Serkan ofiste çalışırken babasını gördüğünde ayaklandı, bu adamın ne işi vardı burda?!
Serkan : senin ne işi var burada?! Beni kontrole mi geliyorsun sen?! Bir bu eksikti zaten!
Tevfik : sakin ol, yalnız değiliz.
Serkan : o zaman hesap ver. Ne diye geldin çalıştığım yere kadar?
Tevfik : sana gelmedim oğlum. Ahmet beyle görüşmeye geldim...
Serkan: haa, o mesele... sen borcun için yeni akrabalarından para dilenmeye geldin...
Tevfik : borcum değil, borcun... biz boğazımıza kadar borca senin yüzünden battık... şimdi senin pisliğini ben temizlemeye çalışıyorum.
Serkan : o zaman kurtarmasaydın, geberseydim o hücrede... zaten böyle evladın olacağına hapiste gebermemi tercih ederdin değil mi?
Tevfik : şimdi olmaz Serkan... evde istediğin kadar konuş, ama iş yerindeyken olmaz. Bu işe sırf kızlarıyla evlediğin, damatları olduğu için girebildin, yoksa iş bulmayı bırak, buranın kapısından bile geçemezdin. Bunu fırsat bil ve bu fırsatı çok iyi değerlendir, sakın batırma.
Serkan : sen bana akıl mı veriyorsun? Ne hakla? Madem zengin aileye girmeye bu kadar merakın vardı, o zaman kendin ayartsaydın Acarlardan birini
Tevfik elini kaldırdı, ama sonra hala etraflarında insanlar olduğunu farkedip anında elini indirdi...
Tevfik : sabrımın sınırını zorlama Serkan.
Serkan : yapmadığın şey mi? Sadık koca ayağına yatma sakın, annemi hiç mi aldatmadın? Yediğin haltları çok iyi biliyorum ben...
Tevfik sinirle işaret parmağını Serkan'a doğrulttu...
Tevfik : Serkan, hemen işinin başına geri dön!
Tevfik, Serkanın yanından ayrılıp Ahmet beyin odasına doğru yürüdü... en kısa zamanda bu borcu kapatmalıydı...
Eylül, Güneyle basının onları bulamayacağı bir semte gelmişler, kalabalığa karışmışlar, gönüllerince eğlenmişti... Güney, Eylül'ün elinden tuttu sıkıca...
Güney : canım, burada elimi rahat rahat tutabilirsin, bizi burda kimse bulamaz, korkma...
Eylül : ben sadece... yani biraz daha konuşulmak istemiyorum...
Güney : biliyorum ama merak etme...
Güney, bu sefer Eylül'e sıkı sıkı sarılmış ama Eylül biraz çekingendi halen...
Eylül : benden vazgeçme ihtimalinden öyle çok korktum ki... çok korktum, çok üzgündüm... kendimi yapayalnız hissettim Güney. Olanları öğrendikten sonra kimse benim yanımda olmadı. Herkes o haberlere inandı... evet biliyorum, aşk hayatımda hiç dikiş tutturamadım ama ben bunları haketmedim... hem o iğrenç anları yaşayan bendim, hem de suçlananan...
Güney : seni biraz olsun tanıyan, seven herkes bunların yalan olduğunu anlardı. Ve tabii ki ben de tek kelimesine dahi inanmadım. Ama neden anlatmadın? Bana anlatabilirdin Eylül...
Eylül : yapamazdım... sevdiğim adama bunları nasıl söylerdim? Kolay mı sanıyorsun? Hem, bana inanmamana dayanamazdım Güney...
Güney : canım... tamam, bunları daha fazla düşünme, özür dilerim... bir daha konuşmayalım bu konuyu tamam mı? Bir süre saklayalım ilişkimizi, sonra sen ondan boşanırsın, anında da biz evleniriz. O zaman gerçek bir evlilik yaparız, sevdiğin biriyle evlenirsin, sadece sevdiğin için...milletin ağzını kapamak için değil... yani en azından düzgün biriyle evlenirsin.. tamam yani sonuçta ben de mükemmel değilim a-...
Eylül : öylesin... mükemmelsin...
Güney : tabii ki mükemmel değilim ama ondan daha düzgün bir insanım... o kesin. Seni severim Eylül... hep severim...
Eylül : biliyorum... eminim bundan...
Güney, Eylül'ü iyice sarıp, belinden tutup kendine çekince Eylül ona belli etmemeye çalışarak biraz geri çekildi... Eylül, yaşadıklarından sonra hala bu kadar yakın temasa hazır hissetmiyordu kendini, ama bunu Güney'e söyleyemezdi, onu istemediğini düşünüp kırılabilirdi...
Eylül, başta bunu görmezden gelmek istedi, umarsamamak, hatta belki bu tatlı şefkatin tadını çıkarmak... zaten Güney'in niyetinin kötü olmadığını biliyordu, onu yeterince tanımıştı ama yine de bu rahatsız olmasına engel olmuyordu... Eylül hafif hafif geri çekildikçe, Güney onu daha sıkı sarıyordu...
Arkadan gelen bir ses, Eylül'ü bu eziyetten kurtarmıştı...
Serkan : karımı taciz etmeyi kesecek misin? Yoksa ben mi ayırayım?