Nazan ve Tevfik için gergin bir bekleyiş söz konusuydu... Serkan sızmışken kendi aralarında konuşuyorlardı...
Nazan : kabul etmeyecekler herhalde... baksana hala bir haber yok. Kabul etselerdi şimdiye kadar bir ses çıkardı herhalde... Ne yapıcaz Tevfik? Onca borcu başka nasıl öderiz?
Tevfik : merak etme Nazan, ben çok rahatım...
Nazan : Tevfik! İnanamıyorum sana, nasıl bu kadar rahat olursun?! Bu bizim son şansımızdı diyorum sana! Adamlar kapımıza dayanacak, elimizde ne var ne yoksa alacak, evimizden bile olucaz...
Tevfik : Nazan, ben rahatım, lütfen sen de rahat ol, kabul edecekler... biz onlara çok cazip bir teklif sunduk. Biz onların tek çaresiyiz, o kızı başka kimse almaz. Yazanları görmedin mi? Gerçek ya da değil, kıza leke sürmüşler bir kere, geri dönüşü yok...
Nazan : umarım dediğin gibi olur Tevfik... onlar da bizim tek şansımız, yoksa boğulur gideriz bu borç içinde...
Tevfik : Serkan ne diyor bu işe? Kabul etti dimi? Bir sorun çıkarmaz inşallah
Nazan : yok, merak etme o iş bende. Kabul etti
O sırada telefon gelmişti.. Tevfik gülerek konuşuyordu, Nazan da onu öyle görünce umutlanmıştı...
Tevfik telefonu kapayınca karısına döndü...
Tevfik : hazırlan Nazan, düğünümüz var...
Serkan gelince ikisi de susmuştu. Serkan kafasını kaşıyıp onlara baktı...
Serkan : yemek hazır olmadı mı hala?
Nazan : hemen hazırlıyorum oğlum, az bekle
Nazan, oğlunun en sevdiği yemekleri hazır etmişti, konuyu tekrardan açacaktı çünkü. Serkan hala ayıkken, şu son birkaç dakika konuyu söylemek için son şansıydı..
Nazan : oğlum, geçen gün seninle şu evlilik meselesini konuşmuştuk ya... hatırlıyorsun değil mi?
Serkan : ee ne olmuş?
Nazan : hatırlıyorsun, güzel... şey, vazgeçmediysen en kısa zamanda şu nikahı kıyalım diyorum, hala istiyorsun değil mi?
Serkan : o kız burda kalmayacak değil mi?
Nazan ile Tevfik birbirine baktı...
Tevfik : ikiniz de burda olmayacaksınız... babası ona ev almış, ikiniz birlikte orda kalacaksınız...
Serkan : vay vay... zengin aileye damat mı olacağım yani? Nasıl becerdiniz bunu?
Tevfik : nasılsa nasıl... orasına karışma... hem bu evlilik senin de işine gelmiyor mu zaten?
Serkan : geliyor... gelmese kabul etmezdim herhalde
Nazan : en mantıklı olan da o zaten...
Serkan : peki onlar salak mı? Ben kızlarıyla evlendim diye sizin borçlarınızı ödeyecekler mi sanıyorsunuz? Bana bile para koklatmaz onlar, size mi koklatacaklar?
Tevfik : aile olucaz sonuçta, tabii ki yardım ederler, sen buna karışma
Serkan : bok yardım ederler! Daha ilk günden evlilik sözleşmesi koyacaklar önüme, görürsünüz.
Nazan : annecim, ne biçim konuşuyorsun öyle...
Serkan : Ulan siz çocuk mu kandırıyorsunuz? Kim fakir bir ayyaşa kız verir bu devirde? Sigara var, içki var, kumar var... para yok, iş yok, güç yok... kız sakat falan da değil, özürlüye de benzemiyordu, ne diye beni kabul etti ki bunlar?
Tevfik : Serkan... üzümü ye bağını sorma. Ne yapacaksın neden kabul ettiklerini? Ettiler işte, gerisini irdeleme
Serkan : evlenip hayatımı karartacak olan benim, bunu sormaya hakkım yok mu? Sadece bir sefer gördüğüm, bastı bacak, sinir bozucu bir kız gelip tüm hayatıma dahil olacak ve sebebini sormaya hakkım yok, öyle mi? O zaman kabul etmiyorum!
Nazan : ne?! Hayır, kabul etmiştin, olmaz...
Serkan : sebebini açıklayamazsanız kabul etmiyorum. Siz de borcunuzda boğulursunuz inşallah
Tevfik : Serkan! Yeter! Çocuk gibi davranmayı kes ve sana söyleneni yap! Büyü artık!
Serkan : evlenmiyorum ulan! Evlenmiyorum! Geberin o borcun altında! Sizi kurtarmak bana mı kaldı ulan, ne yaparsanız yapın!
Serkan gidecekken Nazan gerçekleri söylemeye karar verdi...
Nazan : kız orospunun tekiymiş... önüne gelenle... anla işte. Başka erkek kalmamış gibi kendi eniştesine bile sulanmış zamanında. En azından herkesin bildiği bu. Bunu bilen, öğrenen kimse onu istemiyor, ailesi de bu yüzden sana kaldı, oldu mu? Öğrendin, rahatladın mı?
Serkan duraksadı...
Serkan : tamam... siz halledin o zaman ne gerekiyorsa...