Eylül pazartesi yeniden işbaşı yaptığında tek korkusu Serkan ile karşılaşmaktı... birkaç gün önce olsa sıkıntı olmazdı ama şimdi hele ki sevgilisi olduğunu öğrendiğinden beri onu görmek bile istemiyordu. Eskiden öfke problemleri var diye Serkan'a mana bulurdu ama sanırım problemleri olan artık kendisiydi... Serkan bu sorunu artık çözmüş gibi görünüyordu...
Eylül giriş katında asansör beklerken üşümüş ellerini birbirine sürtüp ısıtmaya çalışırken Serkan bir anda yanında belirmişti...
Serkan : günaydın... baya soğuk değil mi?
Eylül: evet... arabayla gelmeme rağmen üşüdüm.
Serkan: birkaç güne ısınacağını duydum.
Eylül: iyi bari...
Serkan daha fazla ne söyleyeceğini bulamamıştı. Zaten ilk günden daha fazla sıkmak doğru olmaz diye düşünerek konuşmak için bahane üretmeyi bıraktı... aslında biraz da Eylül'ün devam ettireceğini düşündü ama kısa zaman içinde yanıldığını anladı. Asansör boyunca ikisi de sessiz kalmış, birer kuru "iyi günler" ile odalarına çekilmişti...
Ama Serkan profesyonel olmayı öğrenmişti, kapıyı kapattığı an Eylül'ü unutup kendini işine verdi... Eylül ise bunu başaramamıştı, Serkan'ın görüşmek için sevdiği kadına yalvarışını hatırlayıp duruyordu...
Merve : Eylül... Eylül!
Eylül: pardon... efendim Merve?
Merve : telefonun çalıyor... Yiğit bey muhtemelen...
Eylül: ah, kusura bakma, aklım bir an başka bir yere gitti...
Eylül, kapanmadan hemen önce telefonunu açabilmişti. Yiğit bey onu odasına çağırıyordu...
Eylül: buyrun Yiğit bey...
Yiğit : gönderdiğin maile bayıldım. Bu iş için bu kadar uğraşmana gerçekten şaşırdım. Sana teşekkür etmek istiyorum, sayende her şey Seçil'in istediği gibi olacak.
Eylül: rica ederim. Bu arada çiçek de ulaşmış olmalı...
Yiğit : evet ulaşmış. Bana çok bozuldu, ama yarınki planlarımdan haberi yok tabii...
Eylül de kıkırdamıştı...
Yiğit : ayrıca yaptığın eklemelere hayran kaldım, benim düşünemediğin şeyleri eklemen harika olmuş.
Eylül: onlar olmasa biraz eksik gibi olacaktı. Ben de eğlenmesini seven bir kadınım, az çok tahmin edebiliyorum. Maddi olarak bir bütçe belirlemediğiniz için belli birkaç ekleme yaptım. Beğenmenize sevindim...
Yiğit : seni iyi ki işe almışım Eylül. Gerçekten...
Eylül: teşekkür ederim... başka bir şey var mı?
Yiğit : yarınki top-...
Eylül: hepsi Merve'nin de yardımıyla birer gün ileriye kaydırıldı...
Yiğit rahat bir şekilde gülümsedi...
Yiğit : o zaman ben yarın burada olmayacağım ama Merve'ye yardımcı olursan çok sevinirim, sisteme geçirilmesi gereken bir yığın dosya var.
Eylül: tabii ki...
Eylül, patronunun odasından çıkıp işinin başına dönmüştü...
Merve : ben yemeğe çıkıyorum Eylül, telefon gelirse bakarsın değil mi?
Eylül: tabii ki, afiyet olsun...
Eylül önündeki dosyaları sisteme girmeye çalışırken sürekli hata ile karşılaşıyordu... artık sinirleri bozulmaya başlamıştı, neden olmuyordu ki?
Kapı çalındığında elinde olmadan bağırdı...
Eylül: öf ne var?
Serkan: şey benim... yemeğe çıkacaktım, senin de çıkmadığını görünce bir sorayım dedim ama...
Eylül : ne soracaksın?
Serkan : şey, yemek. Benimle gelmek ister misin diye soracaktım sadece ama... Allah'tan gelen Yiğit bey değildi...
Eylül: Serkan şu an işim başımdan aşkın ve sabah iki laf ettik diye seninle yemeğe falan çıkacak değilim. Zaten şu an görmek istediğim son kişi bile değilsin. O yüzden git ve tek başına ye ya da başka kiminle yemek istiyorsan...
Serkan bozulmuştu ama belli etmedi...
Serkan: tamam sorun değil... neye sinirlendin bu kadar bilmiyorum ama...
Eylül: ben sinirli değilim. Sadece burada bir hata var, dakikalardır yazmaya çalıştığım her şey siliniyor ve beni deli ediyor. Çıldırmamak elde değil...
Eylül sinirle klavyeyi ekrana doğru fırlattığında Serkan kapıyı kapatıp hemen Eylül'ün yanına geldi...
Serkan: hey hey hey... tamam sakin ol. Şimdi anlat bana, sorun ne?
Eylül: bu sistem bozuk!
Serkan gülmek istedi ama gülemedi... kendi hazırladığı sistem bozuk falan değildi. Evet belki birkaç açığı olabilir ama bunlar Eylül'ün rastlayabileceği şeyler değildi. Yine de onu bu kadar sinirliyken çok nadir görmüştü ve gülerek daha da sinirlendirmek istemiyordu...
Eylül: bozuk işte. Hata verip duruyor. Şunu bir türlü giremedim sisteme. Şifresini bilsem Merve'nin bilgisayarından halledicem ama onu da bilmiyorum. Kaç dakikam boşuna gitti...
Serkan: dur bir de ben bakayım...
Eylül: olmuyor işte, kaçıncı deneyişim!
Serkan: bir izin versen? Sistemi ben hazırladım, sorunun nerde olduğunu bulurum...
Eylül: şimdi anlaşıldı dengesizliği nerden geliyor...iyi, bak bakalım...
Serkan Eylül'ün iyice yanına gelerek eğilerek klavyede birkaç ayarı değiştirip saniyeler içinde Eylül'e dönmüştü. Eylül ise o sırada Serkan'dan gelen buram buram kaliteli parfüm kokusuna odaklanmıştı ve Serkan bunu da farkedip gülümsemişti...
Serkan: tamamdır. Şimdi yeniden dene lütfen...
Eylül son yarım saattir sürekli yazmaktan ezberlediği verileri sisteme girerken sorunsuz bir şekilde ekranda belirdiğini gördü...
Eylül: hele şükür...
Eylül'den herhangi bir teşekkür alamayacağını anlayan Serkan ise odadan çıkıp yemekhanenin yolunu tuttu. Bu sırada dakikalardır içinde biriktirdiği için öyle kahkaha attı ki koridordaki herkes ona deliymiş gibi bakmıştı...
Nerdeyse boşalan yemekhaneye indiğinde Eylül'ün yemek yemeyi teklif ettiğindeki tavrını hatırladı, artık gülmüyordu...
"Serkan şu an işim başımdan aşkın ve sabah iki laf ettik diye seninle yemeğe falan çıkacak değilim. Zaten şu an görmek istediğim son kişi bile değilsin. O yüzden git ve tek başına ye.."