer masadaki çiftler de aynı şekilde müziğe vermişlerdi kendilerini...
Yemeklerini yedikten sonra Serkan kalkıp Eylül'ün yanındaki sandalyeye oturmuş, aynı düğündeki gibi onu göğsüne çekmişti. Eylül de gülümseyerek kendini bırakmıştı, bir yandan Serkan'ın karnını saran kolunda parmaklarını gezdiriyordu...
Eylül: hiç kalkmasak...
Serkan'ın ufak gülüşü kulağına dolmuştu...
Serkan: bana uyar... ama mekanı kapatacaklar er ya da geç.
Eylül hafifçe masaya uzanıp kadehini almıştı...
Eylül: kızma hemen, bak bu ikinci...
Serkan: ve sonuncu...
Eylül gözlerini devirdi...
Serkan: gözlerini devirme...
Eylül: arkam dönük, gözümü devirdiğimi nasıl bilebiliyorsun?
Serkan: bilirim ben...
Serkan'ın saçlarına bıraktığı ufak öpücükler Eylül'ü adeta mest ediyordu...
Serkan : düşündüm de...
Eylül: neyi düşündün?
Serkan : cuma günü sinemaya mı gitsek?
Eylül güldü...
Eylül: sinema mı? Yani baya baya, sinema salonuna gidip, mısırlarımızı alıp...
Serkan: evet... seversin sen. Hem hafta içi buluşması bu haftalık yeter, işte yeterince yoruluyorsun zaten. Cumartesi de Kaan'la oluyorsun, pazarı kendine ayırmak istersin diye tahmin ediyorum. Geriye cuma iş çıkışı kalıyor...
Eylül onun tüm bu planı yapışına hayran kalmıştı. Çabalıyordu... gerçekten sanki daha yeni tanışmışlar, yeni sevgili olmuşlar gibi dışarıdaki tüm çiftlerin yaptığı şeylerden yapmak istiyordu, uğraşıyordu. Şu çabası bile Eylül'ün içini ısıtmaya yetmişti. Ama sinemaya gitmek istemiyordu...
Eylül: cık. Benim daha iyi bir fikrim var...