Serkan: öyle mi? Tamam, önemli değil...
Eylül: bozulma...
Serkan: bozulmuyorum...
Eylül: bozuldun işte. Suratından görebiliyorum..
Serkan: evet üzüldüm ama anlıyorum Eylül. Dedim ya, sormak istedim sadece, sorun değil... benim de sevgilim sen olsan, ben de kıskanırdım, bu çok normal. Sadece bazen böyle konuşurken senin yalnız olmadığını unutuyorum, hepsi bu. Benim hatam...
Eylül: bir kere de dinlesen keşke Serkan... pazar akşamı olabilir mi? Sadece pazar günü müsaitim çünkü...
Serkan birden gülümsedi, gözleri ışıl ışıldı...
Serkan: pazar? Tabii...
Haftasonu da görüşeceklerdi yani, şirket dışında bir gün, şirket dışı bir yerde... bu bir randevu değildi ama Serkan'ın içi hiçbir zaman böylesine bir umutla dolmamıştı...
Eylül bu akşamı Kaan ile geçirecekti, cumartesi ise Deniz ile randevusu vardı, geriye bir tek pazar günü kalıyordu....
Onun için Serkan'ın çabası takdire şayandı, bunu çok net anlayabiliyordu. Ama Deniz ile görüşmeye başladığından beri Serkan'ı çok daha farklı değerlendirmeye başlamıştı. Bir şansı hakettiğini düşünmeye başlıyordu ama bir yandan da bunca zaman öyle kırılmıştı ki Serkan'ın onu kazanmasını istiyordu ama kendi çabasıyla. Bu sefer çabalayan o olsun istiyordu. Eylül, Serkan'ın onu yavaş yavaş iyileştirmesini istiyordu ve biliyordu ki bunu ondan uzak kalarak bunu yapamazdı. Yakın olmalıydı ancak çok yakın olmaya da hazır değildi. Birden olmayacaktı, biliyordu ama zamanla belki Serkan da onu iyileştirirdi?
Deniz ona Serkan'dan çok bahsetmiyordu, danışan-danışman gizliliği söz konusuydu ancak ona bazı tüyolar veriyordu. Bu arkadaşlık fikrinin kendisinden çıktığını, aslında Serkan'ın tamamen uzak duracağını söylemişti mesela. Ve eğer bu süreçte onu üzecek olursa çekip gideceğini de anlatmıştı. Ama psikoloğa tek ihtiyacı olan Serkan değildi, Eylül'ün de sorunları vardı, bir türlü aşamadığı ve içinde halen bir yara olan kaybı, Serkan'a olan aşkı ve nefreti, ablasıyla ve onun kocasıyla yaşadığı travmalar... Deniz onu anlıyor, dinliyor ve yol gösteriyordu. Öyle bir hali vardı ki, adeta hipnoz eder gibiydi, Eylül Serkan'ın Deniz'i neden bu kadar sevdiğini şimdi daha iyi anlayabiliyordu...
Deniz bir keresinde "Ben sana senin izin verdiğin ölçüde yardım edebilirim Eylül" demişti bunu ona söylediğinde...
Deniz : ben sana sen izin verdiğin için yardım edebiliyorum. Serkan da aynı şekilde, sen ona izin verdiğin sürece senin yaralarını sarmaya çalışabilir. Ama ondan uzak durursan, sana ulaşmasına izin vermezsen onun da elinden bir şey gelmez. Bunu zorla asla yapmaz, güzellikle yapmak istiyor, seni kırmadan, üzmeden... yine aynı hataları yapmak yerine kendini vurmayı tercih eder. Ama buna izin verip vermemek tabii ki tamamen sana kalmış. Ona arkanı dönüp gidebilirsin ki inan bana o buna hazırlıklı...
Eylül: o çok değişmiş... artık çok çekingen. Bana, cümlelerini seçerek, önceden düşünerek söylüyorsun derdi eskiden. Haksız da değildi, ne düşünür, ne tepki verir diye düşünüyor, ona göre süzgeçten geçiriyordum ama onun da bunu farketmesine şaşırmıştım. Şimdi ise sanki o öyle davranıyor, ne tepki vereceğimi bilemiyor ve kafasından geçeni değil de benim duymak istediğim şeyleri söylüyor...
Deniz : o halen kendiyle savaş halinde Eylül. Eski haline dönmeyi asla istemiyor çünkü şu an olduğu halinden gayet mutlu.
Eylül: açıkçası kendine acı çektirmeye ömrünün sonuna kadar devam edeceğini düşünüyordum
Deniz : edecek... ama kendine acıyarak değil, seni yeniden kazanamayacağını bilerek acı çektiriyor kendine. Bazı şeylerin aynı olmayacağının farkında... bu onun müebbetiymiş...
Eylül gülümsemişti...
Eylül : o zaman bunu neden yapıyor? Neden arkadaşım olmak istiyor? Neden beni kendi halime bırakmıyor?
Deniz : bu seni üzüyor mu?
Eylül: hayır, yani sadece anlamıyorum. Kendine acı çektirmeye devam edeceğini söylüyorsun ama benimle arkadaş olmaya çalışıyor.
Deniz : bunu ona ben önerdim Eylül, tamamen benim teklifimdi ve aslında bunu yapmayı hiç istemedi...
Eylül: neden?
Deniz : sorun hangisine? Benim önerime mi? Onun istememesine mi?
Eylül: ikisine de...
Deniz : bak Eylül, Serkan çok yol katetti, artık aynı kişi olmadığının sen de farkındasındır. Kendine güveni geldi, artık kendine acımıyor, çok daha nazik bir adam oldu, artık küfür de etmiyor. O değişti ama o kadar da değil... senin tanıdığın o eski Serkan hala içinde bir yerde ve sen ona o eski halini hatırlatıyorsun. Çünkü seninle hesaplaşmasını bitiremedi...
Eylül: bu ne demek? Ne hesabı?
Deniz : yine olması gerekenden fazla konuştum sanırım ... demek istediğim, yeniden eski haline dönmesi hiç de zor değil Eylül. Seninle karşılaştı bir kere, içindeki o karanlık adam yeniden gözlerinin önüne geldi. Hesabı seninle değil aslında, onunla yani kendisiyle. Ama bunun için kendisini affetmesi gerekiyor. Kendisini affedilmesi için de onu azat etmen gerekiyor. İçindeki kötü adam ile bağını koparması için tek çaresi sensin...
Eylül: kendini affedilmesi için onu affetmem lazım...
Deniz kafasını salladı...
Deniz : başta karşı çıktı. Bu kadarıyla yetineceğini, senin hayatını karmaşıklaştırmaya hakkı olmadığını söyledi. Ama başka şansı yok... birkaç gün direndi ama tek çözümün bu olduğunu o herkesten daha iyi biliyor... tekrar o adam olabileceğini seni kıskandığında gayet iyi anladı. Senden kaçması artık söz konusu bile değildi...
Eylül: peki bu durumda benim ne yapmam gerekiyor? Ben hala bu acıyı çekerken onu nasıl affederim?