Eylül : ne demek bu? Yoksa Serkan yeniden içmeye mi başladı?
Göktuğ : ne?! Sen nerden biliyorsun bunu?
Eylül acı bir şekilde gülümsedi...
Eylül : başladı dimi? Tam ondan beklenecek bir hareket zaten...
Göktuğ: ama nerden biliyorsun? Ondan mı geldi mesaj? Yoksa o mu bir şey yazdı sana?
Eylül : evet. Ama öyle saçmalamış ki ayık kafayla yazılabilecek bir şey değil bu. Aklıma hemen içmiş olabileceği geldi... demek ki yanılmamışım.
Göktuğ : ne yazmış ki?
Eylül : bugünden itibaren hiç var olmamışım gibi olacak... ne demek bu?
Göktuğ: anlamadım... nasıl yani? Sadece bunu mu yazmış?
Eylül : evet... bi dakika... yoksa...
Göktuğ anlamamıştı...
Eylül : yani intihar falan etmez dimi?
Göktuğ: dur bi dakika sakin ol. O kadar da değildir herhalde... tamam iyi değildi ama...
Eylül : sen konuşuyorum diyorsun. Sana bununla ilgili bir şey söylemedi mi?
Göktuğ: hayır bugün bir şey demedi konuştuğumuzda... ama bir dakika...
Eylül : ne?! Konuş Göktuğ, bir şey söyle! Ne söyledi sana?
Göktuğ : korkutmak istemem ama telefonda bir garip konuşmuştu. Ona iyi bak gibisinden...
Eylül : kahretsin!
Göktuğ: dur ben arıyorum, şimdi öğreniriz
Göktuğ defalarca Serkan'ı aradı ama açan olmadı. Eylül de aradı, belki numarasını görse açardı... ama Eylül'ün telefonunu bile açmamıştı...
Göktuğ : ben polisi arıyorum. Numarasından falan nerede olduğu bulunur belki
Eylül : ya yetişemediysek?
Göktuğ : saçmalama Eylül. Beni de korkutma. Bence biz fazla endişeleniyoruz, bir köşede biraz kafayı çekti o kadar.
Eylül : yok yok... o bana hiç mesaj atmadı, hiç aramadı. Anla işte, veda etmiş, veda etti... mesaja bak, hiç olmamış gibi diyor. Nasıl olacak bu?
Göktuğ: lütfen sakin ol... senin için ne yapabilirim?
Ama Eylül onu dinlememişti. Arabasının anahtarını alıp evden çıktı. Göktuğ ise arkasından bağırıyordu...
Göktuğ: Eylül! Nereye?
Eylül : onu arıcam Göktuğ! Böyle oturup bekleyemem.
Göktuğ: samanlıkta iğne aramak gibi bir şey bu. Nasıl bulacaksın koca şehirde? Ben polise gidicem zaten, sen de lütfen evde kal...
Eylül : oturamam... bekleyemem, bir şey yapmam lazım. O aptal kendini öldüremez... bunu yapamaz. Bana bunu da yaşatırsa...
Göktuğ: bir şey olmaz Eylül. Bence boşuna evham yapıyorsun
Eylül : polisten bir haber alırsan haber et
Ve Eylül arabayı çalıştırıp sokak sokak dolaştı. Birlikte gittikleri, gezdikleri yerlerden başladı önce... gittikleri restoran, seyyar lokanta, motorla gezdikleri yerler... hiçbirinde yoktu. Aklına dışarıya ilk çıktıkları gece geldi. Serkan'nın kriz geçirdiği bir geceydi ve Serkan köprüaltında evsizlerin yanına gitmeye yeltenmişti. Eylül son olarak oraya gitmek istedi. Biraz değişmişti burası, şimdi kimse yoktu... bir kişi hariç. Eylül onu görür görmez arabayı durdurup seslenmeden yanına gitti ve yine tek kelime etmeden yanına oturdu. Serkan ona şaşkınlıkla bakıyordu, gülümsedi birden...
Serkan : çok çabuk oldu... Ama bir dakika... ben cennette miyim? Ama bu nasıl olur? Cehennemde olmam lazımdı, senin burada ne işin var? Ben yokken birini mi öldürdün?
Eylül : hayır Serkan. Ne ben birini öldürdüm ne de sen öldün... sen yaşıyorsun, ben de senin yanındayım
Serkan : yoo hayır... ben öldüm. Ama bir sevap işlemişim ki cennete gelmişim. Senin cehennemde işin olamaz çünkü... ama cennet ya da cehennem farketmez, çok güzelmiş...
Eylül : güzel olan ne? Berbat görünüyorsun
Serkan : sesini duymak, yüzünü görmek, yanımda olman...
Eylül : Serkan sen yaşıyorsun. Ama çok kötü görünüyorsun ve böyle konuşarak beni korkutuyorsun. Hadi...hadi gel, gidelim buradan
Serkan : hayır Eylül. Beni bırak ne olur. Ben artık yaşamak istemiyorum. İçimdeki bu acıya son vermek istiyorum artık. Kimseye de acı çektirmek istemiyorum.
Eylül : bunu yapmak beni üzmeyecek mi sanıyorsun?
Serkan : hayır. Sakın üzülme. Bir tane bile gözyaşı dökmeye değmem ben
Eylül : yapma böyle...
Serkan : acıma bana... bugün bitecek. Acı bitecek.. içimdeki bu öfke sönecek...
Eylül : Serkan neden yapıyorsun bunu? Neden bıraktın beni?
Serkan : beni sen bıraktın... eve almadın, git nerede kalırsan kal dedin
Eylül : evet ama onları söylemeseydin böyle olmayacaktı... mutlu olacaktık, evimize dönecektik, beraber...
Serkan : mutlu mu? Sen hiç mutlu olamadın ki Eylül... hiç kahkaha atamadın, çünkü attırmadım. Bugünkü gibi gülmedin benimle hiç... ne yapacağını ne söyleyeceğini hep önceden düşündün, ne tepki verir, ne düşünür, ne söyler? İzleyeceğimiz filmde alkol var mıdır yok mudur diye önceden baktın durdun... benimle hiç düşünmeden, hareket edebildin mi? Kendin gibi.. olduğun gibi. Ben söyleyeyim, hayır. Sen mutlu değildin... seni mutlu edemedim, edemezdim de... kendine haline bıraktım ve mutlusun, gülüyorsun, kahkahalar atıyorsun. İyisin...
Eylül : senin hiçbir şey bildiğin yok. Hiç... sen benim neler yaşadığımı biliyor musun? Beni mutlu mu sanıyorsun? Neler yaşadığımdan haberin yok senin
Serkan: artık sen de acı çekmeyeceksin Eylül. İkimizin acısı da bitecek. Hatta annemle babamın acısı da bitecek. Sana o gün söylediğim şeyler için, bunca zaman çektirdiğim her şey için özür dilerim. Hiçbirini haketmedin. Ama ben böyleyim... ben berbat bir insanım ve sen bunu biliyorsun, bu yüzden üzerine alınacağını sanmıyorum.
Eylül : böyle konuşma. Halledilmeyecek şeyler değil bunlar... bir yolunu buluruz
Serkan gülerek kafasını olumsuz anlamda salladı...
Serkan : seni de son bir kez gördüm ya... daha ne isterim artık
eysercilerrr bir bölüm daha istedi, kırmadım 💜 Günün son bölümü...
Yarınki bölümlere kalbimi bırakıyorum 💔😭